Gebelikte Tıbbi Sorunlar
Şekerli anne için, hastalıkla ilişkili riskler enfeksiyon, doğum sonrası kanama, kalp ve akciğer sorunları ve şeker hastası olmayan annelere göre 4 kat fazla preeklampsi.Normal olarak, bir kadının hamile kalabileceği bir yaşta ortaya çıkan şeker hastalığı insülin tedavisini gerektirir.
Bazen şeker hastası olmayan kadınlarda hamilelik sırasında gebelik şekeri denilen bir hastalık ortaya çıkar. Şeker hastalığının bu biçimi de dikkatli kontrolü gerektirir, ama insülin enjeksiyonunu gerektirmez, genellikle bebek doğduktan sonra geçer.
Şeker hastasıysanız, riskin yüksek olduğu gebeliklerde uzmanlaşmış bir doğum uzmanına başvurun. Daha önce 4 kilodan fazla gelen bir bebeğiniz olduysa, ölü doğum yaptıysanız, ailede şeker hastalığı varsa ya da idrarınızda şeker çıkarsa, doktorunuz şeker hastalığı için bir tahlil yapar.
Şeker hastası hamile kadın, kan şekerini denetim altında tutmak için katı bir diyet uygulamalıdır. Bu etkili olmazsa, insülin iğneleri gereklidir, şu anda mevcut kan testleri, diyetin ve kan şekerinin ne kadar iyi kontrol edildiğinin belirlenmesine olanak sağlamaktadır. Şekerinizin sıkı bir denetimiyle, bebeğinizin hemen hemen normal boyutlarda doğması büyük bir olasılıktır. Bazen bebek çok büyük olduğu için ya da rahim ortamı bebek için zararlı hale geldiği için sezaryenle erken doğum gerekli olur.Yüksek tansiyon hamilelikte sık görülen ve potansiyel olarak tehlikeli bir sorundur. Yüksek tansiyonu olan annelerin bebekleri genellikle daha küçüktürler ve daha küçük plasentaları vardır. Cenin ölümü oranı genel nüfusa göre daha yüksektir.
Bazı kadınlar doğal olarak yüksek tansiyonludur; bazılarında kan başmandaki bu ani yükselişten hamilelik sorumludur.
Yüksek tansiyonunuz olduğu halde şikayetiniz olmayabilir. Durum her doğum öncesi muayenesinin bir parçası olan rutin kan basıncı kontrolü sırasında kolaylıkla teşhis edilir.
Tansiyonu çok yüksek olmayan kadınların genellikle hamilelikte büyük sorunları olmaz. Bazılarında, kan basıncı artmaya devam eder, sıvı vücutta birikmeye başlar ve idrarda protein bulunur. Buna preeklampsi denir ve genellikle hamileliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkar. Ardından havale nöbetleri eklenir (eklampsi)Bu Çoğu kadın hamileliği önemli şikayetleri olmadan geçirir.
Ancak kadınların küçük bir bölümü için, bu 9 aylık deneyim sorunsuz değildir. Şeker ya da yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalığınız varsa, kendinizin ve bebeğin sağlığı için hamileliğiniz boyunca özel dikkat gösterin. Hamilelik sağlıklı bir kadını hastalığa karşı bağışık hale getirmez. Hamile olmadan önce sağlıklı olan bazı kadınlarda 9 ay içinde hastalık gelişmektedir.
Bu kısım, hamileliği güçleştiren en genel sorunları ele almaktadır.
Şeker hastalığı bir kadının hamile kalmasını önlemez, ama 1922'de insülinin bulunmasından önce şeker hastalarının çoğu doğuramayacak durumdaydı. Hamile kalanlar ya çocuğu aldırıyor ya da hamilelik sırasında ölüyorlardı. Daha sonraki yıllarda, sonuç şeker hastası kadınlar için o kadar kötü olmadığı halde, bebekleri için durum yine de iyi değildi.
Bugün bir şeker hastasıysanız, değerinin dikkatle ölçülmesi ve insülin enjeksiyonlarının uygun bir şekilde ayarlanması yoluyla kan şekeri konsantrasyonunuzun sıkı bir denetim altında tutulması koşuluyla, sağlıklı bir bebeğe sahip olma şansınız çok yüksek . Bu denetim olmazsa, fazla kan şekeri plasentaya gider ve ceninin kan şekeri miktarında bir artışa neden olur. Bu da, bir büyüme hormonu olan insülini üretmek üzere cenin pankreasını harekete geçirir. Şeker hastalığı kontrol altında olmayan annelerin bebekleri çok büyüktür ve bu, sancıları ve doğumu zorlaştıran tipik bir özelliktir. Daha fazla doğum kusurları olmaktadır ve şekere eğilimlidirler.
hayati bir tehlike demektir ve anne ile çocuğun ölümüyle sonuçlanabilir.
Bu nedenle yüksek tansiyonun denetlenmesi önemlidir. Bu, sık sık muayene olmak, böbreklerinizin doğru çalışıp çalışmadığını belirlemek için kan ve idrar testleri yaptırmak ve bebeğinizin uygun gelişip gelişmediğini değerlendirmek için tekrar tekrar ultrason çektirmek anlamına gelir.
Bazen yatak istirahati öğütlenir. Kan basıncınız çok yüksekse, ilaç önerilebilir.Astım yetişkinlerin yüzde 3'ünü etkileyen kronik bir solunum hastalığıdır.
Hamilelik sırasında astımın seyrini öngörmek zordur. Bazı kadınlarda hastalık hamilelikle birlikte kötüleşir, bazılarında iyileşir, diğerlerinde ise pek değişmez.
Astımınız varsa, hamilelik sırasında solunum enfeksiyonlarına daha eğilimli olabilirsiniz. Hamileliğin duygusal stresi nöbetlerinizi şiddetlendirebilir. Ancak, astımlı kadınların çoğu bebeklerini güvenli bir şekilde taşıyabilmektedirler.
Astımı olan birçok kadın ilaca ihtiyaç duyar. Astım ilaçlarının çoğu hamilelikte kullanım için güvenlidir. Ama, çok miktarda iyodür içeren ilaçlardan kaçının; uzun süre alındığında bu ilaçlar bebeğinizin tiroid bezinde sorunlara yol açabilir.Kalp rahatsızlıkları tüm hamile kadınların yüzde 1 kadarında ortaya çıkar. Potansiyel olarak ciddi bir komplikasyon olduğu halde, kalp rahatsızlığı olan kadınların birçoğu başarılı hamilelikler geçirmekte ve sağlıklı bebeklere sahip olmaktadır.
Hamilelik kalbinizin ve diğer organlarınızın aşırı çalışmasına neden olur. Bu nedenle, daha önceden bir kalp rahatsızlığınız varsa, bu fazla yük kalp yetmezliğine neden olabilir. Özellikle kapakları içeren bir kalp sorununuz varsa hamile kalmadan önce hamileliğin risklerini mutlaka doktorunuzla görüşün.
Genel olarak, diğer açılardan sağlıklıysanız ve kalp yetmezliği belirtisi yoksa, muhtemelen başarılı bir hamilelik geçirecek ve sağlıklı bir bebeğe sahip olacaksınız.
Aşırı kilo alma, aşırı su tutulması ve anemi, kalp rahatsızlığı olan bir kadın için özellikle tehlikeli olabilir ve bu sorunlardan kaçınmak için mümkün olan her şey yapılmalıdır. Bazı durumlarda hamileliğin bir bölümünde yatak istirahati önerilebilir.
Nöbetler (epilepsi) , ilaçla denetlendiğinde genel olarak hamileliği etkilemezler. Ancak ha-
mileliğin başlarında ağır mide bulantısı ve kusma antikonvülsan ilaçlarınızı almanızı engelleyebilir. Bu da, nöbet riskini arttırabilir.
Nöbetleri denetlemeye yönelik ilaçlar nadiren doğum kusurlarına yol açarlar ve erken doğum, düşük doğum kilosu ve bebek ölümü riskini arttırırlar. Bazı ilaçlar diğerlerinden daha kötüdür, bu nedenle nöbetli bir rahatsızlığınız varsa ve hamileliği düşünüyorsanız, bu tür rahatsızlıkların tedavisinde deneyimli bir doktora başvurun.
Cilt sorunları sıkıntı yaratmakla birlikte genellikle hamilelik sırasında bir risk oluşturmazlar, şiddetli kaşıntı (pruritus) olduğunda genellikle bütün vücutta olur. Pruritusun bir biçimi genellikle karnın çevresinde görülen ve sonra kalçalara, kaba etlere ve üst kollara yayılan küçük kırmızı lekeler olarak belirir.
Pruritus varsa kaşımaktan kaçının, çünkü enfeksiyona yol açabilir. Bölgeyi yumuşak bir sabunla yıkayın. Şikayetiniz fazlaysa doktorunuz kortizonlu bir merhem önerebilir (bkz. Kaşıntı).
Pruritusun ilk hamilelikte ortaya çıkması daha büyük olasılıktır.
Hamilelik sırasında vücudunuzda sık sık renk değişiklikleri olur. Yüzünüzde ya da vücudunuzun başka yerlerinde kahverengimsi lekeler farkedebilirsiniz. Yüzdeki renk değişikliği, bazen hamilelik maskesi olarak adlandırılır.
Bu lekeler genellikle ama her zaman değil bebek doğduktan sonra kaybolur.
Risk Faktörleri ve Gebelik
Hiçbir zaman garantisi yoktur, ama hamile kadınların büyük çoğunluğu zamanında ya da yakın bir zamanda sağlıklı, normal bebekler doğururlar.
Ancak bazı faktörler düşük, ölü doğum, rahim içi büyüme geriliği ve erken doğum gibi hamilelik komplikasyonları riskini arttırma eğilimindedir.
Bu faktörlerin bazıları yaş gibi büyük ölçüde bizim denetimimizin dışındadır. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi diğer faktörlerden kaçınmalısınız.
Yaş özel bir dikkat gerektiriyor, çünkü günümüzde birçok kadın hamileliği 30'lu, hatta 40'lı yaşlara erteliyor. Bu ne kadar güvenlidir? Yine, 35 yaşından büyük sağlıklı kadınların büyük çoğunluğu sorunsuz hamilelikler geçirmektedir. Bu kadınların çoğu hamileliğini planladığı için, genellikle motivasyonları çok yüksektir ve kendilerine özellikle iyi bakarlar.
Ancak anne ve çocuk için risk artmaktadır.
[More]
Şekerli anne için, hastalıkla ilişkili riskler enfeksiyon, doğum sonrası kanama, kalp ve akciğer sorunları ve şeker hastası olmayan annelere göre 4 kat fazla preeklampsi.Normal olarak, bir kadının hamile kalabileceği bir yaşta ortaya çıkan şeker hastalığı insülin tedavisini gerektirir.
Bazen şeker hastası olmayan kadınlarda hamilelik sırasında gebelik şekeri denilen bir hastalık ortaya çıkar. Şeker hastalığının bu biçimi de dikkatli kontrolü gerektirir, ama insülin enjeksiyonunu gerektirmez, genellikle bebek doğduktan sonra geçer.
Şeker hastasıysanız, riskin yüksek olduğu gebeliklerde uzmanlaşmış bir doğum uzmanına başvurun. Daha önce 4 kilodan fazla gelen bir bebeğiniz olduysa, ölü doğum yaptıysanız, ailede şeker hastalığı varsa ya da idrarınızda şeker çıkarsa, doktorunuz şeker hastalığı için bir tahlil yapar.
Şeker hastası hamile kadın, kan şekerini denetim altında tutmak için katı bir diyet uygulamalıdır. Bu etkili olmazsa, insülin iğneleri gereklidir, şu anda mevcut kan testleri, diyetin ve kan şekerinin ne kadar iyi kontrol edildiğinin belirlenmesine olanak sağlamaktadır. Şekerinizin sıkı bir denetimiyle, bebeğinizin hemen hemen normal boyutlarda doğması büyük bir olasılıktır. Bazen bebek çok büyük olduğu için ya da rahim ortamı bebek için zararlı hale geldiği için sezaryenle erken doğum gerekli olur.Yüksek tansiyon hamilelikte sık görülen ve potansiyel olarak tehlikeli bir sorundur. Yüksek tansiyonu olan annelerin bebekleri genellikle daha küçüktürler ve daha küçük plasentaları vardır. Cenin ölümü oranı genel nüfusa göre daha yüksektir.
Bazı kadınlar doğal olarak yüksek tansiyonludur; bazılarında kan başmandaki bu ani yükselişten hamilelik sorumludur.
Yüksek tansiyonunuz olduğu halde şikayetiniz olmayabilir. Durum her doğum öncesi muayenesinin bir parçası olan rutin kan basıncı kontrolü sırasında kolaylıkla teşhis edilir.
Tansiyonu çok yüksek olmayan kadınların genellikle hamilelikte büyük sorunları olmaz. Bazılarında, kan basıncı artmaya devam eder, sıvı vücutta birikmeye başlar ve idrarda protein bulunur. Buna preeklampsi denir ve genellikle hamileliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkar. Ardından havale nöbetleri eklenir (eklampsi)Bu Çoğu kadın hamileliği önemli şikayetleri olmadan geçirir.
Ancak kadınların küçük bir bölümü için, bu 9 aylık deneyim sorunsuz değildir. Şeker ya da yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalığınız varsa, kendinizin ve bebeğin sağlığı için hamileliğiniz boyunca özel dikkat gösterin. Hamilelik sağlıklı bir kadını hastalığa karşı bağışık hale getirmez. Hamile olmadan önce sağlıklı olan bazı kadınlarda 9 ay içinde hastalık gelişmektedir.
Bu kısım, hamileliği güçleştiren en genel sorunları ele almaktadır.
Şeker hastalığı bir kadının hamile kalmasını önlemez, ama 1922'de insülinin bulunmasından önce şeker hastalarının çoğu doğuramayacak durumdaydı. Hamile kalanlar ya çocuğu aldırıyor ya da hamilelik sırasında ölüyorlardı. Daha sonraki yıllarda, sonuç şeker hastası kadınlar için o kadar kötü olmadığı halde, bebekleri için durum yine de iyi değildi.
Bugün bir şeker hastasıysanız, değerinin dikkatle ölçülmesi ve insülin enjeksiyonlarının uygun bir şekilde ayarlanması yoluyla kan şekeri konsantrasyonunuzun sıkı bir denetim altında tutulması koşuluyla, sağlıklı bir bebeğe sahip olma şansınız çok yüksek . Bu denetim olmazsa, fazla kan şekeri plasentaya gider ve ceninin kan şekeri miktarında bir artışa neden olur. Bu da, bir büyüme hormonu olan insülini üretmek üzere cenin pankreasını harekete geçirir. Şeker hastalığı kontrol altında olmayan annelerin bebekleri çok büyüktür ve bu, sancıları ve doğumu zorlaştıran tipik bir özelliktir. Daha fazla doğum kusurları olmaktadır ve şekere eğilimlidirler.
hayati bir tehlike demektir ve anne ile çocuğun ölümüyle sonuçlanabilir.
Bu nedenle yüksek tansiyonun denetlenmesi önemlidir. Bu, sık sık muayene olmak, böbreklerinizin doğru çalışıp çalışmadığını belirlemek için kan ve idrar testleri yaptırmak ve bebeğinizin uygun gelişip gelişmediğini değerlendirmek için tekrar tekrar ultrason çektirmek anlamına gelir.
Bazen yatak istirahati öğütlenir. Kan basıncınız çok yüksekse, ilaç önerilebilir.Astım yetişkinlerin yüzde 3'ünü etkileyen kronik bir solunum hastalığıdır.
Hamilelik sırasında astımın seyrini öngörmek zordur. Bazı kadınlarda hastalık hamilelikle birlikte kötüleşir, bazılarında iyileşir, diğerlerinde ise pek değişmez.
Astımınız varsa, hamilelik sırasında solunum enfeksiyonlarına daha eğilimli olabilirsiniz. Hamileliğin duygusal stresi nöbetlerinizi şiddetlendirebilir. Ancak, astımlı kadınların çoğu bebeklerini güvenli bir şekilde taşıyabilmektedirler.
Astımı olan birçok kadın ilaca ihtiyaç duyar. Astım ilaçlarının çoğu hamilelikte kullanım için güvenlidir. Ama, çok miktarda iyodür içeren ilaçlardan kaçının; uzun süre alındığında bu ilaçlar bebeğinizin tiroid bezinde sorunlara yol açabilir.Kalp rahatsızlıkları tüm hamile kadınların yüzde 1 kadarında ortaya çıkar. Potansiyel olarak ciddi bir komplikasyon olduğu halde, kalp rahatsızlığı olan kadınların birçoğu başarılı hamilelikler geçirmekte ve sağlıklı bebeklere sahip olmaktadır.
Hamilelik kalbinizin ve diğer organlarınızın aşırı çalışmasına neden olur. Bu nedenle, daha önceden bir kalp rahatsızlığınız varsa, bu fazla yük kalp yetmezliğine neden olabilir. Özellikle kapakları içeren bir kalp sorununuz varsa hamile kalmadan önce hamileliğin risklerini mutlaka doktorunuzla görüşün.
Genel olarak, diğer açılardan sağlıklıysanız ve kalp yetmezliği belirtisi yoksa, muhtemelen başarılı bir hamilelik geçirecek ve sağlıklı bir bebeğe sahip olacaksınız.
Aşırı kilo alma, aşırı su tutulması ve anemi, kalp rahatsızlığı olan bir kadın için özellikle tehlikeli olabilir ve bu sorunlardan kaçınmak için mümkün olan her şey yapılmalıdır. Bazı durumlarda hamileliğin bir bölümünde yatak istirahati önerilebilir.
Nöbetler (epilepsi) , ilaçla denetlendiğinde genel olarak hamileliği etkilemezler. Ancak ha-
mileliğin başlarında ağır mide bulantısı ve kusma antikonvülsan ilaçlarınızı almanızı engelleyebilir. Bu da, nöbet riskini arttırabilir.
Nöbetleri denetlemeye yönelik ilaçlar nadiren doğum kusurlarına yol açarlar ve erken doğum, düşük doğum kilosu ve bebek ölümü riskini arttırırlar. Bazı ilaçlar diğerlerinden daha kötüdür, bu nedenle nöbetli bir rahatsızlığınız varsa ve hamileliği düşünüyorsanız, bu tür rahatsızlıkların tedavisinde deneyimli bir doktora başvurun.
Cilt sorunları sıkıntı yaratmakla birlikte genellikle hamilelik sırasında bir risk oluşturmazlar, şiddetli kaşıntı (pruritus) olduğunda genellikle bütün vücutta olur. Pruritusun bir biçimi genellikle karnın çevresinde görülen ve sonra kalçalara, kaba etlere ve üst kollara yayılan küçük kırmızı lekeler olarak belirir.
Pruritus varsa kaşımaktan kaçının, çünkü enfeksiyona yol açabilir. Bölgeyi yumuşak bir sabunla yıkayın. Şikayetiniz fazlaysa doktorunuz kortizonlu bir merhem önerebilir (bkz. Kaşıntı).
Pruritusun ilk hamilelikte ortaya çıkması daha büyük olasılıktır.
Hamilelik sırasında vücudunuzda sık sık renk değişiklikleri olur. Yüzünüzde ya da vücudunuzun başka yerlerinde kahverengimsi lekeler farkedebilirsiniz. Yüzdeki renk değişikliği, bazen hamilelik maskesi olarak adlandırılır.
Bu lekeler genellikle ama her zaman değil bebek doğduktan sonra kaybolur.
Risk Faktörleri ve Gebelik
Hiçbir zaman garantisi yoktur, ama hamile kadınların büyük çoğunluğu zamanında ya da yakın bir zamanda sağlıklı, normal bebekler doğururlar.
Ancak bazı faktörler düşük, ölü doğum, rahim içi büyüme geriliği ve erken doğum gibi hamilelik komplikasyonları riskini arttırma eğilimindedir.
Bu faktörlerin bazıları yaş gibi büyük ölçüde bizim denetimimizin dışındadır. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi diğer faktörlerden kaçınmalısınız.
Yaş özel bir dikkat gerektiriyor, çünkü günümüzde birçok kadın hamileliği 30'lu, hatta 40'lı yaşlara erteliyor. Bu ne kadar güvenlidir? Yine, 35 yaşından büyük sağlıklı kadınların büyük çoğunluğu sorunsuz hamilelikler geçirmektedir. Bu kadınların çoğu hamileliğini planladığı için, genellikle motivasyonları çok yüksektir ve kendilerine özellikle iyi bakarlar.
Ancak anne ve çocuk için risk artmaktadır.
Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları
temi kusurları gibi gelişimler vardır.
Gebeliğin daha sonraki dönemlerinde alındığında kızamıkçık doğum kusurlarına yolaç-maz, ama bebek ciddi hastalıklara yolaçabilen virüsle doğar. Bu bebeklerin çoğunda daha sonra şeker hastalığı ortaya çıkar.
Kızamıkçığa karşı en iyi savunma bağışıklanmadır. Kızamıkçık geçirmediyseniz, gebe kalmadan önce doktorunuza bağışıklanma konusunda danışın.
Suçiçeği (varicella) gebe kadında ciddi bir hastalık olabilir. Zaman zaman bebek için de tehlikeli olabilir.
Hamilelik sırasında suçiçeği olursanız, virüs rahimdeyken ya da doğum sırasında gelişmekte olan bebeğinizi de enfekte edebilir. Rahimdeki bebekte kabarcıklar çıkar. Doğuma kadar yeterli zaman varsa, kabarcıklar genellikle iyileşir ve bebek deri lekeleri olmadan doğar.
En büyük tehlike virüsün doğumdan hemen önce alınmasıdır. Bebek, virüse karşı antikorlarınızı almadan önce doğarsa, hasta olabilir. Bebeğe hemen bağışıklık iğnesi yapılmazsa, bebek virüsün komplikasyonlarından ölebilir.
Toksoplazmozis, Toxoplasma gondii para-zitiyle temasa bağlı bir hastalıktır. Hastalık az pişmiş enfeksiyonlu et yenmesiyle ya da enfekte olmuş kedi dışkısıyla temas yoluyla alınır ya da enfekte olmuş hamile bir kadından bebeğine geçebilir. Hamileyseniz, tahlil edilmemiş kedileri elinize almayın ve sepetlerini boşaltmayın.
Üreme çağındaki Amerikalı kadınların yüzde 25 ilâ 45'i semptomlar görülmediği halde bu organizmayı taşımaktadır. Her 800 ilâ 1400 gebelikte 1 ceninin toksoplazmozis taşıdığı tahmin edilmektedir. Toksoplazmozisin yolaçtığı şikayetler yorgunluk ve kas ağrısıdır. Kendinizi grip gibi hissedebilirsiniz. Bazı kadınlarda herhangi bir şikayet görülmez. Gebeliğin başlarında bir toksoplazmozis testi yapılıp antikorları taşıdığınız saptanmadıysa hastalığın olduğu söylenemez. Annedeki enfeksiyon ilaçla tedavi edilebilir.
Enfeksiyonu gebeliğin başlarında alırsanız, düşük yapabilirsiniz.
Toksoplazmozisle doğan bebeklerin çoğu, enfekte olmanın belirtilerini hemen göstermezler ama birçok doktor yine de tedavi önerir. Ayrıca, bebeklerin çoğu annenin enfeksiyonuna rağmen enfekte olmazlar. Enfekte olanlardan çoğunda önemsiz şikayetler vardır. Ancak bir kaçında sonunda nörolojik sorunlar ve kısmi körlük ortaya çıkar. Bu bebeklerin küçük bir yüzdesi bu hastalıktan ölür.
Hamile bir kadında rahatsızlığa yolaçmaktan başka bir şey yapmaz gibi görünen bazı yaygın hastalıklar aslında, ceninin gelişimini etkileyerek , onda ciddi sorunlara neden olabilirler.
Kızamıkçık (rubella) kaşıntılı bir kızartı ve ateşe neden olan bir virüsün yolaçtığı genellikle hafif bir hastalıktır. Ancak virüs gebeliğin ilk 10 haftasında alınırsa, plasentayaya geçebilir ve cenini etkileyebilir. Erken gebelikte kızamıkçığa yakalanan kadınların doğurdukları bebeklerin yarısından fazlasında göz kataraktları, sağırlık, fıtık, kalp kusurları ve merkezi sinir sistemi hastalıkları görülür.Genital herpes, üreme organlarındaki ağrılı kabarcıklar olarak beliren, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Rahim boynunda ya da vajinanın üstünde, şikayete yolaçmayan kabarcıklar olabilir. Yenidoğanda, herpes, gözlerde ve merkezi sinir sisteminde ciddi hasara ya da ölüme yol açabilir.
Genital herpesin tedavisi yoktur, ilk ataktan sonra bir ikincisi bir ay ya da yıllar sonra gerçekleşebilir. Bazı kadınlar virüsü taşırlar, ama herhangi bir şikayetleri olmaz.
Herpes olduğunuz saptanmışsa ya da virüsün varlığından kuşkulanıyorsanız, doktorunuza bunu söyleyin. Aktif lezyonların olup olmadığını belirlemek için yapılabilen testler vardır.
Bebek için tehlikesinin genellikle, doğum kanalından aşağı inerken virüsü kapması olduğu düşünülür. Bu nedenle, tahliller doğum yaklaştığında aktif herpesi gösteriyorsa, doktorunuz bebeği sezaryanla almak isteyecektir.
Hepatit B (mikobik sarılık) hepatit B virüsünün yol açtığı bir karaciğer enfeksiyonudur; AİDS virüsüne çok benzer bir şekilde bulaşır. Sizde bu virüs varsa, plasenta aracılığıyla cenine geçebilir. Yeni doğmuş bebeğiniz sizinle temas yoluyla da enfekte olabilir.
Bu virüs karaciğer yetmezliğine neden olabilir. Erken doğum riski, hepatit B bulunan kadınlar arasında daha yüksektir.
Doktorunuz sizde hepatit B bulunduğundan kuşkulanıyorsa, virüse karşı varlığını teşhis etmek için kan tahlilleri yapar. Sizde hepatit B varsa, doğumdan sonra bebeğinize virüse karşı antikorlar enjekte edilir.
Hepatit virüsü sütte de bulunabileceği için, hepatit B'nin bulunduğu bir anne bebeğini em-zirmemelidir.
B Grubu streptokoklar doğum sırasında bebeğe geçebilen bakterilerdir. Hamileliğin son üç ayında test edilen hamile kadınların yüzde 40 kadarı vajinasında bu bakterileri barındırmaktadır.
Birçok bebek bu bakterilerle doğmaktadır, ama yalnızca 1000'de 2 ya da 3'ünde enfeksiyon olmaktadır.
B grubu streptokok enfeksiyonu olan bir bebekte genellikle doğumdan sonra 48 saat içinde şikayetler ortaya çıkar. Bunlar nefes alma sorunları ve şoku içerir. Bazen şikayetler ortaya çıktığında bebek bir haftalık olabilir, o zaman enfeksiyon genellikle menenjit olarak ortaya çıkar.
Frenginiz varsa, bazen farkedilmeden geçebileceği halde, üreme organlarınızda şankr denilen bir ya da daha fazla lezyon görebilirsiniz. Bunlar hastalığın alınmasından 10 ilâ 90 gün sonra ortaya çıkarlar.
6 hafta sonra bir kızarıklık farkedebilirsiniz.
İlk doğum Öncesi muayenenizde, frengi tahlilinden geçersiniz. Bu hastalık penisilinle kolayca tedavi edilebilir.
Doğumda, bebeğiniz test edilir. Bebekte frengi varsa, tedavi hemen başlatılır.
Belsoğukluğu da, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Antibiyotiklerle etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Ancak, belsoğukluğunuz varsa ve doğum kanalına doğru inerse bebeğiniz de enfeksiyonu kapabilir.
Belsoğukluğu enfeksiyonu bebeğinizin gözlerine zarar verebilir. Bu nedenle, tüm yenido-ğanlara doğumdan hemen sonra önleyici tedavi uygulanır. Bu tedavi, bebeğin göz kapaklarının altına antibiyotikli bir merhemin uygulanmasından ibarettir.
Bebeğin gözlerinde irin akıntısı olması belsoğukluğu olduğunun işareti olabilir. Belsoğukluğunuz varsa, bebeğiniz penisilinle tedavi edilecektir
Cinsel yolla bulaşan başka bir hastalık olan klamidya enfeksiyonu yenidoğanda konjunk-tivite yol açabilir. Bu genellikle yaşamın ikinci haftasında ortaya çıkar. Antibiyotiklerle tedavi edildiğinde, uzun dönemli kötü etkileri olmaz.
Sitomegalovirüs,cenini en sık etkileyen virüstür; her yıl 2500 ilâ 7500 bebeğin bu virüsle doğduğu tahmin edilmektedir. Yenidoğan döneminde ölüme ya da körlük, nöbet, anemi ve nörolojik bozukluklar gibi sayısız doğum kusuruna yol açabilir. Bazı kadınlar hamilelik sırasında virüsü rahimde ya da rahim boynunda taşırlar, ama pek azı hastalığı bebeğine geçirir. Etkili tedavisi yoktur.
Papillom derideki siğiller olarak ortaya çıkar. Genellikle üreme organlarında görülen siğil tipine kondiiomata ya da zührevi siğiller denir. Bunlar, cinsel yolla geçerler, son derece bulaşıcı ve sıklıkla ağrılıdırlar, siğiller hamilelik sırasında daha hızlı gelişme eğilimindedirler. Genellikle, hamilelik sırasında tedavi etkili değildir. Nadiren, lokal bir ilacın uygulanmasının cenin için öldürücü olduğu ortaya çıkmıştır. Bazen siğiller, bebeğin doğum kanalından geçişini engeleyerek, sezaryen ameliyatını gerekli kılacak kadar çok büyürler.
AİDS (edinilmiş bağışıklık yetersizliği sendromu) öldürücü bir hastalıktır. Hamile bir kadın enfekte olmuş bir erkekle cinsel birleşme, kan nakli ya da kirli iğnelerle ilaç enjeksiyonu (uyuşturucu bağımlılılarının sık sık yaptığı gibi) yoluyla enfekte olabilir ya da virüsü içeren meniyle suni dölleme sonucu kapabilir.
Bugüne kadar, AlDS'li olarak doğan bebeklerin yüzde 70'inden fazlası damar içi uyuşturucular kullanan anneler tarafından enfekte edilmiştir. Diğer bir büyük kısmı, eşleri damar içi uyuşturucu kullanıcıları olan annelerden doğmuştur ve birçoğu da partnerleri biseksüel olan kadınlardan doğmuştur.
Sizde AİDS varsa, hastalığı taşıdığınız bebeğe geçirebilirsiniz. AİDS'in tedavisi yoktur. Bu hastalıkla doğan bebekler genellikle birkaç yıldan fazla yaşamamaktadır. Bu nedenle, sizde AİDS virüsü varsa, hamile kalmayın.
[More]
temi kusurları gibi gelişimler vardır.
Gebeliğin daha sonraki dönemlerinde alındığında kızamıkçık doğum kusurlarına yolaç-maz, ama bebek ciddi hastalıklara yolaçabilen virüsle doğar. Bu bebeklerin çoğunda daha sonra şeker hastalığı ortaya çıkar.
Kızamıkçığa karşı en iyi savunma bağışıklanmadır. Kızamıkçık geçirmediyseniz, gebe kalmadan önce doktorunuza bağışıklanma konusunda danışın.
Suçiçeği (varicella) gebe kadında ciddi bir hastalık olabilir. Zaman zaman bebek için de tehlikeli olabilir.
Hamilelik sırasında suçiçeği olursanız, virüs rahimdeyken ya da doğum sırasında gelişmekte olan bebeğinizi de enfekte edebilir. Rahimdeki bebekte kabarcıklar çıkar. Doğuma kadar yeterli zaman varsa, kabarcıklar genellikle iyileşir ve bebek deri lekeleri olmadan doğar.
En büyük tehlike virüsün doğumdan hemen önce alınmasıdır. Bebek, virüse karşı antikorlarınızı almadan önce doğarsa, hasta olabilir. Bebeğe hemen bağışıklık iğnesi yapılmazsa, bebek virüsün komplikasyonlarından ölebilir.
Toksoplazmozis, Toxoplasma gondii para-zitiyle temasa bağlı bir hastalıktır. Hastalık az pişmiş enfeksiyonlu et yenmesiyle ya da enfekte olmuş kedi dışkısıyla temas yoluyla alınır ya da enfekte olmuş hamile bir kadından bebeğine geçebilir. Hamileyseniz, tahlil edilmemiş kedileri elinize almayın ve sepetlerini boşaltmayın.
Üreme çağındaki Amerikalı kadınların yüzde 25 ilâ 45'i semptomlar görülmediği halde bu organizmayı taşımaktadır. Her 800 ilâ 1400 gebelikte 1 ceninin toksoplazmozis taşıdığı tahmin edilmektedir. Toksoplazmozisin yolaçtığı şikayetler yorgunluk ve kas ağrısıdır. Kendinizi grip gibi hissedebilirsiniz. Bazı kadınlarda herhangi bir şikayet görülmez. Gebeliğin başlarında bir toksoplazmozis testi yapılıp antikorları taşıdığınız saptanmadıysa hastalığın olduğu söylenemez. Annedeki enfeksiyon ilaçla tedavi edilebilir.
Enfeksiyonu gebeliğin başlarında alırsanız, düşük yapabilirsiniz.
Toksoplazmozisle doğan bebeklerin çoğu, enfekte olmanın belirtilerini hemen göstermezler ama birçok doktor yine de tedavi önerir. Ayrıca, bebeklerin çoğu annenin enfeksiyonuna rağmen enfekte olmazlar. Enfekte olanlardan çoğunda önemsiz şikayetler vardır. Ancak bir kaçında sonunda nörolojik sorunlar ve kısmi körlük ortaya çıkar. Bu bebeklerin küçük bir yüzdesi bu hastalıktan ölür.
Hamile bir kadında rahatsızlığa yolaçmaktan başka bir şey yapmaz gibi görünen bazı yaygın hastalıklar aslında, ceninin gelişimini etkileyerek , onda ciddi sorunlara neden olabilirler.
Kızamıkçık (rubella) kaşıntılı bir kızartı ve ateşe neden olan bir virüsün yolaçtığı genellikle hafif bir hastalıktır. Ancak virüs gebeliğin ilk 10 haftasında alınırsa, plasentayaya geçebilir ve cenini etkileyebilir. Erken gebelikte kızamıkçığa yakalanan kadınların doğurdukları bebeklerin yarısından fazlasında göz kataraktları, sağırlık, fıtık, kalp kusurları ve merkezi sinir sistemi hastalıkları görülür.Genital herpes, üreme organlarındaki ağrılı kabarcıklar olarak beliren, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Rahim boynunda ya da vajinanın üstünde, şikayete yolaçmayan kabarcıklar olabilir. Yenidoğanda, herpes, gözlerde ve merkezi sinir sisteminde ciddi hasara ya da ölüme yol açabilir.
Genital herpesin tedavisi yoktur, ilk ataktan sonra bir ikincisi bir ay ya da yıllar sonra gerçekleşebilir. Bazı kadınlar virüsü taşırlar, ama herhangi bir şikayetleri olmaz.
Herpes olduğunuz saptanmışsa ya da virüsün varlığından kuşkulanıyorsanız, doktorunuza bunu söyleyin. Aktif lezyonların olup olmadığını belirlemek için yapılabilen testler vardır.
Bebek için tehlikesinin genellikle, doğum kanalından aşağı inerken virüsü kapması olduğu düşünülür. Bu nedenle, tahliller doğum yaklaştığında aktif herpesi gösteriyorsa, doktorunuz bebeği sezaryanla almak isteyecektir.
Hepatit B (mikobik sarılık) hepatit B virüsünün yol açtığı bir karaciğer enfeksiyonudur; AİDS virüsüne çok benzer bir şekilde bulaşır. Sizde bu virüs varsa, plasenta aracılığıyla cenine geçebilir. Yeni doğmuş bebeğiniz sizinle temas yoluyla da enfekte olabilir.
Bu virüs karaciğer yetmezliğine neden olabilir. Erken doğum riski, hepatit B bulunan kadınlar arasında daha yüksektir.
Doktorunuz sizde hepatit B bulunduğundan kuşkulanıyorsa, virüse karşı varlığını teşhis etmek için kan tahlilleri yapar. Sizde hepatit B varsa, doğumdan sonra bebeğinize virüse karşı antikorlar enjekte edilir.
Hepatit virüsü sütte de bulunabileceği için, hepatit B'nin bulunduğu bir anne bebeğini em-zirmemelidir.
B Grubu streptokoklar doğum sırasında bebeğe geçebilen bakterilerdir. Hamileliğin son üç ayında test edilen hamile kadınların yüzde 40 kadarı vajinasında bu bakterileri barındırmaktadır.
Birçok bebek bu bakterilerle doğmaktadır, ama yalnızca 1000'de 2 ya da 3'ünde enfeksiyon olmaktadır.
B grubu streptokok enfeksiyonu olan bir bebekte genellikle doğumdan sonra 48 saat içinde şikayetler ortaya çıkar. Bunlar nefes alma sorunları ve şoku içerir. Bazen şikayetler ortaya çıktığında bebek bir haftalık olabilir, o zaman enfeksiyon genellikle menenjit olarak ortaya çıkar.
Frenginiz varsa, bazen farkedilmeden geçebileceği halde, üreme organlarınızda şankr denilen bir ya da daha fazla lezyon görebilirsiniz. Bunlar hastalığın alınmasından 10 ilâ 90 gün sonra ortaya çıkarlar.
6 hafta sonra bir kızarıklık farkedebilirsiniz.
İlk doğum Öncesi muayenenizde, frengi tahlilinden geçersiniz. Bu hastalık penisilinle kolayca tedavi edilebilir.
Doğumda, bebeğiniz test edilir. Bebekte frengi varsa, tedavi hemen başlatılır.
Belsoğukluğu da, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Antibiyotiklerle etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Ancak, belsoğukluğunuz varsa ve doğum kanalına doğru inerse bebeğiniz de enfeksiyonu kapabilir.
Belsoğukluğu enfeksiyonu bebeğinizin gözlerine zarar verebilir. Bu nedenle, tüm yenido-ğanlara doğumdan hemen sonra önleyici tedavi uygulanır. Bu tedavi, bebeğin göz kapaklarının altına antibiyotikli bir merhemin uygulanmasından ibarettir.
Bebeğin gözlerinde irin akıntısı olması belsoğukluğu olduğunun işareti olabilir. Belsoğukluğunuz varsa, bebeğiniz penisilinle tedavi edilecektir
Cinsel yolla bulaşan başka bir hastalık olan klamidya enfeksiyonu yenidoğanda konjunk-tivite yol açabilir. Bu genellikle yaşamın ikinci haftasında ortaya çıkar. Antibiyotiklerle tedavi edildiğinde, uzun dönemli kötü etkileri olmaz.
Sitomegalovirüs,cenini en sık etkileyen virüstür; her yıl 2500 ilâ 7500 bebeğin bu virüsle doğduğu tahmin edilmektedir. Yenidoğan döneminde ölüme ya da körlük, nöbet, anemi ve nörolojik bozukluklar gibi sayısız doğum kusuruna yol açabilir. Bazı kadınlar hamilelik sırasında virüsü rahimde ya da rahim boynunda taşırlar, ama pek azı hastalığı bebeğine geçirir. Etkili tedavisi yoktur.
Papillom derideki siğiller olarak ortaya çıkar. Genellikle üreme organlarında görülen siğil tipine kondiiomata ya da zührevi siğiller denir. Bunlar, cinsel yolla geçerler, son derece bulaşıcı ve sıklıkla ağrılıdırlar, siğiller hamilelik sırasında daha hızlı gelişme eğilimindedirler. Genellikle, hamilelik sırasında tedavi etkili değildir. Nadiren, lokal bir ilacın uygulanmasının cenin için öldürücü olduğu ortaya çıkmıştır. Bazen siğiller, bebeğin doğum kanalından geçişini engeleyerek, sezaryen ameliyatını gerekli kılacak kadar çok büyürler.
AİDS (edinilmiş bağışıklık yetersizliği sendromu) öldürücü bir hastalıktır. Hamile bir kadın enfekte olmuş bir erkekle cinsel birleşme, kan nakli ya da kirli iğnelerle ilaç enjeksiyonu (uyuşturucu bağımlılılarının sık sık yaptığı gibi) yoluyla enfekte olabilir ya da virüsü içeren meniyle suni dölleme sonucu kapabilir.
Bugüne kadar, AlDS'li olarak doğan bebeklerin yüzde 70'inden fazlası damar içi uyuşturucular kullanan anneler tarafından enfekte edilmiştir. Diğer bir büyük kısmı, eşleri damar içi uyuşturucu kullanıcıları olan annelerden doğmuştur ve birçoğu da partnerleri biseksüel olan kadınlardan doğmuştur.
Sizde AİDS varsa, hastalığı taşıdığınız bebeğe geçirebilirsiniz. AİDS'in tedavisi yoktur. Bu hastalıkla doğan bebekler genellikle birkaç yıldan fazla yaşamamaktadır. Bu nedenle, sizde AİDS virüsü varsa, hamile kalmayın.
Rahimiçi Büyümesinin Sebepleri
Gebelik yaşına göre aşırı küçük doğan bir bebekte genellikle yüzde 10'un altında büyüme geriliği olduğu kabul edilir.
Rahim içi büyüme geriliği, cenin plasenta aracılığıyla anneden yeterli besin alamadığı zaman ortaya çıkar. Büyüme geriliğiyle doğan bir bebek, normal boyutlarda bir yenidoğanın sahip olduğu miktarda vücut yağına sahip değildir. Bu nedenle, bebek normal vücut ısısını ve kan şekeri düzeyini korumakta güçlük çeker. Ayrıca, büyüme geriliği olan birçok bebek, en azından erken çocukluk boyunca yavaş büyür. Ayrıca zeka geriliği de görülebilir.
Birçok durum ve yaşam tarzı özelliği rahim içi büyüme geriliğine yol açabilir. Sigara içen, uyuşturucu kullanan ya da çok miktarda alkol alan bir kadının küçük bir bebeği olması daha büyük olasılıktır. Kötü beslenen ya da yeterli kilo almayan bir anne de, küçük bir bebek doğurma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bazı kronik hastalıklar da risk altında olmanıza yol açabilir.
Hamilelikle ilgili durumlar büyüme geriliğine neden olabilir. Bu durumlar arasında plasenta ve kordon anormallikleri, cenin enfeksiyonları ya da kusurlu gelişim ve birden fazla ceninin olması bulunur.
Doktorunuz rahim içi büyüme geriliğinden kuşkulanıyorsa, muhtemelen bir ultrason çektirmenizi isteyecektir.
Sigara içtiğiniz, alkol aldığınız, uyuşturucu kullandığınız ya da iyi yemediğiniz için cenin uygun bir hızla büyümediği zaman, bazen daha sağlıklı bir yaşam tarzına geçiş yararlı olabilir.
Ancak sık sık doğumun suni olarak başlatılması ya da bir sezaryen ameliyatının yapılması gerekli otur. Bebeğin zamanının dolmasına daha çok varsa, böyle erken bir doğumun riski, bebeği rahimde bırakıp kötü beslenmeye devam etmesine izin vermenin riskinden daha azdır.
[More]
Gebelik yaşına göre aşırı küçük doğan bir bebekte genellikle yüzde 10'un altında büyüme geriliği olduğu kabul edilir.
Rahim içi büyüme geriliği, cenin plasenta aracılığıyla anneden yeterli besin alamadığı zaman ortaya çıkar. Büyüme geriliğiyle doğan bir bebek, normal boyutlarda bir yenidoğanın sahip olduğu miktarda vücut yağına sahip değildir. Bu nedenle, bebek normal vücut ısısını ve kan şekeri düzeyini korumakta güçlük çeker. Ayrıca, büyüme geriliği olan birçok bebek, en azından erken çocukluk boyunca yavaş büyür. Ayrıca zeka geriliği de görülebilir.
Birçok durum ve yaşam tarzı özelliği rahim içi büyüme geriliğine yol açabilir. Sigara içen, uyuşturucu kullanan ya da çok miktarda alkol alan bir kadının küçük bir bebeği olması daha büyük olasılıktır. Kötü beslenen ya da yeterli kilo almayan bir anne de, küçük bir bebek doğurma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bazı kronik hastalıklar da risk altında olmanıza yol açabilir.
Hamilelikle ilgili durumlar büyüme geriliğine neden olabilir. Bu durumlar arasında plasenta ve kordon anormallikleri, cenin enfeksiyonları ya da kusurlu gelişim ve birden fazla ceninin olması bulunur.
Doktorunuz rahim içi büyüme geriliğinden kuşkulanıyorsa, muhtemelen bir ultrason çektirmenizi isteyecektir.
Sigara içtiğiniz, alkol aldığınız, uyuşturucu kullandığınız ya da iyi yemediğiniz için cenin uygun bir hızla büyümediği zaman, bazen daha sağlıklı bir yaşam tarzına geçiş yararlı olabilir.
Ancak sık sık doğumun suni olarak başlatılması ya da bir sezaryen ameliyatının yapılması gerekli otur. Bebeğin zamanının dolmasına daha çok varsa, böyle erken bir doğumun riski, bebeği rahimde bırakıp kötü beslenmeye devam etmesine izin vermenin riskinden daha azdır.
Hamilelik Sırasında Kanama
Hamilelik sırasında vajinadan gelen kanama, yanlış bir şeyler olduğunun göstergesidir. Hemen doktorunuzu arayın.
Hamileliğin ilk 20 haftasında, kanama genellikle düşükle ilişkilendirilir. Düşük sırasındaki kanama hafif ya da ağır olabilir. Hiçbir uyarı olmayabilir ya da önce kahverengimsi bir akıntı farkedebilirsiniz.
Hamileliğin ilk günlerinde, yumurta rahmin içine tutunurken, bazı lekeler görebilirsiniz. Ayrıca tüm hamile kadınların yaklaşık 20'sinde, ilk günlerinde düşükle sonuçlanmayan kanamalar olmaktadır. Bu nedenle, tehlikeli olmayabilir de, ama mutlaka doktorunuza danışın.
Hamileliğin 20. haftasından sonraki kanamalara doğum öncesi kanama denir. Bu, erken gebelik kanamasından daha az yaygındır ve kadınların yüzde 2'sinden daha azında görülür. Doğum öncesi kanaması, plasenta previa , dış gebelik, düşük ya da erken doğum dahil olmak üzere birçok nedeni vardır.
Birçok durumda, kanama hafiftir. Ancak, ciddi bir kanama sizin ve bebeğinizin hayâtını tehlikeye sokabilir.
Gebeliğin ilk aylarından sonra kanama başlarsa, derhal doktorunuzu görün. Hastaneye yatırılmanız ve kanamanın nedeninin belirlenmesi için ultrason gibi testlerden geçmeniz gerekebilir. Kanama ağırsa, kan nakli gerekli olabilir. En kötü durumda, doğum suni olarak baş latılır ya da bir sezeryan ameliyatı yapılır.
[More]
Hamilelik sırasında vajinadan gelen kanama, yanlış bir şeyler olduğunun göstergesidir. Hemen doktorunuzu arayın.
Hamileliğin ilk 20 haftasında, kanama genellikle düşükle ilişkilendirilir. Düşük sırasındaki kanama hafif ya da ağır olabilir. Hiçbir uyarı olmayabilir ya da önce kahverengimsi bir akıntı farkedebilirsiniz.
Hamileliğin ilk günlerinde, yumurta rahmin içine tutunurken, bazı lekeler görebilirsiniz. Ayrıca tüm hamile kadınların yaklaşık 20'sinde, ilk günlerinde düşükle sonuçlanmayan kanamalar olmaktadır. Bu nedenle, tehlikeli olmayabilir de, ama mutlaka doktorunuza danışın.
Hamileliğin 20. haftasından sonraki kanamalara doğum öncesi kanama denir. Bu, erken gebelik kanamasından daha az yaygındır ve kadınların yüzde 2'sinden daha azında görülür. Doğum öncesi kanaması, plasenta previa , dış gebelik, düşük ya da erken doğum dahil olmak üzere birçok nedeni vardır.
Birçok durumda, kanama hafiftir. Ancak, ciddi bir kanama sizin ve bebeğinizin hayâtını tehlikeye sokabilir.
Gebeliğin ilk aylarından sonra kanama başlarsa, derhal doktorunuzu görün. Hastaneye yatırılmanız ve kanamanın nedeninin belirlenmesi için ultrason gibi testlerden geçmeniz gerekebilir. Kanama ağırsa, kan nakli gerekli olabilir. En kötü durumda, doğum suni olarak baş latılır ya da bir sezeryan ameliyatı yapılır.
Gebelik Döneminde(Hamilelikte) Genel Rahatsızlıklar
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorunlar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı olmadan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulantısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yaklaşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı tanımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bulantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde olduğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bulantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorumlusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bulantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren tehlikeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısının mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundururlar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulandırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Normal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada etkilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok vahim değilse mide bulantısı için ilaç vermek istememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir kadının su kaybetmesine yol açacak kadar Kabızlık hamilelikte yaygın bir sorundur. Genelde kabızlık çekiyorsanız, hamilelikte sorunun ağırlaştığını farkedebilirsiniz. Bunun nedeni muhtemelen, barsak kasılmalarının ve genişleyen rahmin yolaçtığı basınç nedeniyle barsağın içindekileri çıkarma kabiliyetinin azalmasıdır.
Sorunu hafifletmek için yapabileceğiniz şeyler vardır. Bol bol sıvı için, her gün egzersiz yapın ve diyetinizin çeşitli meyva {özellikle kuru erik çok yararlıdır), sebze ve az işlenmiş buğday ve kepek gibi tahılları içermesine dikkat edin. Psyllium (reçetesiz satılmaktadır) içeren hacim oluşturucular yararlı olabilir.
Doktorunuza danışmadan müshil almayın.
Göğsünüzün ortasında yanma hissi ve bazen ağzınızda kötü tada neden olan mide yanması, mide asidinin yemek borusunun alt kısmına doğru yükselmesinin sonucudur.
Mideyi yemek borusundan ayıran kas gevşeyip, mide sularının yukarı giderek yemek borusunu tahriş etmelerine olanak sağladığı zaman, bu sorun hamile kadınların hemen hemen yarısında ortaya çıkmaktadır. Hamilelik ilerledikçe kötüleşir, çünkü midenin yeri genişleyen rahmin baskısıyla değişir, bu da için-dekilerinin boşaltılmasını geciktirir.
Mide yanması sözkonusuysa, sık sık ve az miktarlarda yemek yiyin, bu, fazla asiti almak üzere gıdaların midenizde kalmasını sağlar. Yavaş yavaş yiyin ve yağlı gıdalardan kaçının. Normal veya kafeinsiz kahve mide yanmasını şiddetlendirebilir. Mide yanması düz yattığınızda genellikle kötüleştiği için, doktorunuz yatağınızın başı 10-15 cm yüksek olacak şekilde uyumanızı öğütleyebilir. Ayrıca yatmadan önceki 2 ya da 3 saat yemek yemekten kaçının.
Bu uygulamalar yararlı olmazsa, doktorunuza başvurun; size bir antasit önerebilir.
Sırt ağrısı hamilelikte sık görülür.
Sırt ağrısı genellikle yorgun olduğunuzda, çok eğilip kalktığınızda ya da çok fazla yürüdüğünüzde olur.
Hamileyken, bağlarınız daha esnektir, ki bu bebeğinizin doğumu sırasında pelvisin genişlemesini sağlar. Olumsuz etkisi ise eklemlerinizin gerilme ve zedelenmeye.^aha açık olmasıdır. Hamilelik sırasında, denge merkeziniz değiştiği için, duruşunuz da değişir, ve zaten zedelenmeye açık olan belkemiğinize daha fazla yük biner.
Ağrı genellikle sırtın alt kısmındadır. Bazı kadınlarda siyatik (bacaklara yayılan ağrı) ortaya çıkar. Genişleyen rahmin karın bağlarını germesi nedeniyle, kadınların çoğunda karın ağrısı da olur; yuvarlak bağ ağrısı denilen bu rahat-
sızlık ikinci üç ayda genellikle daha ağırdır.
Tavsiye edilenden daha fazla kilo almamaya çalışın, çünkü ağırlık sırtınızdaki yükü artırır. Sırt ağrısı, yük mümkün olduğu kadar azaltılarak rahatlatılabilir. Bazen bir gebelik kuşağı yararlı olabilir. Doktorunuz ağrıyı azaltmak için egzersizler de önerebilir. Ağrı çoksa, doktorunuz önemli bir sorun olup olmadığını anlamak için ortopedik bir muayene önerebilir.
Varisler hamilelik ilerledikçe genellikle kötüleşir ve uzun süreler ayakta kalan kadınlarda ve daha yaşlı annelerde daha da belirginleşir. Kalıtım da variste rol oynar.
Tüm hamile kadınların yüzde 20'sinde varis vardır. Rahatsızlık daha önce ortaya çıkma eğilimindedir ve her hamilelikte daha belirgin hale gelir.
Hamile olduğunuzda, kan damarlarınız, bebeğinizin ihtiyaçlarını karşılamak için dana yüksek kan hacmini alabilir olmalıdır. Rahminiz genişler ve bacak toplardamarlarından pelvise kan akışı azalır. Bu bileşim, bacaklarınızdaki toplardamarların şişmesine ve rahatsızlık, hatta acı vermelerine neden olur.
Varisiniz varsa, ayaklarınızı elden geldiği kadar dinlendirin (ve yukarı kaldırın). Bacaklarınızın ya da belinizin çevresini sıkan giysiler giymeyin. Varis çorabı ağrıyı ve şişmeyi rahatlatabilir. Birçok doktor, sabah ilk iş olarak varis çorabınızı giymenizi ve yatağa gidene kadar çıkarmamanızı önerir.
Varisli damarları tedavi etmeye yönelik cerrahi müdahale hamilelik sırasında genellikle önerilmez. Sorun pek seyrek olarak bunu gerekli kılacak kadar ciddidir.
Hemoroidler.(basur) anüs girişindeki toplardamarlar basınç nedeniyle genişledikleri zaman ortaya çıkar. Büyük abdestinizi yaparken zorlandığınız zaman, toplardamarlar anüsten çıkıntı yapabilir ve ağrı ve kaşıntıya yol açabilirler. Genel olarak, hamilelik sırasında kötüle-şirler ve sık sık kabızlıkla birlikte ortaya çıkarlar.
Önleme en iyi tedavi yoludur. Kabız olmaktan ve tuvalette zorlanmaktan kaçının.Bir barsak hareketi sırasında ağrı duyarsanız ve rektumunuzun yakınında şişkin bir kütle hissederseniz, muhtemelen hemoroidiniz vardır. Rahatsızlığı azaltmak için, sık sık sıcak banyo yapın. Hemoroidli bölgeye soğuk bir tampon uygulamak da yararlı olabilir.
Hamileliğin son aylarında uyku sorunları da ortaya çıkabilir. Sık sık idrara çıkma ihtiyacı da uyku sorununa katkıda bulunur; bebeğinizin hareketleri de sizi uykusuz bırakabilir. Bazı kadınlar ise yalnızca uykularının kaçtığını düşünmektedirler.
Gecenin yarısında kendinizi tavana bakarken bulursanız ne yapmalısınız?
Sizi uyanık tutabilen kafein içeren kahve, çay ya da koladan kaçının. Yatmadan hemen önce aşırı yemekten kaçının.
Bazı doktorlar yorulmanız ve uyuyabilme-niz için biraz daha fazla egzersizi önermektedirler. Bazı hamile kadınlarda sıcak bir banyo yararlı olabilir. Hiçbir şey yararlı olmazsa, kalkın, bir kitap okuyun ya da evişleri yapın. Daha geç uyumayı deneyin.
Uykusuzluk ağırlaşırsa, doktorunuza başvurun. Bu durumda bazı doktorlar uyku hapları önermektedirler. Ancak, doktorunuz önerme-dikçe herhangi bir ilaç almayın.
Hemoglobininiz kanda oksijen taşıyan bir protein yeterli bir miktarın altına düşünce anemi (kansızlık) ortaya çıkar. Hamilelik sırasında hemoglobin miktarında küçük bir düşüş normaldir.
Genellikle, hamilelikteki anemi bir demir ya da folik asit yetersizliğine bağlıdır.
Hafif aneminiz varsa, hiçbir semptom görülmeyebilir ve durum tesadüfen rutin bir kan testinde teşhis edilebilir. Daha ciddi anemide, semptomlar arasında yorgunluk, soluksuziuk, bayılma, çarpıntı ve solgunluk bulunur.
Bu kısımda tartışılan diğer sorunların tersine anemi hem anne hem de çocuk için riskli olabilir. Kanama olduğu zaman, anemiîi anne, yeterli hemoglobini olan anneye göre kan kaybıyla daha zor başeder.
Çoğu doktor anemiyi önlemek için demir ve folik asit ilaveleri önermektedir. Karaciğer, yumurta, kuru meyva, işlenmemiş tahıl ve sığır etinde bulunan demir açısından zengin bir diyetle aneminin önlenmesine katkıda bulunabilirsiniz. Yeşil sebzeler iyi bir folik asit kaynağıdırlar.
Anemi olursanız, doktorunuz, hangi tip aneminin sözkonusu olduğunu belirler ve uygun tedaviyi uygular. Genellikle, bu tedavi demir ve folik asit ilavelerini içerir. (Ayrıca bkz. Anemiler)
Vücut dokularında biriken sıvı nedeniyle, hamilelik sırasında ödem (şişme) görülür.
Hamilelik sırasında aldığınız kilonun yaklaşık dörtte biri, alt bacaklar, ayaklar ve eller dahil olmak üzere vücudun çeşitli kısımlarında toplanma eğiliminde olan sıvıdan oluşur.
Uzun süre ayakta kaldıktan sonra bacaklarınızda ayak bileklerinizde ve ayaklarınızda şişme farkedebilirsiniz. Sorun genellikle günün sonunda ve sıcak havada daha da artar, çoğu
kadında bir gecelik dinlenmeden sonra bacaklar ve ayaklar normal boyutlarına ulaşırlar.
Parmaklar da çok sık şişen yerlerden biridir. Sabah kalktığınızda parmaklarınız bir düğme ilikleyemeyecek kadar sertleşmiş ya da şişmiş olabilir. Soğuk su kompresi şişkinliğin azaltılmasına yardımcı olur.
Bazı kadınlar yüzlerinin şiştiğini far-kedebilirler. Yüzünüz, özellikle gözlerinizin çevresi, çok fazla şişerse, bu ciddi bir tıbbi sorun olan tokseminin bir belirtisi olabilir . Hemen doktorunuzu arayın.
Diüretikleri ancak doktorunuzun talimatıyla kullanın. Genellikle düşük tuzlu bir diyet yararlı olacaktır. Öğleden sonra uzanmak ve bacaklarınızı kaldırmak, bacaklarınızdaki şişmeyi azaltabilir.
[More]
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorunlar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı olmadan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulantısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yaklaşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı tanımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bulantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde olduğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bulantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorumlusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bulantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren tehlikeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısının mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundururlar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulandırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Normal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada etkilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok vahim değilse mide bulantısı için ilaç vermek istememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir kadının su kaybetmesine yol açacak kadar Kabızlık hamilelikte yaygın bir sorundur. Genelde kabızlık çekiyorsanız, hamilelikte sorunun ağırlaştığını farkedebilirsiniz. Bunun nedeni muhtemelen, barsak kasılmalarının ve genişleyen rahmin yolaçtığı basınç nedeniyle barsağın içindekileri çıkarma kabiliyetinin azalmasıdır.
Sorunu hafifletmek için yapabileceğiniz şeyler vardır. Bol bol sıvı için, her gün egzersiz yapın ve diyetinizin çeşitli meyva {özellikle kuru erik çok yararlıdır), sebze ve az işlenmiş buğday ve kepek gibi tahılları içermesine dikkat edin. Psyllium (reçetesiz satılmaktadır) içeren hacim oluşturucular yararlı olabilir.
Doktorunuza danışmadan müshil almayın.
Göğsünüzün ortasında yanma hissi ve bazen ağzınızda kötü tada neden olan mide yanması, mide asidinin yemek borusunun alt kısmına doğru yükselmesinin sonucudur.
Mideyi yemek borusundan ayıran kas gevşeyip, mide sularının yukarı giderek yemek borusunu tahriş etmelerine olanak sağladığı zaman, bu sorun hamile kadınların hemen hemen yarısında ortaya çıkmaktadır. Hamilelik ilerledikçe kötüleşir, çünkü midenin yeri genişleyen rahmin baskısıyla değişir, bu da için-dekilerinin boşaltılmasını geciktirir.
Mide yanması sözkonusuysa, sık sık ve az miktarlarda yemek yiyin, bu, fazla asiti almak üzere gıdaların midenizde kalmasını sağlar. Yavaş yavaş yiyin ve yağlı gıdalardan kaçının. Normal veya kafeinsiz kahve mide yanmasını şiddetlendirebilir. Mide yanması düz yattığınızda genellikle kötüleştiği için, doktorunuz yatağınızın başı 10-15 cm yüksek olacak şekilde uyumanızı öğütleyebilir. Ayrıca yatmadan önceki 2 ya da 3 saat yemek yemekten kaçının.
Bu uygulamalar yararlı olmazsa, doktorunuza başvurun; size bir antasit önerebilir.
Sırt ağrısı hamilelikte sık görülür.
Sırt ağrısı genellikle yorgun olduğunuzda, çok eğilip kalktığınızda ya da çok fazla yürüdüğünüzde olur.
Hamileyken, bağlarınız daha esnektir, ki bu bebeğinizin doğumu sırasında pelvisin genişlemesini sağlar. Olumsuz etkisi ise eklemlerinizin gerilme ve zedelenmeye.^aha açık olmasıdır. Hamilelik sırasında, denge merkeziniz değiştiği için, duruşunuz da değişir, ve zaten zedelenmeye açık olan belkemiğinize daha fazla yük biner.
Ağrı genellikle sırtın alt kısmındadır. Bazı kadınlarda siyatik (bacaklara yayılan ağrı) ortaya çıkar. Genişleyen rahmin karın bağlarını germesi nedeniyle, kadınların çoğunda karın ağrısı da olur; yuvarlak bağ ağrısı denilen bu rahat-
sızlık ikinci üç ayda genellikle daha ağırdır.
Tavsiye edilenden daha fazla kilo almamaya çalışın, çünkü ağırlık sırtınızdaki yükü artırır. Sırt ağrısı, yük mümkün olduğu kadar azaltılarak rahatlatılabilir. Bazen bir gebelik kuşağı yararlı olabilir. Doktorunuz ağrıyı azaltmak için egzersizler de önerebilir. Ağrı çoksa, doktorunuz önemli bir sorun olup olmadığını anlamak için ortopedik bir muayene önerebilir.
Varisler hamilelik ilerledikçe genellikle kötüleşir ve uzun süreler ayakta kalan kadınlarda ve daha yaşlı annelerde daha da belirginleşir. Kalıtım da variste rol oynar.
Tüm hamile kadınların yüzde 20'sinde varis vardır. Rahatsızlık daha önce ortaya çıkma eğilimindedir ve her hamilelikte daha belirgin hale gelir.
Hamile olduğunuzda, kan damarlarınız, bebeğinizin ihtiyaçlarını karşılamak için dana yüksek kan hacmini alabilir olmalıdır. Rahminiz genişler ve bacak toplardamarlarından pelvise kan akışı azalır. Bu bileşim, bacaklarınızdaki toplardamarların şişmesine ve rahatsızlık, hatta acı vermelerine neden olur.
Varisiniz varsa, ayaklarınızı elden geldiği kadar dinlendirin (ve yukarı kaldırın). Bacaklarınızın ya da belinizin çevresini sıkan giysiler giymeyin. Varis çorabı ağrıyı ve şişmeyi rahatlatabilir. Birçok doktor, sabah ilk iş olarak varis çorabınızı giymenizi ve yatağa gidene kadar çıkarmamanızı önerir.
Varisli damarları tedavi etmeye yönelik cerrahi müdahale hamilelik sırasında genellikle önerilmez. Sorun pek seyrek olarak bunu gerekli kılacak kadar ciddidir.
Hemoroidler.(basur) anüs girişindeki toplardamarlar basınç nedeniyle genişledikleri zaman ortaya çıkar. Büyük abdestinizi yaparken zorlandığınız zaman, toplardamarlar anüsten çıkıntı yapabilir ve ağrı ve kaşıntıya yol açabilirler. Genel olarak, hamilelik sırasında kötüle-şirler ve sık sık kabızlıkla birlikte ortaya çıkarlar.
Önleme en iyi tedavi yoludur. Kabız olmaktan ve tuvalette zorlanmaktan kaçının.Bir barsak hareketi sırasında ağrı duyarsanız ve rektumunuzun yakınında şişkin bir kütle hissederseniz, muhtemelen hemoroidiniz vardır. Rahatsızlığı azaltmak için, sık sık sıcak banyo yapın. Hemoroidli bölgeye soğuk bir tampon uygulamak da yararlı olabilir.
Hamileliğin son aylarında uyku sorunları da ortaya çıkabilir. Sık sık idrara çıkma ihtiyacı da uyku sorununa katkıda bulunur; bebeğinizin hareketleri de sizi uykusuz bırakabilir. Bazı kadınlar ise yalnızca uykularının kaçtığını düşünmektedirler.
Gecenin yarısında kendinizi tavana bakarken bulursanız ne yapmalısınız?
Sizi uyanık tutabilen kafein içeren kahve, çay ya da koladan kaçının. Yatmadan hemen önce aşırı yemekten kaçının.
Bazı doktorlar yorulmanız ve uyuyabilme-niz için biraz daha fazla egzersizi önermektedirler. Bazı hamile kadınlarda sıcak bir banyo yararlı olabilir. Hiçbir şey yararlı olmazsa, kalkın, bir kitap okuyun ya da evişleri yapın. Daha geç uyumayı deneyin.
Uykusuzluk ağırlaşırsa, doktorunuza başvurun. Bu durumda bazı doktorlar uyku hapları önermektedirler. Ancak, doktorunuz önerme-dikçe herhangi bir ilaç almayın.
Hemoglobininiz kanda oksijen taşıyan bir protein yeterli bir miktarın altına düşünce anemi (kansızlık) ortaya çıkar. Hamilelik sırasında hemoglobin miktarında küçük bir düşüş normaldir.
Genellikle, hamilelikteki anemi bir demir ya da folik asit yetersizliğine bağlıdır.
Hafif aneminiz varsa, hiçbir semptom görülmeyebilir ve durum tesadüfen rutin bir kan testinde teşhis edilebilir. Daha ciddi anemide, semptomlar arasında yorgunluk, soluksuziuk, bayılma, çarpıntı ve solgunluk bulunur.
Bu kısımda tartışılan diğer sorunların tersine anemi hem anne hem de çocuk için riskli olabilir. Kanama olduğu zaman, anemiîi anne, yeterli hemoglobini olan anneye göre kan kaybıyla daha zor başeder.
Çoğu doktor anemiyi önlemek için demir ve folik asit ilaveleri önermektedir. Karaciğer, yumurta, kuru meyva, işlenmemiş tahıl ve sığır etinde bulunan demir açısından zengin bir diyetle aneminin önlenmesine katkıda bulunabilirsiniz. Yeşil sebzeler iyi bir folik asit kaynağıdırlar.
Anemi olursanız, doktorunuz, hangi tip aneminin sözkonusu olduğunu belirler ve uygun tedaviyi uygular. Genellikle, bu tedavi demir ve folik asit ilavelerini içerir. (Ayrıca bkz. Anemiler)
Vücut dokularında biriken sıvı nedeniyle, hamilelik sırasında ödem (şişme) görülür.
Hamilelik sırasında aldığınız kilonun yaklaşık dörtte biri, alt bacaklar, ayaklar ve eller dahil olmak üzere vücudun çeşitli kısımlarında toplanma eğiliminde olan sıvıdan oluşur.
Uzun süre ayakta kaldıktan sonra bacaklarınızda ayak bileklerinizde ve ayaklarınızda şişme farkedebilirsiniz. Sorun genellikle günün sonunda ve sıcak havada daha da artar, çoğu
kadında bir gecelik dinlenmeden sonra bacaklar ve ayaklar normal boyutlarına ulaşırlar.
Parmaklar da çok sık şişen yerlerden biridir. Sabah kalktığınızda parmaklarınız bir düğme ilikleyemeyecek kadar sertleşmiş ya da şişmiş olabilir. Soğuk su kompresi şişkinliğin azaltılmasına yardımcı olur.
Bazı kadınlar yüzlerinin şiştiğini far-kedebilirler. Yüzünüz, özellikle gözlerinizin çevresi, çok fazla şişerse, bu ciddi bir tıbbi sorun olan tokseminin bir belirtisi olabilir . Hemen doktorunuzu arayın.
Diüretikleri ancak doktorunuzun talimatıyla kullanın. Genellikle düşük tuzlu bir diyet yararlı olacaktır. Öğleden sonra uzanmak ve bacaklarınızı kaldırmak, bacaklarınızdaki şişmeyi azaltabilir.
Hamilelikte Nasıl Yolculuk Yapılmalıdır.?
karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
Gebelikte Genel Rahatsızlıklar
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorunlar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı olmadan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulantısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yaklaşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı tanımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bulantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde olduğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bulantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorumlusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bulantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren tehlikeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısının mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundururlar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulandırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Normal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada etkilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok vahim değilse mide bulantısı için ilaç vermek istememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir kadının su kaybetmesine yol açacak kadar ciddii olabilir. Bu durumda kadın genellikle hastaneye yatırılır, kusmaya karşı ilaçlar verilir ve kaybedilen vücut sıvısı damar yoluyla takviye edilmeye çalışılır.
Yolculuk doğum sancısına, düşüğe ya da başka bir gebelik komplikasyonuna yol açmaz.
Dolayısıyla, doktorunuz aksine bir tavsiyede bulunmadıkça, hamilelik sırasında yolculuk yapmamanız için hiçbir tıbbi neden yoktur.
Ama ülke çapında bir otomobil yolculuğu ya da 2 haftalık bir gemi yolculuğu yapmayı düşünüyorsanız, kendinizi nasıl hissedeceğinizi dikkate alın. Birçok kadın, özellikle hamileliğin ilk 3 ayında, sık sık mide bulantısı ya da sabah bulantısı (bu yanlış bir adlandırmadır çünkü, mide bulantısı sabah, öğle ya da gece olabilir) nöbetleri geçirebilir. Bu dönemde yolculuk mide bulantısını arttırabilir.
Başka bir konu doğumun ne kadar yakın olduğudur. Çoğu doktor, özellikle daha önce erken doğum yaptıysanız, hamileliğin son haftalarında yolculuk yapmanızı önermemektedir. Doğum yakınsa birçok havayolu uçmanıza izin vermeyecektir.
Kendinizi iyi hissediyorsanız, bebeğin doğmasına daha çok varsa ve uçak yolculuğu yapabileceğinizi hissediyorsanız, durmayın. Ancak her 2 saatte bir koltuğunuzdan kalkıp yürümeye dikkat edin.
Otomobil yolculuğunda, her zaman emniyet kemeri takın. Bir kemer rahmin altına bağlanmalıdır, omuz kayışı ise göğüsleriniz ile karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
[More]
karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
Gebelikte Genel Rahatsızlıklar
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorunlar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı olmadan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulantısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yaklaşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı tanımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bulantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde olduğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bulantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorumlusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bulantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren tehlikeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısının mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundururlar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulandırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Normal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada etkilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok vahim değilse mide bulantısı için ilaç vermek istememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir kadının su kaybetmesine yol açacak kadar ciddii olabilir. Bu durumda kadın genellikle hastaneye yatırılır, kusmaya karşı ilaçlar verilir ve kaybedilen vücut sıvısı damar yoluyla takviye edilmeye çalışılır.
Yolculuk doğum sancısına, düşüğe ya da başka bir gebelik komplikasyonuna yol açmaz.
Dolayısıyla, doktorunuz aksine bir tavsiyede bulunmadıkça, hamilelik sırasında yolculuk yapmamanız için hiçbir tıbbi neden yoktur.
Ama ülke çapında bir otomobil yolculuğu ya da 2 haftalık bir gemi yolculuğu yapmayı düşünüyorsanız, kendinizi nasıl hissedeceğinizi dikkate alın. Birçok kadın, özellikle hamileliğin ilk 3 ayında, sık sık mide bulantısı ya da sabah bulantısı (bu yanlış bir adlandırmadır çünkü, mide bulantısı sabah, öğle ya da gece olabilir) nöbetleri geçirebilir. Bu dönemde yolculuk mide bulantısını arttırabilir.
Başka bir konu doğumun ne kadar yakın olduğudur. Çoğu doktor, özellikle daha önce erken doğum yaptıysanız, hamileliğin son haftalarında yolculuk yapmanızı önermemektedir. Doğum yakınsa birçok havayolu uçmanıza izin vermeyecektir.
Kendinizi iyi hissediyorsanız, bebeğin doğmasına daha çok varsa ve uçak yolculuğu yapabileceğinizi hissediyorsanız, durmayın. Ancak her 2 saatte bir koltuğunuzdan kalkıp yürümeye dikkat edin.
Otomobil yolculuğunda, her zaman emniyet kemeri takın. Bir kemer rahmin altına bağlanmalıdır, omuz kayışı ise göğüsleriniz ile karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
Genetik bir değerlendirme aile planlaması, özellikle daha önce doğuştan kusurlu bir çocukları olan veya aile geçmişlerinde konjenital bir kusur ya da genetik bir hastalık bulunan çiftler için çok yararlıdır. Bu durumdaki çiftler genellikle, bebekleri olup olmayacakları konusunda kuşkuludurlar. Bazen çiftin aile anemnezlerinde doğum kusurlan bulunmaz ama biri ya da her ikisinin yaşının nispeten ilerlemiş olması nedeniyle doğmamış bebeklerinde söz konusu olabilecek kusurların belirlenmesi için mevcut olan diyagrostik testler hakkında bilgi sahibi olmayı isteyebilmektedirler. Doğmamış bebeklerdeki olası kusurların belirlenmesi, bazı genetik bozuklukların düzeltilme olanağı bulunduğundan dolayı önem taşır.
Genetik bir değerlendirme ile amaçlanan ilk hedef doğru bir teşhistir. Bir aile anemnezi alınacaktır, ilk adım aileyi genetik veya kalıtsal bozukluklar uzmanına getiren kişi olan hastaya ilişkin bilgilerin alınmasıdır. Bu uzmana bir tıp genetikçisi denilmektedir. Ayrıca, aileyi getiren, kişinin tüm birinci ve ikinci dereceden akrabalarına (yani büyükanne ve babaları, teyze ve halaları, amca ve dayıları, kuzenleri, ana babası, kardeşleri ve çocukları) ilişkin bilgiler de toplanır. Bu bilgiler ad, soyad, kızlık soyadı doğum tarihi veya o anki yaş, ölüm yaşı, ölüm nedeni ve maruz kalınan hastalık ya da kusurların ad veya tanımlarını içerir.
İkinci adım, ailede herhangi bir hastalık ya da kusurun bulunup bulunmadığını araştırmak amacıyla hazırlanan aşağıdaki gibi bir takım soruların sorulmasından oluşur.
1. Akrabalardan herhangi birinde benzer ya da aynı bir kişisel özellik var mıdır?
2. Akrabalardan herhangi biri, aileyi uzmana getiren kişide bulunmayan ama aynı hastalığın bulunduğu bir kişide bulunduğu bilinen bir kişisel özelliğe sahip midir? Bu soruya verilecek yanıtlar, belirli bir hastalığın belirtilerine ilişkin tıp genetiğine uygun bilgiyi sağlar.
3. Akrabalardan herhangi biri, genetik olarak belirlenen bir kişisel özelliğe sahip midir? Bu sorunun amacı, özel kişinin etkilenip etkilenmediği bilinmese dahi ailede kalıtsal bir hastalığın ortaya çıkıp çıkmadığının belirlenmesidir.
4. Akrabalardan herhangi biri olağandışı bir hastalığa sahip midir, ya da herhangi bir akraba seyrek görülen bir nedenden ötürü ölmüş müdür? Bu soruların amacı, anamnezi vermekte olan kişi tarafından öyle olduğu kabul edilmese bile, genetik olarak belirlenebilecek bir durumun ortaya çıkarılmasıdır.
[More]
Genetik bir değerlendirme ile amaçlanan ilk hedef doğru bir teşhistir. Bir aile anemnezi alınacaktır, ilk adım aileyi genetik veya kalıtsal bozukluklar uzmanına getiren kişi olan hastaya ilişkin bilgilerin alınmasıdır. Bu uzmana bir tıp genetikçisi denilmektedir. Ayrıca, aileyi getiren, kişinin tüm birinci ve ikinci dereceden akrabalarına (yani büyükanne ve babaları, teyze ve halaları, amca ve dayıları, kuzenleri, ana babası, kardeşleri ve çocukları) ilişkin bilgiler de toplanır. Bu bilgiler ad, soyad, kızlık soyadı doğum tarihi veya o anki yaş, ölüm yaşı, ölüm nedeni ve maruz kalınan hastalık ya da kusurların ad veya tanımlarını içerir.
İkinci adım, ailede herhangi bir hastalık ya da kusurun bulunup bulunmadığını araştırmak amacıyla hazırlanan aşağıdaki gibi bir takım soruların sorulmasından oluşur.
1. Akrabalardan herhangi birinde benzer ya da aynı bir kişisel özellik var mıdır?
2. Akrabalardan herhangi biri, aileyi uzmana getiren kişide bulunmayan ama aynı hastalığın bulunduğu bir kişide bulunduğu bilinen bir kişisel özelliğe sahip midir? Bu soruya verilecek yanıtlar, belirli bir hastalığın belirtilerine ilişkin tıp genetiğine uygun bilgiyi sağlar.
3. Akrabalardan herhangi biri, genetik olarak belirlenen bir kişisel özelliğe sahip midir? Bu sorunun amacı, özel kişinin etkilenip etkilenmediği bilinmese dahi ailede kalıtsal bir hastalığın ortaya çıkıp çıkmadığının belirlenmesidir.
4. Akrabalardan herhangi biri olağandışı bir hastalığa sahip midir, ya da herhangi bir akraba seyrek görülen bir nedenden ötürü ölmüş müdür? Bu soruların amacı, anamnezi vermekte olan kişi tarafından öyle olduğu kabul edilmese bile, genetik olarak belirlenebilecek bir durumun ortaya çıkarılmasıdır.
Çocuk mavi gözlü mü, elâ gözlü mü, kısa boylu mu, uzun boylu mu, tombul mu, cılız mı olacak? Bu yeni insanın cildi güneşte hemen mi yanacak, yoksa güneş ışığı altında tatlı bronz bir renk mi kazanacak? Erkek mi, yoksa kız mı olacak? Çocuk sağlıklı mı olacak, yoksa bir sakatlık veva genetik hastalıkla mı rinaca k?Tüm bu soruların yanıtını genlerin (biyolojik kalıtım birimleri), çocuğun içinde geliştiği toplumsal ve fiziksel ortamlarla etkileşimi belirlemektedir.
Genetik, kalıtım araştırmasından oluşan bir bilimdir.Döllenme anında babanın spermi annenin yumurtasına (ovum) girmektedir. Tohum hücreleri olarak anılan ovum ve spermde 23'er adet kromozom bulunur. Aşılanma sürecinde sperm ve yumurtanın birleşmesi sonucunda 46 kromozomlu bir birey ürer. Her kromozom birçok gen içermektedir. Genler yavrunuzun, kuşaktan kuşağa geçen karakterlerinin çoğunu belirleyen unsurlardır. Genellikle bu belirleme olaysız olarak gerçekleşir. Ancak bazen, beklenmedik değişiklikler ya da genetik kusurların nedenlerinin çoğu bilinmiyorsa da, radyasyon, virüsler ve kimyasal maddeler gibi çeşitli çevresel etkenler, belirlenebilen faktörler arasında yer almaktadır.
Genetik kusurların üç temel kategorisi, mu-tasyona uğramış (mutant) tek gen, kromozom anomalileri ve çok etkenli bozukluklardır.
Bir "tek mutant gen", kusurlu olan genetik malzemenin diğerlerinden farklı bir birimdir. Bir tek mutant genin geçmesinden kaynaklanan bir bozukluk üç basit kalıtım modelinden birini gösterir: 1) Otozomal dominant, 2) Otozo-mal resesif, 3) X bağlı.
Otozomal terimi, cinsiyet genleri dışındaki tüm genlerde bulunan herhangi bir kromozom için, dominant terimi de anne veya babanın birinden yavruya geçmesi durumunda belirgin bir kusur oluşmasına yol açan bir gen için kullanılır. Bir otozomal dominant mutant genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 50' dir. Resesif terimi, gen çiftinin her ikisi de anormal olmadıkça klinik bir etki ortaya çıkarmayan bir geni anlatır. Buna göre, otozomal resesif bir kalıtım hastalığı yalnızca, ana veya babanın her ikisinden birer anormal gen alınırsa ortaya çıkar. Otozomal resesif mutant bir genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 25'dir. Kistik fibroz, orak hücreli anemi, fenilketonüri ve renk körlüğü gibi hastalıklar tek genlerin mutasyonun-dan kaynaklanmaktadır.
X bağlı bozukluklardan sorunlu genler X kromozomu üzerinde yer almaktadır. Dişi, iki X kromozomuna sahipken, erkeğin yalnızca bir X kromozomu bulunur. Tüm X bağlı kalıtım sürecinin önemli bir özelliği, birey özelliklerinin erkekten erkeğe (yani babadan oğula) geçmesinin söz konusu olmamasıdır. X bağlı bir özellik babadan oğula geçemez, çünkü ogula babanın yalnızca Y kromozomu geçmekte, X kromozomu asla geçmemektedir. Alternatif olarak, erkeğin X kromozomu her zaman kız çocuğuna geçecektir.
[More]
Genetik, kalıtım araştırmasından oluşan bir bilimdir.Döllenme anında babanın spermi annenin yumurtasına (ovum) girmektedir. Tohum hücreleri olarak anılan ovum ve spermde 23'er adet kromozom bulunur. Aşılanma sürecinde sperm ve yumurtanın birleşmesi sonucunda 46 kromozomlu bir birey ürer. Her kromozom birçok gen içermektedir. Genler yavrunuzun, kuşaktan kuşağa geçen karakterlerinin çoğunu belirleyen unsurlardır. Genellikle bu belirleme olaysız olarak gerçekleşir. Ancak bazen, beklenmedik değişiklikler ya da genetik kusurların nedenlerinin çoğu bilinmiyorsa da, radyasyon, virüsler ve kimyasal maddeler gibi çeşitli çevresel etkenler, belirlenebilen faktörler arasında yer almaktadır.
Genetik kusurların üç temel kategorisi, mu-tasyona uğramış (mutant) tek gen, kromozom anomalileri ve çok etkenli bozukluklardır.
Bir "tek mutant gen", kusurlu olan genetik malzemenin diğerlerinden farklı bir birimdir. Bir tek mutant genin geçmesinden kaynaklanan bir bozukluk üç basit kalıtım modelinden birini gösterir: 1) Otozomal dominant, 2) Otozo-mal resesif, 3) X bağlı.
Otozomal terimi, cinsiyet genleri dışındaki tüm genlerde bulunan herhangi bir kromozom için, dominant terimi de anne veya babanın birinden yavruya geçmesi durumunda belirgin bir kusur oluşmasına yol açan bir gen için kullanılır. Bir otozomal dominant mutant genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 50' dir. Resesif terimi, gen çiftinin her ikisi de anormal olmadıkça klinik bir etki ortaya çıkarmayan bir geni anlatır. Buna göre, otozomal resesif bir kalıtım hastalığı yalnızca, ana veya babanın her ikisinden birer anormal gen alınırsa ortaya çıkar. Otozomal resesif mutant bir genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 25'dir. Kistik fibroz, orak hücreli anemi, fenilketonüri ve renk körlüğü gibi hastalıklar tek genlerin mutasyonun-dan kaynaklanmaktadır.
X bağlı bozukluklardan sorunlu genler X kromozomu üzerinde yer almaktadır. Dişi, iki X kromozomuna sahipken, erkeğin yalnızca bir X kromozomu bulunur. Tüm X bağlı kalıtım sürecinin önemli bir özelliği, birey özelliklerinin erkekten erkeğe (yani babadan oğula) geçmesinin söz konusu olmamasıdır. X bağlı bir özellik babadan oğula geçemez, çünkü ogula babanın yalnızca Y kromozomu geçmekte, X kromozomu asla geçmemektedir. Alternatif olarak, erkeğin X kromozomu her zaman kız çocuğuna geçecektir.
Hangisi daha iyi - biberon mu,yoksa emzirme mi?
Çoğu pediyatrist ve aile doktoru mümkün olduğunca emzirme yoluna başvurulmasını salık verirler. Ancak, çeşitli nedenlerle.bazı anneler yapamadıkları ya da istemedikleri için bunu gerçekleştiremezler. Yeni doğanbebeğinizi biberonla beslenmeyi seçerseniz kendinizi suçlu hissetmeyin. Günümüzün mamaları besleyicilik bakımından kusursuzdur. Biberonla beslenen birbebek de, meme emen bir bebek kadar sağlıklıdır.
Öyleyse neden tercihlerem-zirme yöntemine yöneliktir? Yıllar boyunca sarkaç bu konu üzerinde gidip gelmiştir. Geçmişte kadınlar genellikle emzirmeden kaçınıp biberonu yeğlemişlerdir. Bugün ise çoğu anne emzirmeye tam anlamıyla kucak açmışlardır.
Meme sütü sayesinde bebek doğal bir besin almış olur. Annenin beslenmesi sağlıklıysa bebeğin ilk aylarında geresin-me duyduğu tek şey anne sütü olacaktır.
Yalnızca florür ve D vitamini anne sütünde az miktarda bulunur. Bu iki kalem genellikle dışarıdan takviye edilir.Emzirmenin büyük bir avan-dajı da, anne sütünün antikorlar içeriyor olmasıdır. Meme emen bir bebeğin virüslere karşı bir korunma mekanizması kazanmış olduğuna inanılmaktadır. Emziren bir annenin, bebeğinin kendi sütüne karşı alerjik olup olmadığından endişelenmesine gerek yoktur.
Bazıları emzirmenin diğer bir avantajının da psikolojik nitelikli bir avantaj olduğuna inanır. Anne, çocuğunu beslemekte olduğu için kişisel olarak kendini ona daha yakın hissedecek ve bir başarı duygusu kazanacaktır. Ayrıca, anne ile çocuk arasındaki yakın temas da ilişkiyi geliştirir. Ancak bu, biberon kullanan bir anne ile çocuğu arasındaki aynı yakınlığın kurulamayacağını göstermez.
Bir bebeğin emzirmenin dezavantajları da vardır. Bazı durumlarda biberon daha kolay bir yöntemdir. Annenin her zaman bebeğinin başında bulunması gerekmez. Bir bebek bakıcısı da bebeği besleyebilir, ayrıca bebeğin babası gece yarısı beslemelerini üstlenerek annenin dinlenmesine yardımcı olabilir.
[More]
Çoğu pediyatrist ve aile doktoru mümkün olduğunca emzirme yoluna başvurulmasını salık verirler. Ancak, çeşitli nedenlerle.bazı anneler yapamadıkları ya da istemedikleri için bunu gerçekleştiremezler. Yeni doğanbebeğinizi biberonla beslenmeyi seçerseniz kendinizi suçlu hissetmeyin. Günümüzün mamaları besleyicilik bakımından kusursuzdur. Biberonla beslenen birbebek de, meme emen bir bebek kadar sağlıklıdır.
Öyleyse neden tercihlerem-zirme yöntemine yöneliktir? Yıllar boyunca sarkaç bu konu üzerinde gidip gelmiştir. Geçmişte kadınlar genellikle emzirmeden kaçınıp biberonu yeğlemişlerdir. Bugün ise çoğu anne emzirmeye tam anlamıyla kucak açmışlardır.
Meme sütü sayesinde bebek doğal bir besin almış olur. Annenin beslenmesi sağlıklıysa bebeğin ilk aylarında geresin-me duyduğu tek şey anne sütü olacaktır.
Yalnızca florür ve D vitamini anne sütünde az miktarda bulunur. Bu iki kalem genellikle dışarıdan takviye edilir.Emzirmenin büyük bir avan-dajı da, anne sütünün antikorlar içeriyor olmasıdır. Meme emen bir bebeğin virüslere karşı bir korunma mekanizması kazanmış olduğuna inanılmaktadır. Emziren bir annenin, bebeğinin kendi sütüne karşı alerjik olup olmadığından endişelenmesine gerek yoktur.
Bazıları emzirmenin diğer bir avantajının da psikolojik nitelikli bir avantaj olduğuna inanır. Anne, çocuğunu beslemekte olduğu için kişisel olarak kendini ona daha yakın hissedecek ve bir başarı duygusu kazanacaktır. Ayrıca, anne ile çocuk arasındaki yakın temas da ilişkiyi geliştirir. Ancak bu, biberon kullanan bir anne ile çocuğu arasındaki aynı yakınlığın kurulamayacağını göstermez.
Bir bebeğin emzirmenin dezavantajları da vardır. Bazı durumlarda biberon daha kolay bir yöntemdir. Annenin her zaman bebeğinin başında bulunması gerekmez. Bir bebek bakıcısı da bebeği besleyebilir, ayrıca bebeğin babası gece yarısı beslemelerini üstlenerek annenin dinlenmesine yardımcı olabilir.
Yeni doğan bebeğinizin beslenmesine sıra gelince önünüzde üç seçeneğiniz bulunur: Emzirme, biberon ya da bu ikisinin bir bileşimi.
Bir kuşak önce emzirme birçok batılı anne için birstandart seçenek konumunda değildi. Gönümüzde ise artık güncellik kazanmış bir-yöntemdir ve çokları tarafından,besleyicilik avantajları ve anne çocuk bağlanmasına olan katkıları nedeniyle ideal besleme yöntemi olduğuna inanılmaktadır.
Buna rağmen, emzirme yöntemini seçen bazı kadınlar bu yöntemin sunabildiğinden daha fazla esnekliğe gereksinme duymaktadırlar.Sağma yöntemi için uygun yöntemi doktorunuzdan öğrenmelisiniz. Ya da mama kullanabilirsiniz. Ancak mamanın günde bir ya da iki kezden fazla verilmemesi salık verilir, aksi takdirde süt üretiminiz azalacaktır.
Birçok ana babanın tercih ettiği ve doktorların da salık verdiği yöntem, beslenme programını yeni doğan bebeğin yapmasına izin verilmesidir ve en azından bir dereceye kadar. Bu yöntem bebeklerdeki farklılıkların dikkate alınmış olmasına olanak sağlar. Birçok yeni doğmuş bebek her 4 saatte bir beslenmekten memnun olurken, diğer bebekler her 2 ya da 3 saatte bir beslenmek isteyebilirler.
Bebeğinizin beslenme programı her 3 saatte bir beslenmesini öngörüyorsa bile kurallar aniden değişime uğrayabilir. Bebek beslenme aralarını 2 saatte bire indirebilir. Özetlersek, anne bebeğin ilk ayında beslenme zamanlarında bir takım iniş çıkışlara hazırlıklı olmalıdır.
Meme emen birçok çocuğa ilk emme olanağı doğumdan hemen sonra tanınır. Bir annenin sütü her ne kadar göğüslerini doğumdan sonraki üçüncü güne kadar tam olarak doldurmazsa da, anne ile çocuk arasındaki bağlanma böyleme kolaylaştırılmış olur ve bebeğin, bazı hastalıklara karşı kurulmasında yararlı olduğuna inanılan limon renginde bir göğüs sıvısı olan annesinin ön sütünün (kolostrom) sunduğu sağlık avantajlarından yararlanması sağlanır.
Bebeğinizi emzirerek besleme yolunu seçerseniz, anne sütünün mamadan daha kolay sindirildiğini, bu nedenle de çocuğunuzu, biberonla besleyen bir anneden daha sık beslemeniz gerekeceğini bilmelisiniz. Başlangıçta bebeğinizi 3 saatte bir ve bazen de 2 saatte bir emzirmek zorunda kalırsanız şaşırmayın.
Emziren bir anne için gevşemeyi öğrenmek önemlidir. Bu sayede göğüslerinizin süt ile do-lamsını sağlayan refleks yeteneği gelişir. Rahat olduğunuzdan emin olarak rahat bir sandalyeye, tercihen bir koltuğa uzanın ya da oturun. Bebeği, yüzü göğsünüze yakın olacak şekilde bir kolunuzla rahat bir biçimde destekleyin. Meme başının bebeğin burnunu kapamamasına dikkat edin.
Her meme başına gerekecek emzirme süresi değişir. Çoğu doktor emzirmeye yavaş yavaş başlamanızı salık vermektedir. Bebe başına beş dakika genellikle uygun bir başlangıçtır. Her seansta en az bir göğsünüzün boşaldığından emin olun. Aksi takdirde göğsünüzün yeniden dolması için gereken uyarım sağlanmaz.
Başlangıçta, emziren bir annenin memeleri ağrıyabilir. Meme başlarınızı mürfıkün olduğunca kuru tutun. Ufak miktarlarda lanolin sürmek (emzirmeden sonra, asla önce değil) çatmaları önlemeye yardım edebilir.
Emzirmeyi seçmişseniz sizin kendi diyetiniz de önem kazanır. Bir doktor tarafından verilmedikçe ilaç almamaya dikkat edin. Sigara içmekten ve aşırı alkol almaktan kaçının. Emzirme sürecinde iken perhize başlanmamalıdır. Bebek emziriyorsanız fazladan yüzlerce kaloriyi süt üretimi için kullanıyorsunuz demektir.
Biberonla beslenen bebeklerin çoğu, ilk-beslenmelerini doğduktan sonra 6 saat içinde alırlar. Biberonla beslenen bir bebek, bir haftalık olduktan sonra 24 saatlik bir süre içinde muhtemelen altı ile dokuz arasında beslenme seansına gereksinme duyacaktır.
Biberon vermek için seçilecek oturma şekli de emzirmedekine benzer. Bir biberon asla-uzaktan bebeğe doğru tutulmamalıdır. Bunun yerine, bebek yakından tutularak mamanın verilmesi için gereken zaman harcanmalıdır.
Mama vücut sıcaklığına kadar ısıtılmalı ve sıcaklık, biberonun bileğe biraz bastırılması ile denenmelidir. Dikkat edilecek önemli bir husus, biberonu mikrodalga fırınında ısıtmayın. Mama aşırı ısınarak bebeğin ciddi şekilde yanmasına neden olabilir. Bir biberon verme seansı, bebeğin istek ve yeteneğine bağlı olarak 5 ile 25 dakika arasında değişebilir.Doğumdan hemen sonraki dönem, bebeğin beslenmesine ilişkin sorunlarla dolu geçebilir. Belki de bebeğiniz meme veya biberonu istemeyerek ya da sizin almasını istediğiniz kadar besini almayacaktır. Belki de bir beslenme seansının ortasında uyuyakalacak ve daha sonra uyanıp ağlayarak beslenmek isteyecektir. Bazı bebekler de kilo alma güçlüğü çekerler.
Belirgin bir beslenme sorunuyla karşılaşıldığında atılacak önemli bir adım, yeni ana baba için kendini rahatlatmak olacaktır. Bebeğiniz bir ya da iki günü emmeden geçirirse açlıktan ölmez.
[More]
Bir kuşak önce emzirme birçok batılı anne için birstandart seçenek konumunda değildi. Gönümüzde ise artık güncellik kazanmış bir-yöntemdir ve çokları tarafından,besleyicilik avantajları ve anne çocuk bağlanmasına olan katkıları nedeniyle ideal besleme yöntemi olduğuna inanılmaktadır.
Buna rağmen, emzirme yöntemini seçen bazı kadınlar bu yöntemin sunabildiğinden daha fazla esnekliğe gereksinme duymaktadırlar.Sağma yöntemi için uygun yöntemi doktorunuzdan öğrenmelisiniz. Ya da mama kullanabilirsiniz. Ancak mamanın günde bir ya da iki kezden fazla verilmemesi salık verilir, aksi takdirde süt üretiminiz azalacaktır.
Birçok ana babanın tercih ettiği ve doktorların da salık verdiği yöntem, beslenme programını yeni doğan bebeğin yapmasına izin verilmesidir ve en azından bir dereceye kadar. Bu yöntem bebeklerdeki farklılıkların dikkate alınmış olmasına olanak sağlar. Birçok yeni doğmuş bebek her 4 saatte bir beslenmekten memnun olurken, diğer bebekler her 2 ya da 3 saatte bir beslenmek isteyebilirler.
Bebeğinizin beslenme programı her 3 saatte bir beslenmesini öngörüyorsa bile kurallar aniden değişime uğrayabilir. Bebek beslenme aralarını 2 saatte bire indirebilir. Özetlersek, anne bebeğin ilk ayında beslenme zamanlarında bir takım iniş çıkışlara hazırlıklı olmalıdır.
Meme emen birçok çocuğa ilk emme olanağı doğumdan hemen sonra tanınır. Bir annenin sütü her ne kadar göğüslerini doğumdan sonraki üçüncü güne kadar tam olarak doldurmazsa da, anne ile çocuk arasındaki bağlanma böyleme kolaylaştırılmış olur ve bebeğin, bazı hastalıklara karşı kurulmasında yararlı olduğuna inanılan limon renginde bir göğüs sıvısı olan annesinin ön sütünün (kolostrom) sunduğu sağlık avantajlarından yararlanması sağlanır.
Bebeğinizi emzirerek besleme yolunu seçerseniz, anne sütünün mamadan daha kolay sindirildiğini, bu nedenle de çocuğunuzu, biberonla besleyen bir anneden daha sık beslemeniz gerekeceğini bilmelisiniz. Başlangıçta bebeğinizi 3 saatte bir ve bazen de 2 saatte bir emzirmek zorunda kalırsanız şaşırmayın.
Emziren bir anne için gevşemeyi öğrenmek önemlidir. Bu sayede göğüslerinizin süt ile do-lamsını sağlayan refleks yeteneği gelişir. Rahat olduğunuzdan emin olarak rahat bir sandalyeye, tercihen bir koltuğa uzanın ya da oturun. Bebeği, yüzü göğsünüze yakın olacak şekilde bir kolunuzla rahat bir biçimde destekleyin. Meme başının bebeğin burnunu kapamamasına dikkat edin.
Her meme başına gerekecek emzirme süresi değişir. Çoğu doktor emzirmeye yavaş yavaş başlamanızı salık vermektedir. Bebe başına beş dakika genellikle uygun bir başlangıçtır. Her seansta en az bir göğsünüzün boşaldığından emin olun. Aksi takdirde göğsünüzün yeniden dolması için gereken uyarım sağlanmaz.
Başlangıçta, emziren bir annenin memeleri ağrıyabilir. Meme başlarınızı mürfıkün olduğunca kuru tutun. Ufak miktarlarda lanolin sürmek (emzirmeden sonra, asla önce değil) çatmaları önlemeye yardım edebilir.
Emzirmeyi seçmişseniz sizin kendi diyetiniz de önem kazanır. Bir doktor tarafından verilmedikçe ilaç almamaya dikkat edin. Sigara içmekten ve aşırı alkol almaktan kaçının. Emzirme sürecinde iken perhize başlanmamalıdır. Bebek emziriyorsanız fazladan yüzlerce kaloriyi süt üretimi için kullanıyorsunuz demektir.
Biberonla beslenen bebeklerin çoğu, ilk-beslenmelerini doğduktan sonra 6 saat içinde alırlar. Biberonla beslenen bir bebek, bir haftalık olduktan sonra 24 saatlik bir süre içinde muhtemelen altı ile dokuz arasında beslenme seansına gereksinme duyacaktır.
Biberon vermek için seçilecek oturma şekli de emzirmedekine benzer. Bir biberon asla-uzaktan bebeğe doğru tutulmamalıdır. Bunun yerine, bebek yakından tutularak mamanın verilmesi için gereken zaman harcanmalıdır.
Mama vücut sıcaklığına kadar ısıtılmalı ve sıcaklık, biberonun bileğe biraz bastırılması ile denenmelidir. Dikkat edilecek önemli bir husus, biberonu mikrodalga fırınında ısıtmayın. Mama aşırı ısınarak bebeğin ciddi şekilde yanmasına neden olabilir. Bir biberon verme seansı, bebeğin istek ve yeteneğine bağlı olarak 5 ile 25 dakika arasında değişebilir.Doğumdan hemen sonraki dönem, bebeğin beslenmesine ilişkin sorunlarla dolu geçebilir. Belki de bebeğiniz meme veya biberonu istemeyerek ya da sizin almasını istediğiniz kadar besini almayacaktır. Belki de bir beslenme seansının ortasında uyuyakalacak ve daha sonra uyanıp ağlayarak beslenmek isteyecektir. Bazı bebekler de kilo alma güçlüğü çekerler.
Belirgin bir beslenme sorunuyla karşılaşıldığında atılacak önemli bir adım, yeni ana baba için kendini rahatlatmak olacaktır. Bebeğiniz bir ya da iki günü emmeden geçirirse açlıktan ölmez.
Bebekler, işitme duyusuna sahip olarak doğarlar. Yeni doğan normal bir bebek, sese gözlerini kırparak ve irkilerek tepki gösterir ve ses düzeyindeki farkları anlayabilir. Yumuşak sesler bir gülümsemeye benzer bir etki ortaya koyabilirken, sert ya da yüksek sesler bir bebeğin ağlamasına neden olabilir. Dahası, yeni bebeğiniz ses tercihlerini de geliştirmiş olarak dünyaya gelmiştir. Annesininki gibi yüksek perdeli sesleri, düşük perdeli seslere yeğ tutar.
İşitme, konuşma ve dil becerilerinin kazanılmasında gerekli bir rol oynar. Küçük bir işitme kaybı bile bebeğinizin dil yardımıyla anlama ve ardından iletişim kurma yeteneği üzerinde önemli bir eıkıye sahip olacaktır.
Bazı yeni doğan bebekler, işitme kaybı bakımından yüksek risk grubu içinde bulunurlar. Bu gruba giren çocuklar arasında şunlar bulunur.- Doğumdan sonra 10 dakika içinde kendiliğinden nefes almaya başlamamış olanlar; Ap-gar puanlan 0 ile 3 arasında bulunanlar; kızamıkçık, frengi ve herpes gibi enfeksiyonlara yakalanmış olarak doğanlar, baş veya boyun kusurları bulunanlar; ileri derecede sarılıktan muzdarip olanlar; aile geçmişinde çocukluk sırasında işitme kaybı görülmüş olanlar ve ileri derecede prematüre olarak doğanlar.
Yeni doğan bebekler arasında her iki kulakta birden ileri düzeyde işitme kaybı ensidansı (görülme sıklığı), yüzde 2 ile 5 arasında değişir.
Bebeklerde ve çocuklarda dört tip işitme kaybı söz konusu olur.
"Kondüktif işitme kaybı", dış kulağın ses alma yeteneği veya sesin dış kulaktan iç kulağa geçmesi ile ilgili bir tür bozukluktur. Bu işitme kaybı tipinin en yaygın nedenleri kulakta doğuştan gelen anomalilerin ve kulak enfeksiyonunun varlığıdır. Bu işitme kaybı tipi genellikle ilaç tedavisi veya ameliyat yardımıyla giderilmektedir.
"Sensörinöral işitme kaybı", kulak içindeki koklea tüy hücrelerinin ya da işitme sinirinin (akustik sinir) anomalilerinden kaynaklanır, şiddetli sensörinöral işitme kaybı vakalarının yüzde 50'den fazlası kalıtsaldır. Diğer nedenler arasında ileri derecede sarılık, rahim içinde iken yakalanılan bir enfeksiyon ve farenksin (yutak) bakteriyel enfeksiyonları bulunur. Sensörinöral işitme kaybı genellikle kalıcıdır.
"Karışık işitme kaybı", bir çocukta hem kondüktif, hem de sensörinöral işitme kaybı bir arada şiddetli olabilir. İlaç tedavisi ya da ameliyat veya her ikisi birden uygulanarak çocuğun işitme kaybı bir ölçüde giderilebilir.
"Merkezi işitme bozuklukları", kulağın beyinle sinir bağlantısını oluşturan merkezi işitme sinirleri sistemindeki bir sorundan kaynaklanabilir. Bu tip bozukluklardan mustarip çocuklar, sesleri yalnızca bir uğultu biçiminde duyabilirler.
[More]
İşitme, konuşma ve dil becerilerinin kazanılmasında gerekli bir rol oynar. Küçük bir işitme kaybı bile bebeğinizin dil yardımıyla anlama ve ardından iletişim kurma yeteneği üzerinde önemli bir eıkıye sahip olacaktır.
Bazı yeni doğan bebekler, işitme kaybı bakımından yüksek risk grubu içinde bulunurlar. Bu gruba giren çocuklar arasında şunlar bulunur.- Doğumdan sonra 10 dakika içinde kendiliğinden nefes almaya başlamamış olanlar; Ap-gar puanlan 0 ile 3 arasında bulunanlar; kızamıkçık, frengi ve herpes gibi enfeksiyonlara yakalanmış olarak doğanlar, baş veya boyun kusurları bulunanlar; ileri derecede sarılıktan muzdarip olanlar; aile geçmişinde çocukluk sırasında işitme kaybı görülmüş olanlar ve ileri derecede prematüre olarak doğanlar.
Yeni doğan bebekler arasında her iki kulakta birden ileri düzeyde işitme kaybı ensidansı (görülme sıklığı), yüzde 2 ile 5 arasında değişir.
Bebeklerde ve çocuklarda dört tip işitme kaybı söz konusu olur.
"Kondüktif işitme kaybı", dış kulağın ses alma yeteneği veya sesin dış kulaktan iç kulağa geçmesi ile ilgili bir tür bozukluktur. Bu işitme kaybı tipinin en yaygın nedenleri kulakta doğuştan gelen anomalilerin ve kulak enfeksiyonunun varlığıdır. Bu işitme kaybı tipi genellikle ilaç tedavisi veya ameliyat yardımıyla giderilmektedir.
"Sensörinöral işitme kaybı", kulak içindeki koklea tüy hücrelerinin ya da işitme sinirinin (akustik sinir) anomalilerinden kaynaklanır, şiddetli sensörinöral işitme kaybı vakalarının yüzde 50'den fazlası kalıtsaldır. Diğer nedenler arasında ileri derecede sarılık, rahim içinde iken yakalanılan bir enfeksiyon ve farenksin (yutak) bakteriyel enfeksiyonları bulunur. Sensörinöral işitme kaybı genellikle kalıcıdır.
"Karışık işitme kaybı", bir çocukta hem kondüktif, hem de sensörinöral işitme kaybı bir arada şiddetli olabilir. İlaç tedavisi ya da ameliyat veya her ikisi birden uygulanarak çocuğun işitme kaybı bir ölçüde giderilebilir.
"Merkezi işitme bozuklukları", kulağın beyinle sinir bağlantısını oluşturan merkezi işitme sinirleri sistemindeki bir sorundan kaynaklanabilir. Bu tip bozukluklardan mustarip çocuklar, sesleri yalnızca bir uğultu biçiminde duyabilirler.
Belirtiler
- Saçlı deri üzerinde pul pul kabuklanma.
Halk arasında konak da denilen, pullanma (sebore egzaması) her yaşta ortaya çıkabilecek çok rastlanan bir problemdir, ancak bebeklik ve ergenlik döneminde daha çok rastlanır. Pullanma çoğunlukla bebeğin hayatının ilk ayında başlar ve çocuk ilk yaşına girene kadar problem olarak devam edebilir. Bunun nedeni bilinmemektedir. Eğer bebeğinizde pullanma varsa, ilk dikkatinizi çekecek şey muhtemelen, saçlı deri üzerinde kirli bir görünüm veren kuru ve pul pul lekeler olacaktır. Pulcuklar üzerinde san bir kabuk oluşabilir. Saç, kaş, kirpik, burun ve kulak çevresinde bazı pul pul lekeler dikkatinizi çekebilir. Bazan döküntüler o kadar ciddidir ki tüm vücudu etkileyebilir.
Tedavi
Pulanma genellikle diğer birçok pişikten daha az bir süre kapsar ve tedaviye cevap verir. Hafif pullanma için en iyi tedavi pullanmış bölgeyi su ve sabunla yıkamaktır. Pullanmış bölgeleri yağlamak, bebeğin saçını an-tisebore bir şampuanla yıkamak ve pulcukları yumuşak bir diş fırçasıyla kazımak da yararlı olabilir.
Eğer iyileşme olmazse bebeğinizin doktoru pullanmış bölgeyi ortadan kaldırmak için tıbbi bir tedavi tavsiye edebilir. Bebek birkaç aylık olduktan sonra pullanma genellikle bir problem olmaktan çıkar.
[More]
- Saçlı deri üzerinde pul pul kabuklanma.
Halk arasında konak da denilen, pullanma (sebore egzaması) her yaşta ortaya çıkabilecek çok rastlanan bir problemdir, ancak bebeklik ve ergenlik döneminde daha çok rastlanır. Pullanma çoğunlukla bebeğin hayatının ilk ayında başlar ve çocuk ilk yaşına girene kadar problem olarak devam edebilir. Bunun nedeni bilinmemektedir. Eğer bebeğinizde pullanma varsa, ilk dikkatinizi çekecek şey muhtemelen, saçlı deri üzerinde kirli bir görünüm veren kuru ve pul pul lekeler olacaktır. Pulcuklar üzerinde san bir kabuk oluşabilir. Saç, kaş, kirpik, burun ve kulak çevresinde bazı pul pul lekeler dikkatinizi çekebilir. Bazan döküntüler o kadar ciddidir ki tüm vücudu etkileyebilir.
Tedavi
Pulanma genellikle diğer birçok pişikten daha az bir süre kapsar ve tedaviye cevap verir. Hafif pullanma için en iyi tedavi pullanmış bölgeyi su ve sabunla yıkamaktır. Pullanmış bölgeleri yağlamak, bebeğin saçını an-tisebore bir şampuanla yıkamak ve pulcukları yumuşak bir diş fırçasıyla kazımak da yararlı olabilir.
Eğer iyileşme olmazse bebeğinizin doktoru pullanmış bölgeyi ortadan kaldırmak için tıbbi bir tedavi tavsiye edebilir. Bebek birkaç aylık olduktan sonra pullanma genellikle bir problem olmaktan çıkar.
Belirtiler
- Bebek bezi ile kapatılan bölge altında isilik oluşması.
Bebeklerin çoğunda bez altında isilik meydana gelebilir; hatta bazıları hastaneden eve geldiklerinde bile bezleri altında hafif bir pişik olabilir.
Her ne kadar iyi bakılmayan bir bebekte büyük bir ihtimale bez pişiği meydana gelirse de, bez altında meydana gelen bu isilikler bebeğin iyi bakılmadığı anlamına gelmez. Bu yalnızca bebeğin hassas bir cildi olduğu anlamına gelir.
Bez pişiğinin birbirinden farklı birçok nedeni olabilir. Tipik bez pişiğinin nedeni, yeni doğmuş bebeğin cildinin idrar ve dışkıyla temasa tepki göstermesidir. Bu tür pişik genellikle hiçbir tedavi gerektirmeden geçer.
Bebeklere herhangi bir mantar enfeksiyonu bulaşabilir. Enfeksiyon, bebeğin poposunda ve cinsel organı çevresinde sınırlar oluşturacak şekilde parlak kırmızı lekeler şeklinde ortaya çıkar, çok rastlanan bu pişik doktor tarafından özel bir merhemle tedavi edilebilir. Bu tür pişikler nüksetmeye eğilimlidir.
Tedavi
Eğer bebeğinizde bez pişiği varsa, yapılacak ilk şey daha sık bez değiştirmek ve her bez değiştirdiğinizde bu isilikli bölgenin tamamını yıkamak olabilir, bebeğin altını kuru tutmak için plastik külot kullanıyorsanız, pişik tama-miyle ortadan kalkana kadar bu tür plastik külotlar kullanmamaya dikkat edin. Pişik olan bölgeye günde birkaç kez vazelin veya çinko oksit merhemi de sürülebilir. Eğer pişik çok inatçı ve ciddi ise belli bir süre içinde yüzde 0.5 ila 1 oranında hidrokortizon kullanılabilir.
[More]
- Bebek bezi ile kapatılan bölge altında isilik oluşması.
Bebeklerin çoğunda bez altında isilik meydana gelebilir; hatta bazıları hastaneden eve geldiklerinde bile bezleri altında hafif bir pişik olabilir.
Her ne kadar iyi bakılmayan bir bebekte büyük bir ihtimale bez pişiği meydana gelirse de, bez altında meydana gelen bu isilikler bebeğin iyi bakılmadığı anlamına gelmez. Bu yalnızca bebeğin hassas bir cildi olduğu anlamına gelir.
Bez pişiğinin birbirinden farklı birçok nedeni olabilir. Tipik bez pişiğinin nedeni, yeni doğmuş bebeğin cildinin idrar ve dışkıyla temasa tepki göstermesidir. Bu tür pişik genellikle hiçbir tedavi gerektirmeden geçer.
Bebeklere herhangi bir mantar enfeksiyonu bulaşabilir. Enfeksiyon, bebeğin poposunda ve cinsel organı çevresinde sınırlar oluşturacak şekilde parlak kırmızı lekeler şeklinde ortaya çıkar, çok rastlanan bu pişik doktor tarafından özel bir merhemle tedavi edilebilir. Bu tür pişikler nüksetmeye eğilimlidir.
Tedavi
Eğer bebeğinizde bez pişiği varsa, yapılacak ilk şey daha sık bez değiştirmek ve her bez değiştirdiğinizde bu isilikli bölgenin tamamını yıkamak olabilir, bebeğin altını kuru tutmak için plastik külot kullanıyorsanız, pişik tama-miyle ortadan kalkana kadar bu tür plastik külotlar kullanmamaya dikkat edin. Pişik olan bölgeye günde birkaç kez vazelin veya çinko oksit merhemi de sürülebilir. Eğer pişik çok inatçı ve ciddi ise belli bir süre içinde yüzde 0.5 ila 1 oranında hidrokortizon kullanılabilir.
Yeni doğan bir bebek için, hatta daha büyük bebekler için bile beslenme sonrasında bir miktar besini dışarı çıkarmak az rastlanan şey değildir.
"Çıkarma" (yenen gıdaların çıkarılması), bebeğin ağzından küçük miktarda sütün dışarı çıkmasıdır. Çıkarma, kusma ile karıştırılmamalıdır. Kusma esnasında bebeğin midesindeki her şey güçlü bir şekilde ağızdan dışarı çıkarılmaktadır.
Kimi yeni doğmuş bebekler her beslenme sonrası yedikleri gıdanın bir miktarını çıkarırlar-, kimi bebekler yalnızca çok nadir Bebeğiniz kusarsa ne yapmalı?
Beslenme sonrasında gıdasını çıkarma adetinde olan bazı bebekler günde bir defa gibi sık aralıklarla büyük miktarlarda kusarlar. Bu durumda doktorunuza durumu bildirebilirsiniz; fakat yine de yukarıda söylendiği gibi bebek sağlıklı görünüyor ve kilo almaya devam ediyorsa muhtemelen endişelenecek herhangi bir neden yoktur.
Eğer kusmukta kan ya da yeşil safra varsa bebek derhal tıbbi muayene görmelidir; çünkü böyle bir durum ciddi bir hastalık belirtisi olabilir.
Kusmak kimi zaman bir enfeksiyon belirtisi olabildiği için, aslında hiç çıkarma adetinde olmayan bebeğiniz aniden kusarsa, bebeğin vücut ısısını almalısınız. Eger vücut ısısı normal ise ve bebeğin davranışları bir anormallik göstermiyorsa muhtemelen her şey yolundadır. Eğer bebek kusmaya devam ederse doktorunuza haber veriniz.
[More]
"Çıkarma" (yenen gıdaların çıkarılması), bebeğin ağzından küçük miktarda sütün dışarı çıkmasıdır. Çıkarma, kusma ile karıştırılmamalıdır. Kusma esnasında bebeğin midesindeki her şey güçlü bir şekilde ağızdan dışarı çıkarılmaktadır.
Kimi yeni doğmuş bebekler her beslenme sonrası yedikleri gıdanın bir miktarını çıkarırlar-, kimi bebekler yalnızca çok nadir Bebeğiniz kusarsa ne yapmalı?
Beslenme sonrasında gıdasını çıkarma adetinde olan bazı bebekler günde bir defa gibi sık aralıklarla büyük miktarlarda kusarlar. Bu durumda doktorunuza durumu bildirebilirsiniz; fakat yine de yukarıda söylendiği gibi bebek sağlıklı görünüyor ve kilo almaya devam ediyorsa muhtemelen endişelenecek herhangi bir neden yoktur.
Eğer kusmukta kan ya da yeşil safra varsa bebek derhal tıbbi muayene görmelidir; çünkü böyle bir durum ciddi bir hastalık belirtisi olabilir.
Kusmak kimi zaman bir enfeksiyon belirtisi olabildiği için, aslında hiç çıkarma adetinde olmayan bebeğiniz aniden kusarsa, bebeğin vücut ısısını almalısınız. Eger vücut ısısı normal ise ve bebeğin davranışları bir anormallik göstermiyorsa muhtemelen her şey yolundadır. Eğer bebek kusmaya devam ederse doktorunuza haber veriniz.
Bir bebek çeşitli nedenlerden dolayı ağlar. Yeni doğmuş bir bebek acıktığı zaman, altı ıslakken ya da yorgunken ağlayabilir. Bir bebek, gazı olduğu zaman veya dışkılamadan hemen önce de ağlayabilir. Ağlamanın sebebi bazen huzursuzluk da olabilir-, ya da bebek sadece kucaklanmak istediği için de ağlayabilir. Bir başka ağlama nedeni de hastalık ya da bebeğin acı duyuyor olması olabilir. Kimi zaman bebekler ortada hiçbir sebep yokken de ağlayabilirler (en azından ortada ağlamasını gerektirecek hiçbir neden bulamadığını zamanlarda.)
Ağlamak, bebeğiniin ilk iletişim kurma yoludur. Her ne kadar bebeğiniz ilerde daha başBazı bebeklerde ısıtılmış bir siye suyu karnı üzerine yerleştirmek de karın ağrısını geçirmek için yardımcı olabilir. Bununla beraber, bu yöntemi denemeye karar verdiyseniz, sıcak su dolu şişenin bebeği incitecek kadar sıcak olmamasına Özen gösteriniz. Eğer su çok sıcaksa, bebek rahatsızlığını belli edecektir.
Bazen bebeği sallamak ya da dolaştırmak da yararlı olabilir. Bebeğinizi aşırı miktarda kucakta tutmaktan ona zarar geleceğini düşünerek korkmayınız. Böyle bir şey mümkün deği-dir. Eğer yararı olduğunu görüyorsanız, bebeğinizi kucağınıza almaktan çekinmeyiniz.
Karın ağrısı çeken bir bebeği yumuşak bir battaniyeye sarmak da kimi zaman çok yararlı olabilmektedir. Bebeğe yatıştırıcı vermek beşik gibi bir yere koymak, bebek arabasına yerleştirmek, araba ile kısa bir gezintiye çıkarmak gibi yöntemler de işe yarayabilir.
Karın ağrısı çoğunlukla bebek gaz çıkardığında ya da altını kirlettikten sonra geçer. Bazen rektuma bir rektal termometre sokmak yolu ile gaz çıkarmasına ya da dışkılamasına yardımcı olmak yolu ile bebeğin rahatlaması da sağlanabilir.
ediniz.
Eğer bebeğinizin karın ağrısı çok inatçı ise, bebeğinizin doktoru (eğer bebeğinizi biberonla besliyorsanız) herhangi bir gelişme olup olmadığını görmek için başka bir formül denemenizi salık verebilir.
Tüm bu gayretlerinize karşın bebeğiniz yine de ağlamayı kesmiyorsa ne yapmalı? Eğer herhangi bir hastalık belirtisi yoksa bundan sonra yapılması gereken belki de ne olacağını beklemektir. Bazı bebekler bir süre ağlamadan uykuya dalamazlar. Tüm bu gösterilen yöntemleri deneyerek bebeği susturamazsanız, bebeğin 20 dakika kadar beşiğinde ya da karyolasında ağlamasından korkmayınız.
[More]
Ağlamak, bebeğiniin ilk iletişim kurma yoludur. Her ne kadar bebeğiniz ilerde daha başBazı bebeklerde ısıtılmış bir siye suyu karnı üzerine yerleştirmek de karın ağrısını geçirmek için yardımcı olabilir. Bununla beraber, bu yöntemi denemeye karar verdiyseniz, sıcak su dolu şişenin bebeği incitecek kadar sıcak olmamasına Özen gösteriniz. Eğer su çok sıcaksa, bebek rahatsızlığını belli edecektir.
Bazen bebeği sallamak ya da dolaştırmak da yararlı olabilir. Bebeğinizi aşırı miktarda kucakta tutmaktan ona zarar geleceğini düşünerek korkmayınız. Böyle bir şey mümkün deği-dir. Eğer yararı olduğunu görüyorsanız, bebeğinizi kucağınıza almaktan çekinmeyiniz.
Karın ağrısı çeken bir bebeği yumuşak bir battaniyeye sarmak da kimi zaman çok yararlı olabilmektedir. Bebeğe yatıştırıcı vermek beşik gibi bir yere koymak, bebek arabasına yerleştirmek, araba ile kısa bir gezintiye çıkarmak gibi yöntemler de işe yarayabilir.
Karın ağrısı çoğunlukla bebek gaz çıkardığında ya da altını kirlettikten sonra geçer. Bazen rektuma bir rektal termometre sokmak yolu ile gaz çıkarmasına ya da dışkılamasına yardımcı olmak yolu ile bebeğin rahatlaması da sağlanabilir.
ediniz.
Eğer bebeğinizin karın ağrısı çok inatçı ise, bebeğinizin doktoru (eğer bebeğinizi biberonla besliyorsanız) herhangi bir gelişme olup olmadığını görmek için başka bir formül denemenizi salık verebilir.
Tüm bu gayretlerinize karşın bebeğiniz yine de ağlamayı kesmiyorsa ne yapmalı? Eğer herhangi bir hastalık belirtisi yoksa bundan sonra yapılması gereken belki de ne olacağını beklemektir. Bazı bebekler bir süre ağlamadan uykuya dalamazlar. Tüm bu gösterilen yöntemleri deneyerek bebeği susturamazsanız, bebeğin 20 dakika kadar beşiğinde ya da karyolasında ağlamasından korkmayınız.
Ateş genelde vücudun herhangi bir enfeksiyona tepkisidir, teni doğmuş bebeklerde ateş ayrıca vücudun su kaybetmesi ya da sıcak iklimlerde bebeğin sıcakta fazla kalması dolayısıyla da ortaya çıkar.
Tüm bunlara bakılmaksızın, rektuma sokulan bir termometre vasıtasıyla bebeğin ateşinin 38°C olarak ölçülmesi durumunda doktorunuza başvurmanız gerekir. Bebekte herhangi bir ateş ciddi bir durumdur ve nedeni araştırılmalıdır.
Bebeğinizin ateşini ne zaman ölçmelisiniz? Bebeğinize dokunduğunuzda sıcaklık hissediyor musunuz? Onu öptüğünüzde alnı sizin dudaklarınızdan daha mı sıcak? Bebeğiniz normalden farklı şekilde huysuz ya da sessiz mi? Bebeğinizin uyku ritmi birdenbire değişti mi? Bebek kusuyor mu ya da ishal mi? Göğsü tıkanık gibi mi? Bebek artık altını ıslatmıyor mu? Bu sorulardan herhangi birine "evet" diye cevap verdiyseniz ya da sezgileriniz yanlış giden bir şey olduğunu söylüyorsa, bebeğinizin vü-cud ısısını bir termometre ile ölçün.
Bebeğin vücut ısısı, rektuma sokulan bir termometre ile alınır. Bunun için özel bir rektal termometreye (uç kısmı yuvarlatılmış) gereksi-him vardır. Ayrıca, termometrenin kolayca girebilmesi için uç kısmı bir miktar vazelin ya da kremle yağlanmalıdır.
Termometreyi anüsten rektuma yaklaşık 2.5 cm. kadar sokun ve birkaç dakika bekleyin. Kesinlikle, termometreyi rektumda bırakarak bebeğin yanından ayrılmayın, bebeğin ani bir kıvranması ya da hareket etmesi nedeniyle termometre daha derine kayabilir ve rektumda bir yaralanmaya neden olabilir. Bebeklerin vücut ısıları değişiklikler gösterebilir. Vücut ısıları genellikle sabahları daha azdır ve öğleden sonra veya akşama doğru gittikçe artar. Bebeğinizin vücut ısısı 38°Cdan daha az olduğu sürece ateşi yok demektir.
Bununla beraber, eğer vücut ısısı 38°Cın üstünde ise, başka hiçbir hastalık belirtisi ya da işareti olmasa bile derhal doktorunuza danışmanız gereklidir. Döktürünüz bebeği muayene etmek isteyebilir. Doktorların, hafif ateşten başka hiçbir hastalık belirtisi olmadığı halde bir bebeğin hastaneye yatırılmasını istediği durumlar ender değildir. Bunun nedeni yalnızca zararsız bir virüs olabilir; ancak, yeni doğmuş bebeklerin yüzde iO'unun bir aylık olana kadar çeşitli enfeksiyonlara maruz kalabileceğini bilen doktorlar, menenjit gibi ciddi bir hastalık olasılığını ortadan kaldırmak için bebeğin hastanede kalmasını isteyebilirler.
Çoğu doktor ateş düşürücü olarak asetami-nofen verir. Bununla beraber, eğer doktor tarafından tavsiye edilmemişse, yeni doğmuş bebeğinize kesinlikle herhangi bir ilaç vermeyiniz.
[More]
Tüm bunlara bakılmaksızın, rektuma sokulan bir termometre vasıtasıyla bebeğin ateşinin 38°C olarak ölçülmesi durumunda doktorunuza başvurmanız gerekir. Bebekte herhangi bir ateş ciddi bir durumdur ve nedeni araştırılmalıdır.
Bebeğinizin ateşini ne zaman ölçmelisiniz? Bebeğinize dokunduğunuzda sıcaklık hissediyor musunuz? Onu öptüğünüzde alnı sizin dudaklarınızdan daha mı sıcak? Bebeğiniz normalden farklı şekilde huysuz ya da sessiz mi? Bebeğinizin uyku ritmi birdenbire değişti mi? Bebek kusuyor mu ya da ishal mi? Göğsü tıkanık gibi mi? Bebek artık altını ıslatmıyor mu? Bu sorulardan herhangi birine "evet" diye cevap verdiyseniz ya da sezgileriniz yanlış giden bir şey olduğunu söylüyorsa, bebeğinizin vü-cud ısısını bir termometre ile ölçün.
Bebeğin vücut ısısı, rektuma sokulan bir termometre ile alınır. Bunun için özel bir rektal termometreye (uç kısmı yuvarlatılmış) gereksi-him vardır. Ayrıca, termometrenin kolayca girebilmesi için uç kısmı bir miktar vazelin ya da kremle yağlanmalıdır.
Termometreyi anüsten rektuma yaklaşık 2.5 cm. kadar sokun ve birkaç dakika bekleyin. Kesinlikle, termometreyi rektumda bırakarak bebeğin yanından ayrılmayın, bebeğin ani bir kıvranması ya da hareket etmesi nedeniyle termometre daha derine kayabilir ve rektumda bir yaralanmaya neden olabilir. Bebeklerin vücut ısıları değişiklikler gösterebilir. Vücut ısıları genellikle sabahları daha azdır ve öğleden sonra veya akşama doğru gittikçe artar. Bebeğinizin vücut ısısı 38°Cdan daha az olduğu sürece ateşi yok demektir.
Bununla beraber, eğer vücut ısısı 38°Cın üstünde ise, başka hiçbir hastalık belirtisi ya da işareti olmasa bile derhal doktorunuza danışmanız gereklidir. Döktürünüz bebeği muayene etmek isteyebilir. Doktorların, hafif ateşten başka hiçbir hastalık belirtisi olmadığı halde bir bebeğin hastaneye yatırılmasını istediği durumlar ender değildir. Bunun nedeni yalnızca zararsız bir virüs olabilir; ancak, yeni doğmuş bebeklerin yüzde iO'unun bir aylık olana kadar çeşitli enfeksiyonlara maruz kalabileceğini bilen doktorlar, menenjit gibi ciddi bir hastalık olasılığını ortadan kaldırmak için bebeğin hastanede kalmasını isteyebilirler.
Çoğu doktor ateş düşürücü olarak asetami-nofen verir. Bununla beraber, eğer doktor tarafından tavsiye edilmemişse, yeni doğmuş bebeğinize kesinlikle herhangi bir ilaç vermeyiniz.
Hastalık kendini çok çeşitli şekilde gösterebilir.Bu başlık altında, bu belirtilerden en çok rastlananları kısaca ele alacağız, ilerki sayfalarda bunların çoğu aynntılı olarak açıklanmıştır.
Yeni doğmuş bir bebeğin rektumdan alınan vücut ısısı 38°C ise, ateşi olduğu kabul edilir. Ateş, vücudun herhangi bir enfeksiyona karşı tepkisidir. Bununla beraber, yeni doğmuş bebeklerin, özellikle prematüre olarak doğmuş olanların, ilk birkaç ay içinde herhangi bir enfeksiyon durumunda ateşlerinin akmayabileceği de unutulmamalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken, bebeğinizin nasıl davrandığını gözlemektir. Eğer bebeğinizi çok neşesiz ve halsiz görüyorsanız, doktorunuza başvurun.
[More]
Yeni doğmuş bir bebeğin rektumdan alınan vücut ısısı 38°C ise, ateşi olduğu kabul edilir. Ateş, vücudun herhangi bir enfeksiyona karşı tepkisidir. Bununla beraber, yeni doğmuş bebeklerin, özellikle prematüre olarak doğmuş olanların, ilk birkaç ay içinde herhangi bir enfeksiyon durumunda ateşlerinin akmayabileceği de unutulmamalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken, bebeğinizin nasıl davrandığını gözlemektir. Eğer bebeğinizi çok neşesiz ve halsiz görüyorsanız, doktorunuza başvurun.
Yeni doğmuş bir bebeğin anne ve babası bebeklerinin gerçekten bir hastalığı olup olmadığı ya da o anda yalnızca normal bir günlük rahatsızlık yaşayıp yaşamadığına karar vermekte zorluk çekerler. . Çocukla bir süre kaldıktan sonra anne ve baba, çocuğun tepkilerine ve huyuna alışmaya başlarlar, Hatta çocuk duygularını ifade etmek için iletişim kuramayacak kadar küçük bile olsa, bebeğinizin sağlığıyla ilgili bir şeylerin ters gidip gitmediğini ya da sözgelimi, beslenme veya uyku alışkanlıklarında değişiklik olup olmadığını çoğunlukla sezebilirsiniz.
Kısacası, herhangi bir davranış değişikliği derhal dikkatinizi çeker. Ancak, yeni doğmuş bir bebekle anne ve babası birbirlerini henüz tanımaya başlamaktadır. Bu yüzden, çocukta neyin "normal" bir davranış olduğunu kestirmek için daha çok erkendir, öyleyse anne baba neyin doğru neyin yanlış olduğuna nasıl karar verebilir?
[More]
Kısacası, herhangi bir davranış değişikliği derhal dikkatinizi çeker. Ancak, yeni doğmuş bir bebekle anne ve babası birbirlerini henüz tanımaya başlamaktadır. Bu yüzden, çocukta neyin "normal" bir davranış olduğunu kestirmek için daha çok erkendir, öyleyse anne baba neyin doğru neyin yanlış olduğuna nasıl karar verebilir?
Yeni Doğan Bebeğin Fizyolojik Özellikleri
Birden fazla çocuğu olan her anne baba, bebek bakımının standart bir yöntemi olmadığını bilir. Aşağıda, bebeğinizden yaşamının ilk ayında neler beklenmesi gerektiğini açıklayan bir rehber bulacaksınız; normal varyasyonların söz konusu olabileceğini hatırdan çıkarmayınız.
Ağırlık
Yeni doğmuş bir bebeğin ortalama ağırlığı 2.5 ila 4.5 kg., boyu ise 45 ila 55 cm. arasında değişir. Bebek hastaneyi terkettiği anda, sıvı kaybı ve doğum sonrası iştahsızlığı nedeniyle doğum ağırlığının muhtemelen yüzde 6 ila 10'unu kaybeder. İlk bir ayın sonunda ise ağırlığı, doğum esnasındaki ağırlığından yaklaşık 1 kg. daha fazla olacaktır.
Duruş ve Hareket Yeteneği
Yeni doğmuş bebeğin duruşu, anne rahmindeki duruşuna benzer. Doğumda, sert bir zemin üzerine bırakıldığı zaman, başını bir yandan bir yana hareket ettirebilir. Yetişkin birinin omuzuna bırakıldığında başını kaldırabilir. Midesi üzerine yatırıldığında kurbağa duruşuna benzer bir şekil alır ya da top gibi yuvarlanır. Oturma duruşuna getirildiğinde başı öne ya da arkaya düşer. Elleri yumruk şeklinde yumulu-dur.
Bir aylık olduğunda, bebeğin başı desteklenmediği takdirde yine düşer; ancak bu defa oturma konumuna getirildiğinde başını sııtıyla paralel konumda tutabilir. Bir yandan bir yana yarı yarıya dönebilir. Parmakları açıldığında bir kaşığı eliyle kavrayabilir, fakat hemen elinden atar.
Görme
Yeni doğan bebekler görebilirler. Bebeğiniz, doğduğu andan itibaren gözlerinden 20-30 cm. uzaktaki nesnelere bakışlarını dikebilir ve hareket ettirilen bir nesneyi gözleriyle takip edebilir. Bu mesafeden daha uzaktaki nesneler bebeğiniz için muhtemelen bulanıktır.
Bebeğiniz bir aylık olduğunda yine nesnelere gözlerini dikmeye devam eder fakat onlara uzanmaz. Ancak gözlerini daha iyi koordine edebilecek duruma gelmiştir. Bebek bu aşamada göz göze gelebilmekte ve özellikle annesinin yüzüne dikkatle bakabilmektedir.
İşitme
Bebekler işitme duyusuna sahip olarak doğarlar ve seslerin yükseklik alçaklık düzeyini ayırdedebilirler. Yüksek bir ses bebeği yerinden sıçratabilir; oysa yumuşak bir ses bebeği gülümsetebilir ya da gülümser duruma getirir. Bir aylık olduğunda, anne ve babasının seslerini birbirinden ayırabilmektedir.
Konuşma
Yeni doğmuş bir bebeğin lisanı ağlamaktır.
Bir aylık oluncaya kadar bebek lisan repertuarına yumuşak, gırtlaksı bazı sesler katmış olur.
Beslenme
Yeni doğmuş bebek düzensiz aralarla acıkır. Bebeğin özellikle doğumdan sonraki birkaç gün beslenmeye karşı kayıtsız davranması az rastlanan bir durum değildir. İlk haftanın sonunda çoğu bebekler her 2 ila 5 saat arası beslenmek ister.
Beslenme bir aylık iken henüz bir dereceye kadar düzenli hale gelmemiştir. Çünkü anne sütü mamadan daha çabuk sindirilir ve bir bebek gün boyunca her üç saatte ve geceleyin iki defa emzirilmek isteyebilir. Mama verilen bebekler daha geç acıkırlar. Zamanla, bir aylık olana kadar geçen sürenin bitimine yakın beslenme sayısı 24 saatte yedi veya sekiz defadan beş ya da altı defaya düşer.
Beslenmenin süresi de düzensizdir. Anne sütüyle beslenen bir bebek bir gün her memede 40 dakika emzirilmek isteyebildiği gibi, bir başka gün her memede 10 dakikadan daha fazla kalmayabilir.
İki haftalık olmaya yaklaşırken yeni doğmuş bir bebek her gün yaklaşık 500 gr. süt içer. Bir aylık olduğunda bu miktar günde 750 grama çıkar.
Barsak Hareketleri
Bebek altını ilk defa genellikle doğumdan 24 saat sonra kirletir. Mekonyum adı verilen bu ilk dışkı, barsak salgılan ve amniyon sıvısından oluşmuştur ve koyu yeşil renktedir. Bebek sütle emzirilmeye başladıktan sonra, genellikle bebek üç dört günlükken, mekonyum dışkısının yerine, ara ya da geçiş dışkılaması başlar. Bu dışkılar genellikle yeşilimsi kahverengi renktedir ve süt pıhtısı ihtiva eder. Bu ara dışkısı da çıkarıldıktan sonraki bebek dışkısı daha büyük bebeklerin dışkısına benzer.
İlk haftanın sonunda, çoğu bebekler günde üç ya da beş kez altlarını kirletirler. Ancak, özellikle sütle beslenen bebekler için bir günde bu miktardan daha fazla altını kirletme de anormal sayılmaz. Bununla beraber, eğer bebeğiniz bir gün boyunca altını kirletmezse de endişelenmeyin. Bu, bebeğinizin kabız olduğu anlamına gelmez.
Anne sütüyle beslenen bebeğin dışkısı, kokusuz ve lapa şeklinde ve koyu bir çorba kıva-mındadır. Yeni anne ve baba başlangıçta bunu ishalle karıştırırlar. Fakat değildir. Mamayla beslenen bebeğin dışkısı daha dışkımsı kokar ve genellikle daha katıdır.
Bir ayın sonuna doğru bebekler, genellikle emzirme sonrası olmak üzere, günde üç veya
dört kez altlarını kirletirler. Bununla beraber, özellikle anne sütüyle beslenen bebekler, ba-zan 1 ila 3 gün boyunca hiç altını kirletmeyebilir. Bu normaldir ve endişelenecek bir şey yoktur.
Uyku
Yeni doğmuş bir bebek doğumdan hemen sonra çoğunlukla uyanık durumdadır. Bir ya da iki saat süren bu uyanıklık durumundan sonra bebek derin bir uykuya dalar. Takibeden birkaç gün boyunca yeni doğan bebekler günün herhangi bir zamanında toplam 14 ila 18 saat arası uyurlar ve her 4 saatte toplam 30 dakika kadar uyanık kalırlar.
Bir aylık bir bebek zamanının çoğunu, günün yaklaşık en az 14 saatini uykuda geçirir. Anne ve babalar, genellikle ilk ayın sonuna doğru yaklaştıkça bebeğin günde yedi sekiz kez olan uyku halinin günde üç dört kez kısa kestirmeler ve geceleri 5 ila 6 saatlik uzun bir uyku haline geldiğini gözlemlerler. Bununla be-raberf uyku düzeni çok farklı değişkenlikler göstermektedir.
Yeni doğmuş bebeğinizin, günde ne kadar çok ya da az uyuduğuna bakılmaksızın, uykusu çok hafiftir. Bu yüzden, bebeğiniz uyurken bile, uykusunda tamamen uyanmaksızın yüzünü ekşitebilir, ağlayabilir, sıçrayabilir ve hareket edebilir.
Ağlama
Ağlama, bir bebeğin ilk iletişim kurma aracıdır. Her ne kadar daha tam olarak anlamlı bir mesaj içermiyorsa da yine de başkalarının koşup gelmesini hemen her zaman sağlayabilmektedir. Yeni doğan bebeklerin ağlama miktarı, gelişmelerinin tüm*diğer yönlerinde olduğu gibi, değişkenlik gösterir. Bazı bebekler yalnızca acıkınca ya da altlarını ıslattıkları zaman ağlarken, bazıları ise daha sıklıkla ağlarlar.
Yeni doğmuş bebeğiniz bir gün gün boyunca, örneğin emzirmeden önce, uykuya dalarken ya da dışkılarken birçok defa ağlayabilir. Başka bir gün, bu ağlamalar daha az gerçekleşebilir.
[More]
Birden fazla çocuğu olan her anne baba, bebek bakımının standart bir yöntemi olmadığını bilir. Aşağıda, bebeğinizden yaşamının ilk ayında neler beklenmesi gerektiğini açıklayan bir rehber bulacaksınız; normal varyasyonların söz konusu olabileceğini hatırdan çıkarmayınız.
Ağırlık
Yeni doğmuş bir bebeğin ortalama ağırlığı 2.5 ila 4.5 kg., boyu ise 45 ila 55 cm. arasında değişir. Bebek hastaneyi terkettiği anda, sıvı kaybı ve doğum sonrası iştahsızlığı nedeniyle doğum ağırlığının muhtemelen yüzde 6 ila 10'unu kaybeder. İlk bir ayın sonunda ise ağırlığı, doğum esnasındaki ağırlığından yaklaşık 1 kg. daha fazla olacaktır.
Duruş ve Hareket Yeteneği
Yeni doğmuş bebeğin duruşu, anne rahmindeki duruşuna benzer. Doğumda, sert bir zemin üzerine bırakıldığı zaman, başını bir yandan bir yana hareket ettirebilir. Yetişkin birinin omuzuna bırakıldığında başını kaldırabilir. Midesi üzerine yatırıldığında kurbağa duruşuna benzer bir şekil alır ya da top gibi yuvarlanır. Oturma duruşuna getirildiğinde başı öne ya da arkaya düşer. Elleri yumruk şeklinde yumulu-dur.
Bir aylık olduğunda, bebeğin başı desteklenmediği takdirde yine düşer; ancak bu defa oturma konumuna getirildiğinde başını sııtıyla paralel konumda tutabilir. Bir yandan bir yana yarı yarıya dönebilir. Parmakları açıldığında bir kaşığı eliyle kavrayabilir, fakat hemen elinden atar.
Görme
Yeni doğan bebekler görebilirler. Bebeğiniz, doğduğu andan itibaren gözlerinden 20-30 cm. uzaktaki nesnelere bakışlarını dikebilir ve hareket ettirilen bir nesneyi gözleriyle takip edebilir. Bu mesafeden daha uzaktaki nesneler bebeğiniz için muhtemelen bulanıktır.
Bebeğiniz bir aylık olduğunda yine nesnelere gözlerini dikmeye devam eder fakat onlara uzanmaz. Ancak gözlerini daha iyi koordine edebilecek duruma gelmiştir. Bebek bu aşamada göz göze gelebilmekte ve özellikle annesinin yüzüne dikkatle bakabilmektedir.
İşitme
Bebekler işitme duyusuna sahip olarak doğarlar ve seslerin yükseklik alçaklık düzeyini ayırdedebilirler. Yüksek bir ses bebeği yerinden sıçratabilir; oysa yumuşak bir ses bebeği gülümsetebilir ya da gülümser duruma getirir. Bir aylık olduğunda, anne ve babasının seslerini birbirinden ayırabilmektedir.
Konuşma
Yeni doğmuş bir bebeğin lisanı ağlamaktır.
Bir aylık oluncaya kadar bebek lisan repertuarına yumuşak, gırtlaksı bazı sesler katmış olur.
Beslenme
Yeni doğmuş bebek düzensiz aralarla acıkır. Bebeğin özellikle doğumdan sonraki birkaç gün beslenmeye karşı kayıtsız davranması az rastlanan bir durum değildir. İlk haftanın sonunda çoğu bebekler her 2 ila 5 saat arası beslenmek ister.
Beslenme bir aylık iken henüz bir dereceye kadar düzenli hale gelmemiştir. Çünkü anne sütü mamadan daha çabuk sindirilir ve bir bebek gün boyunca her üç saatte ve geceleyin iki defa emzirilmek isteyebilir. Mama verilen bebekler daha geç acıkırlar. Zamanla, bir aylık olana kadar geçen sürenin bitimine yakın beslenme sayısı 24 saatte yedi veya sekiz defadan beş ya da altı defaya düşer.
Beslenmenin süresi de düzensizdir. Anne sütüyle beslenen bir bebek bir gün her memede 40 dakika emzirilmek isteyebildiği gibi, bir başka gün her memede 10 dakikadan daha fazla kalmayabilir.
İki haftalık olmaya yaklaşırken yeni doğmuş bir bebek her gün yaklaşık 500 gr. süt içer. Bir aylık olduğunda bu miktar günde 750 grama çıkar.
Barsak Hareketleri
Bebek altını ilk defa genellikle doğumdan 24 saat sonra kirletir. Mekonyum adı verilen bu ilk dışkı, barsak salgılan ve amniyon sıvısından oluşmuştur ve koyu yeşil renktedir. Bebek sütle emzirilmeye başladıktan sonra, genellikle bebek üç dört günlükken, mekonyum dışkısının yerine, ara ya da geçiş dışkılaması başlar. Bu dışkılar genellikle yeşilimsi kahverengi renktedir ve süt pıhtısı ihtiva eder. Bu ara dışkısı da çıkarıldıktan sonraki bebek dışkısı daha büyük bebeklerin dışkısına benzer.
İlk haftanın sonunda, çoğu bebekler günde üç ya da beş kez altlarını kirletirler. Ancak, özellikle sütle beslenen bebekler için bir günde bu miktardan daha fazla altını kirletme de anormal sayılmaz. Bununla beraber, eğer bebeğiniz bir gün boyunca altını kirletmezse de endişelenmeyin. Bu, bebeğinizin kabız olduğu anlamına gelmez.
Anne sütüyle beslenen bebeğin dışkısı, kokusuz ve lapa şeklinde ve koyu bir çorba kıva-mındadır. Yeni anne ve baba başlangıçta bunu ishalle karıştırırlar. Fakat değildir. Mamayla beslenen bebeğin dışkısı daha dışkımsı kokar ve genellikle daha katıdır.
Bir ayın sonuna doğru bebekler, genellikle emzirme sonrası olmak üzere, günde üç veya
dört kez altlarını kirletirler. Bununla beraber, özellikle anne sütüyle beslenen bebekler, ba-zan 1 ila 3 gün boyunca hiç altını kirletmeyebilir. Bu normaldir ve endişelenecek bir şey yoktur.
Uyku
Yeni doğmuş bir bebek doğumdan hemen sonra çoğunlukla uyanık durumdadır. Bir ya da iki saat süren bu uyanıklık durumundan sonra bebek derin bir uykuya dalar. Takibeden birkaç gün boyunca yeni doğan bebekler günün herhangi bir zamanında toplam 14 ila 18 saat arası uyurlar ve her 4 saatte toplam 30 dakika kadar uyanık kalırlar.
Bir aylık bir bebek zamanının çoğunu, günün yaklaşık en az 14 saatini uykuda geçirir. Anne ve babalar, genellikle ilk ayın sonuna doğru yaklaştıkça bebeğin günde yedi sekiz kez olan uyku halinin günde üç dört kez kısa kestirmeler ve geceleri 5 ila 6 saatlik uzun bir uyku haline geldiğini gözlemlerler. Bununla be-raberf uyku düzeni çok farklı değişkenlikler göstermektedir.
Yeni doğmuş bebeğinizin, günde ne kadar çok ya da az uyuduğuna bakılmaksızın, uykusu çok hafiftir. Bu yüzden, bebeğiniz uyurken bile, uykusunda tamamen uyanmaksızın yüzünü ekşitebilir, ağlayabilir, sıçrayabilir ve hareket edebilir.
Ağlama
Ağlama, bir bebeğin ilk iletişim kurma aracıdır. Her ne kadar daha tam olarak anlamlı bir mesaj içermiyorsa da yine de başkalarının koşup gelmesini hemen her zaman sağlayabilmektedir. Yeni doğan bebeklerin ağlama miktarı, gelişmelerinin tüm*diğer yönlerinde olduğu gibi, değişkenlik gösterir. Bazı bebekler yalnızca acıkınca ya da altlarını ıslattıkları zaman ağlarken, bazıları ise daha sıklıkla ağlarlar.
Yeni doğmuş bebeğiniz bir gün gün boyunca, örneğin emzirmeden önce, uykuya dalarken ya da dışkılarken birçok defa ağlayabilir. Başka bir gün, bu ağlamalar daha az gerçekleşebilir.
Yeni Doğan Bebeklerde Uygulanması Gereken Kontroller
Bebeğin doğumundan sonraki ilk hafta içinde teşhik edimek koşuluyla çeşitli maddelerin metabolizmadaki nadir fakat ciddi orandaki eksikliklerinin yeterli düzeyde tedavi edilebilmesi mümkündür. Bununla beraber, eğer tedavi edilmeden bırakılırsa bu bozukluklar, zihinsel ağırlık, bodurluğa yol açan yavaş fiziksel gelişme ve katarakt gibi çeşitli harabiyet problemlerine neden olabilmektedir.
Çoğu devetlerde yeni doğmuş bebeklerin bu noksanlıklara karşı uygun olan şekilde tedavi edilmesi ve normal bir yaşam şansını yakalayabilmesi için çeşitli testlere tabi tutulması zorunlu hale getirilmiştir.
Bebeğinizin doktoru ya da hastanede bebeğinizi dünyaya getiren hemşireler sizin bebeğiniz için hangi bozukluklarda hangi testin uygulanması gerektiği konusunda sizi aydınlatacaktır. Aşağıda yeni doğmuş bebeğinizde uygulanabilecek üç metabolik test hakkında açıklamalar verilmiştir.
Phenylketonuria
Phenylketonuria (PKU, ya da fe-nilketonuri), doğuştan gelen bir enzim eksikliğidir; normal metabolizmayı altüst eder ve beyinde hara-biyete neden olur. Bu kalıtımsal eksikliğe beyaz ırktan olan bebeklerde nadir rastlanmakta, siyah ırktan olan bebeklerde ise çok daha az oranda rastlanmaktadır.
PKU ile doğan bebekler doğum esnasında normaldirler. Bu bebekler çoğunlukla kardeşlerinden daha sarışındırlar ve açıkt renk bir cilt rengine ve mavi gözlere sahiptirler.
Teşhis edilmeyen ya da tedavi edilmeden gönderilen bebekler tipik şekilde zihinsel bozulma geliştirirler. Genellikle PKU'lu bir bebek doğum esnasında normal bir IQ düzeyine zeka) sahipken, ilk yaş gününe eriştiğinde bu zeka oranı 50
1Q oranında eksilir. Bu çocuklarda zeka geriliği o kadar ciddidir ki, bu tip çocukların bir kurumda bakılması çoğunlukla bir zorunluluk haline gelir.
Bugün birçok devlet bu tür bir sonuçla karşılaşmamak için tüm bebeklerin PKU testinden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Test çok basittir ve bebeğin yalnızca birkaç damla kanına gereksinim vardır. Her ne kadar PKU, bebek doğduktan 4 saat sonra gibi erken bir dönemde aranabilirse de, testin doğruluğu bebeğin bir şeyler yemiş ve yeterli miktarda protein almasına bağlı olduğundan, çoğunlukla doğumdan üç gün sonra yapılır. Özellikle anne sütüyle beslenen bebekler anne sütü gelene kadar, yani doğumdan üç ya da dört gün sonrasına kadar genellikle fazla protein alamazlar. Bu yüzden, eğer bebeğinizi anne sütüyle besliyorsanız, bebeği, hastaneden ayrıldıktan birkaç gün sonra kısa bir test için tekrar hastaneye götürmeniz gerekmektedir.
Bebeğinizde PKU enzimine rastlanması halinde size özel bir diyet tavsiye edilecektir. Eğer normal olmayan bu durum zamanında tespit edilmiş ve düzeltilmiş ise, bebeğiniz normal olacaktır.
Galactosemia
(Galaktosemi)
Bu da, galaktozun glikoza çevrilememesi dolayısıyla ortaya çıkan bir metobalizma bozukluğudur. Her 40.000 ya da 50.000 çocuktan birinde meydana gelen kalıtımsal bir bozukluktur. Çok ciddi bir hastalıktır ve tedavi edilmediği takdirde, normal doğmuş diğer bebeklerde rastlanmayan beyin hasarları ve katarakt oluşturabilir, karaciğer problemlerine neden olabilir.
Düzenli gelişme göstermeyen ya da spazm, uyuşukluk, sürekli sarılık, beslenme güçlükleri gibi bulgular veya kanında şeker azlığı kaydedilen yeni doğmuş bebekler, galaktosemi mevcut olup olmadığını belirlemek için kan yada üre testine tabi tutulmalıdırlar.
Tedavi, galaktoz İçermeyen bir diyetten ibarettir. Teşhis erken yapıldığı sürece bebeğin normal bir yaşama ulaşabilme şansı yüksektir.
Hipotirodizm
Bu hastalık, tiroid hormonu salgısının eksikliği dolayısıyla ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.
Hipotirodizm kızlarda erkek çocuklara nazaran iki misli daha fazla rastlanmaktadır. 50 milyon bebeğin neonatal (doğum sonrası ilk 30 günlük) dönemlerini kapsayan ve tüm dünya çapında yapılan testler neticesinde, bu hastalığın her 4.000 çocuktan birinde meydana geldiği ortaya çıkarılmıştır. Bu denli yakın gözlemler yapılmadan önce bu hastalık çok az başlangıç belirtisine rastlandığı için çoğunlukla tanımla-namıyordu.
Hastalığın belirtileri, yaklaşık, kabız ve yavaş fiziksel gelişme şeklinde ortaya çıkar. Hastalıklı bebekler normal bebeklere nazaran daha çok uyurlar ve çok az ağlarlar. Belirtiler ilk birkaç aydan sonra daha belirgin hal almaya başlar.
Belirtilerin başlangıçta yok zan-nedilebilmesi ya da az olması, daha sonra da yavaş bir şekilde seyretmesi nedeniyle, doğuştan gelen hipertiroidizmi bertaraf edebilmek için tüm bebekler dikkatle gözlem-lenmelidir.
.Eğer tedavi edilmeden bırakılırsa, bu hastalığa sahip olan çocuklar genellikle zihinsel gerilik gösterirler ve kısa boylu olurlar. Tiroid hormonu ile tedavi, büyüme problemlerini ortadan kaldırmak için yeterlidir.
Uzmanlar, doğum esnasında yoğun bir gözlemin bu çocukların normal yaşam şansını yakalayabilmesi için çok önemli olduğu konusunda hemfikirdirler. Çalışmalar, yaşamlarının beşinci ayına kadar tedavi edilmeye başlanan çocukların IQ düzeylerinin ilk aşamada normal geliştiğini göstermektedir. Daha sonraki okul performansını belirlemek için başka incelemeler gerekmektedir.
[More]
Bebeğin doğumundan sonraki ilk hafta içinde teşhik edimek koşuluyla çeşitli maddelerin metabolizmadaki nadir fakat ciddi orandaki eksikliklerinin yeterli düzeyde tedavi edilebilmesi mümkündür. Bununla beraber, eğer tedavi edilmeden bırakılırsa bu bozukluklar, zihinsel ağırlık, bodurluğa yol açan yavaş fiziksel gelişme ve katarakt gibi çeşitli harabiyet problemlerine neden olabilmektedir.
Çoğu devetlerde yeni doğmuş bebeklerin bu noksanlıklara karşı uygun olan şekilde tedavi edilmesi ve normal bir yaşam şansını yakalayabilmesi için çeşitli testlere tabi tutulması zorunlu hale getirilmiştir.
Bebeğinizin doktoru ya da hastanede bebeğinizi dünyaya getiren hemşireler sizin bebeğiniz için hangi bozukluklarda hangi testin uygulanması gerektiği konusunda sizi aydınlatacaktır. Aşağıda yeni doğmuş bebeğinizde uygulanabilecek üç metabolik test hakkında açıklamalar verilmiştir.
Phenylketonuria
Phenylketonuria (PKU, ya da fe-nilketonuri), doğuştan gelen bir enzim eksikliğidir; normal metabolizmayı altüst eder ve beyinde hara-biyete neden olur. Bu kalıtımsal eksikliğe beyaz ırktan olan bebeklerde nadir rastlanmakta, siyah ırktan olan bebeklerde ise çok daha az oranda rastlanmaktadır.
PKU ile doğan bebekler doğum esnasında normaldirler. Bu bebekler çoğunlukla kardeşlerinden daha sarışındırlar ve açıkt renk bir cilt rengine ve mavi gözlere sahiptirler.
Teşhis edilmeyen ya da tedavi edilmeden gönderilen bebekler tipik şekilde zihinsel bozulma geliştirirler. Genellikle PKU'lu bir bebek doğum esnasında normal bir IQ düzeyine zeka) sahipken, ilk yaş gününe eriştiğinde bu zeka oranı 50
1Q oranında eksilir. Bu çocuklarda zeka geriliği o kadar ciddidir ki, bu tip çocukların bir kurumda bakılması çoğunlukla bir zorunluluk haline gelir.
Bugün birçok devlet bu tür bir sonuçla karşılaşmamak için tüm bebeklerin PKU testinden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. Test çok basittir ve bebeğin yalnızca birkaç damla kanına gereksinim vardır. Her ne kadar PKU, bebek doğduktan 4 saat sonra gibi erken bir dönemde aranabilirse de, testin doğruluğu bebeğin bir şeyler yemiş ve yeterli miktarda protein almasına bağlı olduğundan, çoğunlukla doğumdan üç gün sonra yapılır. Özellikle anne sütüyle beslenen bebekler anne sütü gelene kadar, yani doğumdan üç ya da dört gün sonrasına kadar genellikle fazla protein alamazlar. Bu yüzden, eğer bebeğinizi anne sütüyle besliyorsanız, bebeği, hastaneden ayrıldıktan birkaç gün sonra kısa bir test için tekrar hastaneye götürmeniz gerekmektedir.
Bebeğinizde PKU enzimine rastlanması halinde size özel bir diyet tavsiye edilecektir. Eğer normal olmayan bu durum zamanında tespit edilmiş ve düzeltilmiş ise, bebeğiniz normal olacaktır.
Galactosemia
(Galaktosemi)
Bu da, galaktozun glikoza çevrilememesi dolayısıyla ortaya çıkan bir metobalizma bozukluğudur. Her 40.000 ya da 50.000 çocuktan birinde meydana gelen kalıtımsal bir bozukluktur. Çok ciddi bir hastalıktır ve tedavi edilmediği takdirde, normal doğmuş diğer bebeklerde rastlanmayan beyin hasarları ve katarakt oluşturabilir, karaciğer problemlerine neden olabilir.
Düzenli gelişme göstermeyen ya da spazm, uyuşukluk, sürekli sarılık, beslenme güçlükleri gibi bulgular veya kanında şeker azlığı kaydedilen yeni doğmuş bebekler, galaktosemi mevcut olup olmadığını belirlemek için kan yada üre testine tabi tutulmalıdırlar.
Tedavi, galaktoz İçermeyen bir diyetten ibarettir. Teşhis erken yapıldığı sürece bebeğin normal bir yaşama ulaşabilme şansı yüksektir.
Hipotirodizm
Bu hastalık, tiroid hormonu salgısının eksikliği dolayısıyla ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.
Hipotirodizm kızlarda erkek çocuklara nazaran iki misli daha fazla rastlanmaktadır. 50 milyon bebeğin neonatal (doğum sonrası ilk 30 günlük) dönemlerini kapsayan ve tüm dünya çapında yapılan testler neticesinde, bu hastalığın her 4.000 çocuktan birinde meydana geldiği ortaya çıkarılmıştır. Bu denli yakın gözlemler yapılmadan önce bu hastalık çok az başlangıç belirtisine rastlandığı için çoğunlukla tanımla-namıyordu.
Hastalığın belirtileri, yaklaşık, kabız ve yavaş fiziksel gelişme şeklinde ortaya çıkar. Hastalıklı bebekler normal bebeklere nazaran daha çok uyurlar ve çok az ağlarlar. Belirtiler ilk birkaç aydan sonra daha belirgin hal almaya başlar.
Belirtilerin başlangıçta yok zan-nedilebilmesi ya da az olması, daha sonra da yavaş bir şekilde seyretmesi nedeniyle, doğuştan gelen hipertiroidizmi bertaraf edebilmek için tüm bebekler dikkatle gözlem-lenmelidir.
.Eğer tedavi edilmeden bırakılırsa, bu hastalığa sahip olan çocuklar genellikle zihinsel gerilik gösterirler ve kısa boylu olurlar. Tiroid hormonu ile tedavi, büyüme problemlerini ortadan kaldırmak için yeterlidir.
Uzmanlar, doğum esnasında yoğun bir gözlemin bu çocukların normal yaşam şansını yakalayabilmesi için çok önemli olduğu konusunda hemfikirdirler. Çalışmalar, yaşamlarının beşinci ayına kadar tedavi edilmeye başlanan çocukların IQ düzeylerinin ilk aşamada normal geliştiğini göstermektedir. Daha sonraki okul performansını belirlemek için başka incelemeler gerekmektedir.