Gebelikte Tıbbi Sorunlar
Şekerli anne için, hastalıkla ilişkili riskler enfeksiyon, doğum sonrası kanama, kalp ve akciğer sorunları ve şeker hastası olmayan an­nelere göre 4 kat fazla preeklampsi.Normal olarak, bir kadının hamile kalabile­ceği bir yaşta ortaya çıkan şeker hastalığı insü­lin tedavisini gerektirir.
Bazen şeker hastası olmayan kadınlarda hamilelik sırasında gebelik şekeri denilen bir hastalık ortaya çıkar. Şeker hastalığının bu biçi­mi de dikkatli kontrolü gerektirir, ama insülin enjeksiyonunu gerektirmez, genellikle bebek doğduktan sonra geçer.
Şeker hastasıysanız, riskin yüksek olduğu gebeliklerde uzmanlaşmış bir doğum uzmanı­na başvurun. Daha önce 4 kilodan fazla gelen bir bebeğiniz olduysa, ölü doğum yaptıysanız, ailede şeker hastalığı varsa ya da idrarınızda şeker çıkarsa, doktorunuz şeker hastalığı için bir tahlil yapar.
Şeker hastası hamile kadın, kan şekerini denetim altında tutmak için katı bir diyet uy­gulamalıdır. Bu etkili olmazsa, insülin iğneleri gereklidir, şu anda mevcut kan testleri, diye­tin ve kan şekerinin ne kadar iyi kontrol edildi­ğinin belirlenmesine olanak sağlamaktadır. Şe­kerinizin sıkı bir denetimiyle, bebeğinizin he­men hemen normal boyutlarda doğması bü­yük bir olasılıktır. Bazen bebek çok büyük ol­duğu için ya da rahim ortamı bebek için zararlı hale geldiği için sezaryenle erken doğum ge­rekli olur.Yüksek tansiyon hamilelikte sık görülen ve potansiyel olarak tehlikeli bir sorundur. Yüksek tansiyonu olan annelerin bebekleri ge­nellikle daha küçüktürler ve daha küçük pla­sentaları vardır. Cenin ölümü oranı genel nüfu­sa göre daha yüksektir.
Bazı kadınlar doğal olarak yüksek tansiyon­ludur; bazılarında kan başmandaki bu ani yük­selişten hamilelik sorumludur.
Yüksek tansiyonunuz olduğu halde şika­yetiniz olmayabilir. Durum her doğum öncesi muayenesinin bir parçası olan rutin kan basın­cı kontrolü sırasında kolaylıkla teşhis edilir.
Tansiyonu çok yüksek olmayan kadınların genellikle hamilelikte büyük sorunları olmaz. Bazılarında, kan basıncı artmaya devam eder, sıvı vücutta birikmeye başlar ve idrarda prote­in bulunur. Buna preeklampsi denir ve genel­likle hamileliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkar. Ardından havale nöbetleri eklenir (ek­lampsi)Bu Çoğu kadın hamileliği önemli şikayetleri olmadan geçirir.
Ancak kadınların küçük bir bölümü için, bu 9 aylık deneyim sorunsuz değildir. Şeker ya da yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalığınız varsa, kendinizin ve bebeğin sağlığı için hami­leliğiniz boyunca özel dikkat gösterin. Hamile­lik sağlıklı bir kadını hastalığa karşı bağışık hale getirmez. Hamile olmadan önce sağlıklı olan bazı kadınlarda 9 ay içinde hastalık gelişmek­tedir.
Bu kısım, hamileliği güçleştiren en genel sorunları ele almaktadır.
Şeker hastalığı bir kadının hamile kalması­nı önlemez, ama 1922'de insülinin bulunmasın­dan önce şeker hastalarının çoğu doğuramayacak durumdaydı. Hamile kalanlar ya çocuğu aldırıyor ya da hamilelik sırasında ölüyorlardı. Daha sonraki yıllarda, sonuç şeker hastası ka­dınlar için o kadar kötü olmadığı halde, bebek­leri için durum yine de iyi değildi.
Bugün bir şeker hastasıysanız, değerinin dikkatle ölçülmesi ve insülin enjeksiyonlarının uygun bir şekilde ayarlanması yoluyla kan şe­keri konsantrasyonunuzun sıkı bir denetim al­tında tutulması koşuluyla, sağlıklı bir bebeğe sahip olma şansınız çok yüksek . Bu denetim olmazsa, fazla kan şekeri plasentaya gider ve ceninin kan şekeri miktarında bir artışa neden olur. Bu da, bir büyüme hormonu olan insülini üretmek üzere cenin pankreasını harekete ge­çirir. Şeker hastalığı kontrol altında olmayan annelerin bebekleri çok büyüktür ve bu, sancı­ları ve doğumu zorlaştıran tipik bir özelliktir. Daha fazla doğum kusurları olmaktadır ve şe­kere eğilimlidirler.
hayati bir tehlike demektir ve anne ile çocu­ğun ölümüyle sonuçlanabilir.
Bu nedenle yüksek tansiyonun denetlen­mesi önemlidir. Bu, sık sık muayene olmak, böbreklerinizin doğru çalışıp çalışmadığını be­lirlemek için kan ve idrar testleri yaptırmak ve bebeğinizin uygun gelişip gelişmediğini değer­lendirmek için tekrar tekrar ultrason çektirmek anlamına gelir.
Bazen yatak istirahati öğütlenir. Kan basın­cınız çok yüksekse, ilaç önerilebilir.Astım yetişkinlerin yüzde 3'ünü etkileyen kronik bir solunum hastalığıdır.
Hamilelik sırasında astımın seyrini öngör­mek zordur. Bazı kadınlarda hastalık hamilelik­le birlikte kötüleşir, bazılarında iyileşir, diğerle­rinde ise pek değişmez.
Astımınız varsa, hamilelik sırasında solu­num enfeksiyonlarına daha eğilimli olabilirsi­niz. Hamileliğin duygusal stresi nöbetlerinizi şiddetlendirebilir. Ancak, astımlı kadınların ço­ğu bebeklerini güvenli bir şekilde taşıyabil­mektedirler.
Astımı olan birçok kadın ilaca ihtiyaç du­yar. Astım ilaçlarının çoğu hamilelikte kullanım için güvenlidir. Ama, çok miktarda iyodür içe­ren ilaçlardan kaçının; uzun süre alındığında bu ilaçlar bebeğinizin tiroid bezinde sorunlara yol açabilir.Kalp rahatsızlıkları tüm hamile kadınların yüzde 1 kadarında ortaya çıkar. Potansiyel ola­rak ciddi bir komplikasyon olduğu halde, kalp rahatsızlığı olan kadınların birçoğu başarılı ha­milelikler geçirmekte ve sağlıklı bebeklere sa­hip olmaktadır.
Hamilelik kalbinizin ve diğer organlarınızın aşırı çalışmasına neden olur. Bu nedenle, daha önceden bir kalp rahatsızlığınız varsa, bu fazla yük kalp yetmezliğine neden olabilir. Özellikle kapakları içeren bir kalp sorununuz varsa hamile kalmadan önce hamileliğin risklerini mutlaka doktoru­nuzla görüşün.
Genel olarak, diğer açılardan sağlıklıysanız ve kalp yetmezliği belirtisi yoksa, muhtemelen başarılı bir hamilelik geçirecek ve sağlıklı bir bebeğe sahip olacaksınız.
Aşırı kilo alma, aşırı su tutulması ve ane­mi, kalp rahatsızlığı olan bir kadın için özellikle tehlikeli olabilir ve bu sorunlardan kaçınmak için mümkün olan her şey yapılmalıdır. Bazı durumlarda hamileliğin bir bölümünde yatak istirahati önerilebilir.
Nöbetler (epilepsi) , ilaçla denetlendiğinde genel olarak hamileliği etkilemezler. Ancak ha-
mileliğin başlarında ağır mide bulantısı ve kus­ma antikonvülsan ilaçlarınızı almanızı engelle­yebilir. Bu da, nöbet riskini arttırabilir.
Nöbetleri denetlemeye yönelik ilaçlar nadi­ren doğum kusurlarına yol açarlar ve erken doğum, düşük doğum kilosu ve bebek ölümü riskini arttırırlar. Bazı ilaçlar diğerlerinden daha kötüdür, bu nedenle nöbetli bir rahatsızlığınız varsa ve hamileliği düşünüyorsanız, bu tür ra­hatsızlıkların tedavisinde deneyimli bir doktora başvurun.
Cilt sorunları sıkıntı yaratmakla birlikte ge­nellikle hamilelik sırasında bir risk oluşturmaz­lar, şiddetli kaşıntı (pruritus) olduğunda genel­likle bütün vücutta olur. Pruritusun bir biçimi genellikle karnın çevresinde görülen ve sonra kalçalara, kaba etlere ve üst kollara yayılan küçük kırmızı lekeler olarak belirir.
Pruritus varsa kaşımaktan kaçının, çünkü enfeksiyona yol açabilir. Bölgeyi yumuşak bir sabunla yıkayın. Şikayetiniz fazlaysa doktoru­nuz kortizonlu bir merhem önerebilir (bkz. Ka­şıntı).
Pruritusun ilk hamilelikte ortaya çıkması daha büyük olasılıktır.
Hamilelik sırasında vücudunuzda sık sık renk değişiklikleri olur. Yüzünüzde ya da vü­cudunuzun başka yerlerinde kahverengimsi le­keler farkedebilirsiniz. Yüzdeki renk değişikliği, bazen hamilelik maskesi olarak adlandırılır.
Bu lekeler genellikle ama her zaman değil bebek doğduktan sonra kaybolur.
Risk Faktörleri ve Gebelik
Hiçbir zaman garantisi yoktur, ama hamile kadınların büyük çoğunluğu zamanında ya da yakın bir zamanda sağlıklı, normal bebekler doğururlar.
Ancak bazı faktörler düşük, ölü doğum, ra­him içi büyüme geriliği ve erken doğum gibi hamilelik komplikasyonları riskini arttırma eği­limindedir.
Bu faktörlerin bazıları yaş gibi büyük ölçü­de bizim denetimimizin dışındadır. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi diğer faktörler­den kaçınmalısınız.
Yaş özel bir dikkat gerektiriyor, çünkü gü­nümüzde birçok kadın hamileliği 30'lu, hatta 40'lı yaşlara erteliyor. Bu ne kadar güvenlidir? Yine, 35 yaşından büyük sağlıklı kadınların bü­yük çoğunluğu sorunsuz hamilelikler geçir­mektedir. Bu kadınların çoğu hamileliğini plan­ladığı için, genellikle motivasyonları çok yük­sektir ve kendilerine özellikle iyi bakarlar.
Ancak anne ve çocuk için risk artmaktadır.
[More]
Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları
temi kusurları gibi gelişimler vardır.
Gebeliğin daha sonraki dönemlerinde alın­dığında kızamıkçık doğum kusurlarına yolaç-maz, ama bebek ciddi hastalıklara yolaçabilen virüsle doğar. Bu bebeklerin çoğunda daha sonra şeker hastalığı ortaya çıkar.
Kızamıkçığa karşı en iyi savunma bağışıklanmadır. Kızamıkçık geçirmediyseniz, gebe kalmadan önce doktorunuza bağışıklanma ko­nusunda danışın.
Suçiçeği (varicella) gebe kadında ciddi bir hastalık olabilir. Zaman zaman bebek için de tehlikeli olabilir.
Hamilelik sırasında suçiçeği olursanız, virüs rahimdeyken ya da doğum sırasında gelişmek­te olan bebeğinizi de enfekte edebilir. Rahim­deki bebekte kabarcıklar çıkar. Doğuma kadar yeterli zaman varsa, kabarcıklar genellikle iyi­leşir ve bebek deri lekeleri olmadan doğar.
En büyük tehlike virüsün doğumdan he­men önce alınmasıdır. Bebek, virüse karşı anti­korlarınızı almadan önce doğarsa, hasta olabi­lir. Bebeğe hemen bağışıklık iğnesi yapılmaz­sa, bebek virüsün komplikasyonlarından ölebi­lir.
Toksoplazmozis, Toxoplasma gondii para-zitiyle temasa bağlı bir hastalıktır. Hastalık az pişmiş enfeksiyonlu et yenmesiyle ya da en­fekte olmuş kedi dışkısıyla temas yoluyla alınır ya da enfekte olmuş hamile bir kadından be­beğine geçebilir. Hamileyseniz, tahlil edilme­miş kedileri elinize almayın ve sepetlerini bo­şaltmayın.
Üreme çağındaki Amerikalı kadınların yüz­de 25 ilâ 45'i semptomlar görülmediği halde bu organizmayı taşımaktadır. Her 800 ilâ 1400 ge­belikte 1 ceninin toksoplazmozis taşıdığı tah­min edilmektedir. Toksoplazmozisin yolaçtığı şikayetler yorgunluk ve kas ağrısıdır. Kendinizi grip gibi hissedebilirsiniz. Bazı kadınlarda her­hangi bir şikayet görülmez. Gebeliğin başların­da bir toksoplazmozis testi yapılıp antikorları taşıdığınız saptanmadıysa hastalığın olduğu söylenemez. Annedeki enfeksiyon ilaçla tedavi edilebilir.
Enfeksiyonu gebeliğin başlarında alırsanız, düşük yapabilirsiniz.
Toksoplazmozisle doğan bebeklerin çoğu, enfekte olmanın belirtilerini hemen göster­mezler ama birçok doktor yine de tedavi öne­rir. Ayrıca, bebeklerin çoğu annenin enfeksiyo­nuna rağmen enfekte olmazlar. Enfekte olan­lardan çoğunda önemsiz şikayetler vardır. An­cak bir kaçında sonunda nörolojik sorunlar ve kısmi körlük ortaya çıkar. Bu bebeklerin küçük bir yüzdesi bu hastalıktan ölür.
Hamile bir kadında rahatsızlığa yolaçmaktan başka bir şey yapmaz gibi görünen bazı yaygın hastalıklar aslında, ceninin gelişimini et­kileyerek , onda ciddi sorunlara neden olabilir­ler.
Kızamıkçık (rubella) kaşıntılı bir kızartı ve ateşe neden olan bir virüsün yolaçtığı genel­likle hafif bir hastalıktır. Ancak virüs gebeliğin ilk 10 haftasında alınırsa, plasentayaya geçebi­lir ve cenini etkileyebilir. Erken gebelikte kıza­mıkçığa yakalanan kadınların doğurdukları be­beklerin yarısından fazlasında göz kataraktları, sağırlık, fıtık, kalp kusurları ve merkezi sinir sistemi hastalıkları görülür.Genital herpes, üreme organlarındaki ağrılı kabarcıklar olarak beliren, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Rahim boynunda ya da vajinanın üstünde, şikayete yolaçmayan kabarcıklar olabilir. Yenidoğanda, herpes, gözlerde ve mer­kezi sinir sisteminde ciddi hasara ya da ölüme yol açabilir.
Genital herpesin tedavisi yoktur, ilk atak­tan sonra bir ikincisi bir ay ya da yıllar sonra gerçekleşebilir. Bazı kadınlar virüsü taşırlar, ama herhangi bir şikayetleri olmaz.
Herpes olduğunuz saptanmışsa ya da virü­sün varlığından kuşkulanıyorsanız, doktorunu­za bunu söyleyin. Aktif lezyonların olup olma­dığını belirlemek için yapılabilen testler vardır.
Bebek için tehlikesinin genellikle, doğum kanalından aşağı inerken virüsü kapması oldu­ğu düşünülür. Bu nedenle, tahliller doğum yak­laştığında aktif herpesi gösteriyorsa, doktoru­nuz bebeği sezaryanla almak isteyecektir.
Hepatit B (mikobik sarılık) hepatit B virüsü­nün yol açtığı bir karaciğer enfeksiyonudur; AİDS virüsüne çok benzer bir şekilde bulaşır. Sizde bu virüs varsa, plasenta aracılığıyla ceni­ne geçebilir. Yeni doğmuş bebeğiniz sizinle te­mas yoluyla da enfekte olabilir.
Bu virüs karaciğer yetmezliğine neden ola­bilir. Erken doğum riski, hepatit B bulunan ka­dınlar arasında daha yüksektir.
Doktorunuz sizde hepatit B bulunduğun­dan kuşkulanıyorsa, virüse karşı varlığını teşhis etmek için kan tahlilleri yapar. Sizde hepatit B varsa, doğumdan sonra bebeği­nize virüse karşı antikorlar enjekte edilir.
Hepatit virüsü sütte de bulunabileceği için, hepatit B'nin bulunduğu bir anne bebeğini em-zirmemelidir.
B Grubu streptokoklar doğum sırasında bebeğe geçebilen bakterilerdir. Hamileliğin son üç ayında test edilen hamile kadınların yüzde 40 kadarı vajinasında bu bakterileri barındır­maktadır.
Birçok bebek bu bakterilerle doğmaktadır, ama yalnızca 1000'de 2 ya da 3'ünde enfeksi­yon olmaktadır.
B grubu streptokok enfeksiyonu olan bir bebekte genellikle doğumdan sonra 48 saat içinde şikayetler ortaya çıkar. Bunlar nefes al­ma sorunları ve şoku içerir. Bazen şikayetler ortaya çıktığında bebek bir haftalık olabilir, o zaman enfeksiyon genellikle menenjit olarak ortaya çıkar.
Frenginiz varsa, bazen farkedilmeden geçe­bileceği halde, üreme organlarınızda şankr de­nilen bir ya da daha fazla lezyon görebilirsiniz. Bunlar hastalığın alınmasından 10 ilâ 90 gün sonra ortaya çıkarlar.
6 hafta sonra bir kızarıklık farkedebilirsiniz.
İlk doğum Öncesi muayenenizde, frengi tahlilinden geçersiniz. Bu hastalık penisilinle kolayca tedavi edilebilir.
Doğumda, bebeğiniz test edilir. Bebekte frengi varsa, tedavi hemen başlatılır.
Belsoğukluğu da, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Antibiyotiklerle etkili bir şekilde te­davi edilebilir. Ancak, belsoğukluğunuz varsa ve doğum kanalına doğru inerse bebeğiniz de enfeksiyonu kapabilir.
Belsoğukluğu enfeksiyonu bebeğinizin göz­lerine zarar verebilir. Bu nedenle, tüm yenido-ğanlara doğumdan hemen sonra önleyici teda­vi uygulanır. Bu tedavi, bebeğin göz kapakları­nın altına antibiyotikli bir merhemin uygulan­masından ibarettir.
Bebeğin gözlerinde irin akıntısı olması belsoğukluğu olduğunun işareti olabilir. Bel­soğukluğunuz varsa, bebeğiniz penisilinle tedavi edilecektir
Cinsel yolla bulaşan başka bir hastalık olan klamidya enfeksiyonu yenidoğanda konjunk-tivite yol açabilir. Bu genellikle yaşamın ikinci haftasında ortaya çıkar. Antibiyotiklerle tedavi edildiğinde, uzun dönemli kötü etkileri olmaz.
Sitomegalovirüs,cenini en sık etkileyen virüstür; her yıl 2500 ilâ 7500 bebeğin bu virüs­le doğduğu tahmin edilmektedir. Yenidoğan döneminde ölüme ya da körlük, nöbet, anemi ve nörolojik bozukluklar gibi sayısız doğum kusuruna yol açabilir. Bazı kadınlar hamilelik sırasında virüsü rahimde ya da rahim boynun­da taşırlar, ama pek azı hastalığı bebeğine geçirir. Etkili tedavisi yoktur.
Papillom derideki siğiller olarak ortaya çıkar. Genellikle üreme organlarında görülen siğil tipine kondiiomata ya da zührevi siğiller denir. Bunlar, cinsel yolla geçerler, son derece bulaşıcı ve sıklıkla ağrılıdırlar, siğiller hamilelik sırasında daha hızlı gelişme eğilimindedirler. Genellikle, hamilelik sırasında tedavi etkili değildir. Nadiren, lokal bir ilacın uygulan­masının cenin için öldürücü olduğu ortaya çık­mıştır. Bazen siğiller, bebeğin doğum kanalın­dan geçişini engeleyerek, sezaryen ameliyatını gerekli kılacak kadar çok büyürler.
AİDS (edinilmiş bağışıklık yetersizliği send­romu) öldürücü bir hastalıktır. Hamile bir kadın enfekte olmuş bir erkekle cinsel birleşme, kan nakli ya da kirli iğnelerle ilaç enjeksiyonu (uyuşturucu bağımlılılarının sık sık yaptığı gibi) yoluyla enfekte olabilir ya da virüsü içeren meniyle suni dölleme sonucu kapabilir.
Bugüne kadar, AlDS'li olarak doğan bebek­lerin yüzde 70'inden fazlası damar içi uyuş­turucular kullanan anneler tarafından enfekte edilmiştir. Diğer bir büyük kısmı, eşleri damar içi uyuşturucu kullanıcıları olan annelerden doğmuştur ve birçoğu da partnerleri biseksüel olan kadınlardan doğmuştur.
Sizde AİDS varsa, hastalığı taşıdığınız bebeğe geçirebilirsiniz. AİDS'in tedavisi yoktur. Bu hastalıkla doğan bebekler genellikle birkaç yıldan fazla yaşamamaktadır. Bu nedenle, siz­de AİDS virüsü varsa, hamile kalmayın.
[More]
Rahimiçi Büyümesinin Sebepleri
Gebelik yaşına göre aşırı küçük doğan bir bebekte genellikle yüzde 10'un altında büyüme geriliği olduğu kabul edilir.
Rahim içi büyüme geriliği, cenin plasenta aracılığıyla anneden yeterli besin alamadığı za­man ortaya çıkar. Büyüme geriliğiyle doğan bir bebek, normal boyutlarda bir yenidoğanın sa­hip olduğu miktarda vücut yağına sahip değil­dir. Bu nedenle, bebek normal vücut ısısını ve kan şekeri düzeyini korumakta güçlük çeker. Ayrıca, büyüme geriliği olan birçok bebek, en azından erken çocukluk boyunca yavaş büyür. Ayrıca zeka geriliği de görülebilir.
Birçok durum ve yaşam tarzı özelliği rahim içi büyüme geriliğine yol açabilir. Sigara içen, uyuşturucu kullanan ya da çok miktarda alkol alan bir kadının küçük bir bebeği olması daha büyük olasılıktır. Kötü beslenen ya da yeterli kilo almayan bir anne de, küçük bir bebek do­ğurma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bazı kronik hastalıklar da risk altında olmanıza yol açabilir.
Hamilelikle ilgili durumlar büyüme geriliği­ne neden olabilir. Bu durumlar arasında pla­senta ve kordon anormallikleri, cenin enfeksi­yonları ya da kusurlu gelişim ve birden fazla ceninin olması bulunur.
Doktorunuz rahim içi büyüme geriliğinden kuşkulanıyorsa, muhtemelen bir ultrason çek­tirmenizi isteyecektir.
Sigara içtiğiniz, alkol aldığınız, uyuşturucu kullandığınız ya da iyi yemediğiniz için cenin uygun bir hızla büyümediği zaman, bazen da­ha sağlıklı bir yaşam tarzına geçiş yararlı olabi­lir.
Ancak sık sık doğumun suni olarak başlatıl­ması ya da bir sezaryen ameliyatının yapılması gerekli otur. Bebeğin zamanının dolmasına da­ha çok varsa, böyle erken bir doğumun riski, bebeği rahimde bırakıp kötü beslenmeye de­vam etmesine izin vermenin riskinden daha azdır.
[More]
Hamilelik Sırasında Kanama
Hamilelik sırasında vajinadan gelen kana­ma, yanlış bir şeyler olduğunun göstergesidir. Hemen doktorunuzu arayın.
Hamileliğin ilk 20 haftasında, kanama ge­nellikle düşükle ilişkilendirilir. Düşük sırasında­ki kanama hafif ya da ağır olabilir. Hiçbir uyarı olmayabilir ya da önce kahverengimsi bir akın­tı farkedebilirsiniz.
Hamileliğin ilk günlerinde, yumurta rahmin içine tutunurken, bazı lekeler görebilirsiniz. Ay­rıca tüm hamile kadınların yaklaşık 20'sinde, ilk günlerinde düşükle sonuçlanmayan kana­malar olmaktadır. Bu nedenle, tehlikeli olma­yabilir de, ama mutlaka doktorunuza danışın.
Hamileliğin 20. haftasından sonraki kana­malara doğum öncesi kanama denir. Bu, erken gebelik kanamasından daha az yaygındır ve kadınların yüzde 2'sinden daha azında görülür. Doğum öncesi kanaması, plasenta previa , dış gebelik, düşük ya da erken doğum dahil ol­mak üzere birçok nedeni vardır.
Birçok durumda, kanama hafiftir. Ancak, ciddi bir kanama sizin ve bebeğinizin hayâtını tehlikeye sokabilir.
Gebeliğin ilk aylarından sonra kanama baş­larsa, derhal doktorunuzu görün. Hastaneye yatırılmanız ve kanamanın nedeninin belirlen­mesi için ultrason gibi testlerden geçmeniz ge­rekebilir. Kanama ağırsa, kan nakli gerekli ola­bilir. En kötü durumda, doğum suni olarak baş latılır ya da bir sezeryan ameliyatı yapılır.
[More]
Gebelik Döneminde(Hamilelikte) Genel Rahatsızlıklar
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorun­lar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı ol­madan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulan­tısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yak­laşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı ta­nımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bu­lantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde ol­duğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bu­lantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorum­lusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bu­lantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren teh­likeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısı­nın mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundurur­lar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulan­dırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Nor­mal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada et­kilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok va­him değilse mide bulantısı için ilaç vermek is­tememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir ka­dının su kaybetmesine yol açacak kadar Kabızlık hamilelikte yaygın bir sorundur. Genelde kabızlık çekiyorsanız, hamilelikte so­runun ağırlaştığını farkedebilirsiniz. Bunun ne­deni muhtemelen, barsak kasılmalarının ve ge­nişleyen rahmin yolaçtığı basınç nedeniyle barsağın içindekileri çıkarma kabiliyetinin azal­masıdır.
Sorunu hafifletmek için yapabileceğiniz şeyler vardır. Bol bol sıvı için, her gün egzersiz yapın ve diyetinizin çeşitli meyva {özellikle ku­ru erik çok yararlıdır), sebze ve az işlenmiş buğday ve kepek gibi tahılları içermesine dik­kat edin. Psyllium (reçetesiz satılmaktadır) içe­ren hacim oluşturucular yararlı olabilir.
Doktorunuza danışmadan müshil almayın.
Göğsünüzün ortasında yanma hissi ve ba­zen ağzınızda kötü tada neden olan mide yan­ması, mide asidinin yemek borusunun alt kıs­mına doğru yükselmesinin sonucudur.
Mideyi yemek borusundan ayıran kas gev­şeyip, mide sularının yukarı giderek yemek borusunu tahriş etmelerine olanak sağladığı zaman, bu sorun hamile kadınların hemen he­men yarısında ortaya çıkmaktadır. Hamilelik ilerledikçe kötüleşir, çünkü midenin yeri ge­nişleyen rahmin baskısıyla değişir, bu da için-dekilerinin boşaltılmasını geciktirir.
Mide yanması sözkonusuysa, sık sık ve az miktarlarda yemek yiyin, bu, fazla asiti almak üzere gıdaların midenizde kalmasını sağlar. Yavaş yavaş yiyin ve yağlı gıdalardan kaçının. Normal veya kafeinsiz kahve mide yanmasını şiddetlendirebilir. Mide yanması düz yattığınız­da genellikle kötüleştiği için, doktorunuz yata­ğınızın başı 10-15 cm yüksek olacak şekilde uyumanızı öğütleyebilir. Ayrıca yatmadan ön­ceki 2 ya da 3 saat yemek yemekten kaçının.
Bu uygulamalar yararlı olmazsa, doktoru­nuza başvurun; size bir antasit önerebilir.
Sırt ağrısı hamilelikte sık görülür.
Sırt ağrısı genellikle yorgun olduğunuzda, çok eğilip kalktığınızda ya da çok fazla yürüdü­ğünüzde olur.
Hamileyken, bağlarınız daha esnektir, ki bu bebeğinizin doğumu sırasında pelvisin genişle­mesini sağlar. Olumsuz etkisi ise eklemlerinizin gerilme ve zedelenmeye.^aha açık olmasıdır. Hamilelik sırasında, denge merkeziniz değiştiği için, duruşunuz da değişir, ve zaten zedelen­meye açık olan belkemiğinize daha fazla yük biner.
Ağrı genellikle sırtın alt kısmındadır. Bazı kadınlarda siyatik (bacaklara yayılan ağrı) orta­ya çıkar. Genişleyen rahmin karın bağlarını ger­mesi nedeniyle, kadınların çoğunda karın ağrısı da olur; yuvarlak bağ ağrısı denilen bu rahat-
sızlık ikinci üç ayda genellikle daha ağırdır.
Tavsiye edilenden daha fazla kilo almama­ya çalışın, çünkü ağırlık sırtınızdaki yükü artırır. Sırt ağrısı, yük mümkün olduğu kadar azaltıla­rak rahatlatılabilir. Bazen bir gebelik kuşağı ya­rarlı olabilir. Doktorunuz ağrıyı azaltmak için egzersizler de önerebilir. Ağrı çoksa, doktoru­nuz önemli bir sorun olup olmadığını anlamak için ortopedik bir muayene önerebilir.
Varisler hamilelik ilerledikçe genellikle kö­tüleşir ve uzun süreler ayakta kalan kadınlarda ve daha yaşlı annelerde daha da belirginleşir. Kalıtım da variste rol oynar.
Tüm hamile kadınların yüzde 20'sinde varis vardır. Rahatsızlık daha önce ortaya çıkma eği­limindedir ve her hamilelikte daha belirgin ha­le gelir.
Hamile olduğunuzda, kan damarlarınız, be­beğinizin ihtiyaçlarını karşılamak için dana yüksek kan hacmini alabilir olmalıdır. Rahminiz genişler ve bacak toplardamarlarından pelvise kan akışı azalır. Bu bileşim, bacaklarınızdaki toplardamarların şişmesine ve rahatsızlık, hat­ta acı vermelerine neden olur.
Varisiniz varsa, ayaklarınızı elden geldiği kadar dinlendirin (ve yukarı kaldırın). Bacakları­nızın ya da belinizin çevresini sıkan giysiler giy­meyin. Varis çorabı ağrıyı ve şişmeyi rahatlata­bilir. Birçok doktor, sabah ilk iş olarak varis ço­rabınızı giymenizi ve yatağa gidene kadar çı­karmamanızı önerir.
Varisli damarları tedavi etmeye yönelik cerrahi müdahale hamilelik sırasında genellikle önerilmez. Sorun pek seyrek olarak bunu ge­rekli kılacak kadar ciddidir.
Hemoroidler.(basur) anüs girişindeki top­lardamarlar basınç nedeniyle genişledikleri za­man ortaya çıkar. Büyük abdestinizi yaparken zorlandığınız zaman, toplardamarlar anüsten çıkıntı yapabilir ve ağrı ve kaşıntıya yol açabi­lirler. Genel olarak, hamilelik sırasında kötüle-şirler ve sık sık kabızlıkla birlikte ortaya çıkar­lar.
Önleme en iyi tedavi yoludur. Kabız olmak­tan ve tuvalette zorlanmaktan kaçının.Bir barsak hareketi sırasında ağrı duyarsa­nız ve rektumunuzun yakınında şişkin bir kütle hissederseniz, muhtemelen hemoroidiniz var­dır. Rahatsızlığı azaltmak için, sık sık sıcak ban­yo yapın. Hemoroidli bölgeye soğuk bir tam­pon uygulamak da yararlı olabilir.
Hamileliğin son aylarında uyku sorunları da ortaya çıkabilir. Sık sık idrara çıkma ihtiyacı da uyku sorununa katkıda bulunur; bebeğini­zin hareketleri de sizi uykusuz bırakabilir. Bazı kadınlar ise yalnızca uykularının kaçtığını dü­şünmektedirler.
Gecenin yarısında kendinizi tavana bakar­ken bulursanız ne yapmalısınız?
Sizi uyanık tutabilen kafein içeren kahve, çay ya da koladan kaçının. Yatmadan hemen önce aşırı yemekten kaçının.
Bazı doktorlar yorulmanız ve uyuyabilme-niz için biraz daha fazla egzersizi önermekte­dirler. Bazı hamile kadınlarda sıcak bir banyo yararlı olabilir. Hiçbir şey yararlı olmazsa, kal­kın, bir kitap okuyun ya da evişleri yapın. Daha geç uyumayı deneyin.
Uykusuzluk ağırlaşırsa, doktorunuza başvu­run. Bu durumda bazı doktorlar uyku hapları önermektedirler. Ancak, doktorunuz önerme-dikçe herhangi bir ilaç almayın.
Hemoglobininiz kanda oksijen taşıyan bir protein yeterli bir miktarın altına düşünce ane­mi (kansızlık) ortaya çıkar. Hamilelik sırasında hemoglobin miktarında küçük bir düşüş nor­maldir.
Genellikle, hamilelikteki anemi bir demir ya da folik asit yetersizliğine bağlıdır.
Hafif aneminiz varsa, hiçbir semptom gö­rülmeyebilir ve durum tesadüfen rutin bir kan testinde teşhis edilebilir. Daha ciddi anemide, semptomlar arasında yorgunluk, soluksuziuk, bayılma, çarpıntı ve solgunluk bulunur.
Bu kısımda tartışılan diğer sorunların ter­sine anemi hem anne hem de çocuk için riskli olabilir. Kanama olduğu zaman, anemiîi anne, yeterli hemoglobini olan anneye göre kan kay­bıyla daha zor başeder.
Çoğu doktor anemiyi önlemek için demir ve folik asit ilaveleri önermektedir. Karaciğer, yumurta, kuru meyva, işlenmemiş tahıl ve sığır etinde bulunan demir açısından zengin bir diyetle aneminin önlenmesine katkıda bulunabilirsiniz. Yeşil sebzeler iyi bir folik asit kaynağıdırlar.
Anemi olursanız, doktorunuz, hangi tip aneminin sözkonusu olduğunu belirler ve uy­gun tedaviyi uygular. Genellikle, bu tedavi demir ve folik asit ilavelerini içerir. (Ayrıca bkz. Anemiler)
Vücut dokularında biriken sıvı nedeniyle, hamilelik sırasında ödem (şişme) görülür.
Hamilelik sırasında aldığınız kilonun yak­laşık dörtte biri, alt bacaklar, ayaklar ve eller dahil olmak üzere vücudun çeşitli kısımlarında toplanma eğiliminde olan sıvıdan oluşur.
Uzun süre ayakta kaldıktan sonra bacak­larınızda ayak bileklerinizde ve ayaklarınızda şişme farkedebilirsiniz. Sorun genellikle günün sonunda ve sıcak havada daha da artar, çoğu
kadında bir gecelik dinlenmeden sonra bacak­lar ve ayaklar normal boyutlarına ulaşırlar.
Parmaklar da çok sık şişen yerlerden biridir. Sabah kalktığınızda parmaklarınız bir düğme ilikleyemeyecek kadar sertleşmiş ya da şişmiş olabilir. Soğuk su kompresi şişkin­liğin azaltılmasına yardımcı olur.
Bazı kadınlar yüzlerinin şiştiğini far-kedebilirler. Yüzünüz, özellikle gözlerinizin çev­resi, çok fazla şişerse, bu ciddi bir tıbbi sorun olan tokseminin bir belirtisi olabilir . Hemen doktorunuzu arayın.
Diüretikleri ancak doktorunuzun talimatıyla kullanın. Genellikle düşük tuzlu bir diyet yararlı olacaktır. Öğleden sonra uzanmak ve bacak­larınızı kaldırmak, bacaklarınızdaki şişmeyi azaltabilir.
[More]
Hamilelikte Nasıl Yolculuk Yapılmalıdır.?
karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
Gebelikte Genel Rahatsızlıklar
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorun­lar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı ol­madan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulan­tısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yak­laşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı ta­nımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bu­lantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde ol­duğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bu­lantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorum­lusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bu­lantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren teh­likeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısı­nın mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundurur­lar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulan­dırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Nor­mal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada et­kilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok va­him değilse mide bulantısı için ilaç vermek is­tememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir ka­dının su kaybetmesine yol açacak kadar ciddii olabilir. Bu durumda kadın genellikle hastane­ye yatırılır, kusmaya karşı ilaçlar verilir ve kay­bedilen vücut sıvısı damar yoluyla takviye edi­lmeye çalışılır.
Yolculuk doğum sancısına, düşüğe ya da başka bir gebelik komplikasyonuna yol açmaz.
Dolayısıyla, doktorunuz aksine bir tav­siyede bulunmadıkça, hamilelik sırasında yol­culuk yapmamanız için hiçbir tıbbi neden yok­tur.
Ama ülke çapında bir otomobil yolculuğu ya da 2 haftalık bir gemi yolculuğu yapmayı düşünüyorsanız, kendinizi nasıl hissedeceğinizi dikkate alın. Birçok kadın, özellikle hamileliğin ilk 3 ayında, sık sık mide bulantısı ya da sabah bulantısı (bu yanlış bir adlandırmadır çünkü, mide bulantısı sabah, öğle ya da gece olabilir) nöbetleri geçirebilir. Bu dönemde yolculuk mide bulantısını arttırabilir.
Başka bir konu doğumun ne kadar yakın olduğudur. Çoğu doktor, özellikle daha önce erken doğum yaptıysanız, hamileliğin son haf­talarında yolculuk yapmanızı önermemektedir. Doğum yakınsa birçok havayolu uçmanıza izin vermeyecektir.
Kendinizi iyi hissediyorsanız, bebeğin doğ­masına daha çok varsa ve uçak yolculuğu yapabileceğinizi hissediyorsanız, durmayın. An­cak her 2 saatte bir koltuğunuzdan kalkıp yürümeye dikkat edin.
Otomobil yolculuğunda, her zaman em­niyet kemeri takın. Bir kemer rahmin altına bağlanmalıdır, omuz kayışı ise göğüsleriniz ile karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
[More]
Genetik bir değerlendir­me aile planlaması, özellikle daha önce doğuştan kusurlu bir çocukları olan veya aile geçmişlerinde konjenital bir kusur ya da genetik bir has­talık bulunan çiftler için çok yararlıdır. Bu durumdaki çift­ler genellikle, bebekleri olup olmayacakları konusunda kuşkuludurlar. Bazen çiftin aile anemnezlerinde doğum kusurlan bulunmaz ama biri ya da her ikisinin yaşının nis­peten ilerlemiş olması nede­niyle doğmamış bebeklerin­de söz konusu olabilecek kusurların belirlenmesi için mevcut olan diyagrostik testler hakkında bilgi sahibi olmayı isteyebilmektedirler. Doğmamış bebeklerdeki ola­sı kusurların belirlenmesi, bazı genetik bozuklukların düzeltilme olanağı bulundu­ğundan dolayı önem taşır.
Genetik bir değerlendir­me ile amaçlanan ilk hedef doğru bir teşhistir. Bir aile anemnezi alınacaktır, ilk adım aileyi genetik veya ka­lıtsal bozukluklar uzmanına getiren kişi olan hastaya iliş­kin bilgilerin alınmasıdır. Bu uzmana bir tıp genetikçisi denilmektedir. Ayrıca, aileyi getiren, kişinin tüm birinci ve ikinci dereceden akraba­larına (yani büyükanne ve babaları, teyze ve halaları, amca ve dayıları, kuzenleri, ana babası, kardeşleri ve ço­cukları) ilişkin bilgiler de top­lanır. Bu bilgiler ad, soyad, kızlık soyadı doğum tarihi veya o anki yaş, ölüm yaşı, ölüm nedeni ve maruz kalı­nan hastalık ya da kusurların ad veya tanımlarını içerir.
İkinci adım, ailede her­hangi bir hastalık ya da ku­surun bulunup bulunmadığı­nı araştırmak amacıyla hazır­lanan aşağıdaki gibi bir ta­kım soruların sorulmasından oluşur.
1. Akrabalardan herhangi birinde benzer ya da aynı bir kişisel özellik var mıdır?
2. Akrabalardan herhangi biri, aileyi uzmana getiren kişide bulunmayan ama aynı hastalığın bulunduğu bir kişi­de bulunduğu bilinen bir ki­şisel özelliğe sahip midir? Bu soruya verilecek yanıtlar, belirli bir hastalığın belirtile­rine ilişkin tıp genetiğine uy­gun bilgiyi sağlar.
3. Akrabalardan herhangi biri, genetik olarak belirle­nen bir kişisel özelliğe sahip midir? Bu sorunun amacı, özel kişinin etkilenip etkilen­mediği bilinmese dahi ailede kalıtsal bir hastalığın ortaya çıkıp çıkmadığının belirlen­mesidir.
4. Akrabalardan herhangi biri olağandışı bir hastalığa sahip midir, ya da herhangi bir akraba seyrek görülen bir nedenden ötürü ölmüş müdür? Bu soruların amacı, anamnezi vermekte olan kişi tarafından öyle olduğu kabul edilmese bile, genetik olarak belirlenebilecek bir duru­mun ortaya çıkarılmasıdır.
[More]
Çocuk mavi gözlü mü, elâ gözlü mü, kısa boylu mu, uzun boylu mu, tombul mu, cılız mı olacak? Bu yeni insanın cildi güneşte hemen mi yanacak, yoksa güneş ışığı altında tatlı bronz bir renk mi kazanacak? Erkek mi, yoksa kız mı olacak? Çocuk sağlıklı mı olacak, yoksa bir sakatlık veva genetik hastalıkla mı rina­ca k?Tüm bu soruların yanıtını genlerin (biyolo­jik kalıtım birimleri), çocuğun içinde geliştiği toplumsal ve fiziksel ortamlarla etkileşimi be­lirlemektedir.
Genetik, kalıtım araştırmasından oluşan bir bilimdir.Döllenme anında babanın spermi annenin yumurtasına (ovum) girmektedir. Tohum hüc­releri olarak anılan ovum ve spermde 23'er adet kromozom bulunur. Aşılanma sürecinde sperm ve yumurtanın birleşmesi sonucunda 46 kromozomlu bir birey ürer. Her kromozom bir­çok gen içermektedir. Genler yavrunuzun, ku­şaktan kuşağa geçen karakterlerinin çoğunu belirleyen unsurlardır. Genellikle bu belirleme olaysız olarak gerçekleşir. Ancak bazen, bek­lenmedik değişiklikler ya da genetik kusurların nedenlerinin çoğu bilinmiyorsa da, radyasyon, virüsler ve kimyasal maddeler gibi çeşitli çev­resel etkenler, belirlenebilen faktörler arasında yer almaktadır.
Genetik kusurların üç temel kategorisi, mu-tasyona uğramış (mutant) tek gen, kromozom anomalileri ve çok etkenli bozukluklardır.
Bir "tek mutant gen", kusurlu olan genetik malzemenin diğerlerinden farklı bir birimdir. Bir tek mutant genin geçmesinden kaynakla­nan bir bozukluk üç basit kalıtım modelinden birini gösterir: 1) Otozomal dominant, 2) Otozo-mal resesif, 3) X bağlı.
Otozomal terimi, cinsiyet genleri dışındaki tüm genlerde bulunan herhangi bir kromozom için, dominant terimi de anne veya babanın bi­rinden yavruya geçmesi durumunda belirgin bir kusur oluşmasına yol açan bir gen için kul­lanılır. Bir otozomal dominant mutant genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 50' dir. Resesif terimi, gen çiftinin her ikisi de anormal olma­dıkça klinik bir etki ortaya çıkarmayan bir geni anlatır. Buna göre, otozomal resesif bir kalıtım hastalığı yalnızca, ana veya babanın her ikisin­den birer anormal gen alınırsa ortaya çıkar. Otozomal resesif mutant bir genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 25'dir. Kistik fibroz, orak hücreli anemi, fenilketonüri ve renk kör­lüğü gibi hastalıklar tek genlerin mutasyonun-dan kaynaklanmaktadır.
X bağlı bozukluklardan sorunlu genler X kromozomu üzerinde yer almaktadır. Dişi, iki X kromozomuna sahipken, erkeğin yalnızca bir X kromozomu bulunur. Tüm X bağlı kalıtım süre­cinin önemli bir özelliği, birey özelliklerinin er­kekten erkeğe (yani babadan oğula) geçmesi­nin söz konusu olmamasıdır. X bağlı bir özellik babadan oğula geçemez, çünkü ogula babanın yalnızca Y kromozomu geçmekte, X kromozo­mu asla geçmemektedir. Alternatif olarak, er­keğin X kromozomu her zaman kız çocuğuna geçecektir.
[More]
Hangisi daha iyi - biberon mu,yoksa emzirme mi?
Çoğu pediyatrist ve aile doktoru mümkün olduğunca emzirme yoluna başvurulması­nı salık verirler. Ancak, çeşitli nedenlerle.bazı anneler yapa­madıkları ya da istemedikleri için bunu gerçekleştiremezler. Yeni doğanbebeğinizi biberonla beslenmeyi seçerseniz kendini­zi suçlu hissetmeyin. Günümü­zün mamaları besleyicilik bakı­mından kusursuzdur. Biberonla beslenen birbebek de, meme emen bir bebek kadar sağlıklı­dır.
Öyleyse neden tercihlerem-zirme yöntemine yöneliktir? Yıllar boyunca sarkaç bu konu üzerinde gidip gelmiştir. Geç­mişte kadınlar genellikle emzir­meden kaçınıp biberonu yeğle­mişlerdir. Bugün ise çoğu anne emzirmeye tam anlamıyla ku­cak açmışlardır.
Meme sütü sayesinde be­bek doğal bir besin almış olur. Annenin beslenmesi sağlıklıysa bebeğin ilk aylarında geresin-me duyduğu tek şey anne sütü olacaktır.
Yalnızca florür ve D vitamini anne sütünde az miktarda bu­lunur. Bu iki kalem genellikle dışarıdan takviye edilir.Emzirmenin büyük bir avan-dajı da, anne sütünün antikorlar içeriyor olmasıdır. Meme emen bir bebeğin virüslere karşı bir korunma mekanizması kazan­mış olduğuna inanılmaktadır. Emziren bir annenin, bebeğinin kendi sütüne karşı alerjik olup olmadığından endişelenmesine gerek yoktur.
Bazıları emzirmenin diğer bir avantajının da psikolojik nitelikli bir avantaj olduğuna inanır. An­ne, çocuğunu beslemekte oldu­ğu için kişisel olarak kendini ona daha yakın hissedecek ve bir başarı duygusu kazanacaktır. Ayrıca, anne ile çocuk arasındaki yakın temas da ilişkiyi geliştirir. Ancak bu, biberon kullanan bir anne ile çocuğu arasındaki aynı yakınlığın kurulamayacağını göstermez.
Bir bebeğin emzirmenin de­zavantajları da vardır. Bazı du­rumlarda biberon daha kolay bir yöntemdir. Annenin her zaman bebeğinin başında bulunması gerekmez. Bir bebek bakıcısı da bebeği besleyebilir, ayrıca bebe­ğin babası gece yarısı besleme­lerini üstlenerek annenin dinlen­mesine yardımcı olabilir.
[More]
Yeni doğan bebeğinizin beslenmesine sıra gelince önünüzde üç seçeneğiniz bulunur: Em­zirme, biberon ya da bu ikisinin bir bileşimi.
Bir kuşak önce emzirme birçok batılı anne için birstandart seçenek konumunda değildi. Gönümüzde ise artık güncellik kazanmış bir-yöntemdir ve çokları tarafından,besleyicilik avantajları ve anne çocuk bağlanmasına olan katkıları nedeniyle ideal besleme yöntemi ol­duğuna inanılmaktadır.
Buna rağmen, emzirme yöntemini seçen bazı kadınlar bu yöntemin sunabildiğinden da­ha fazla esnekliğe gereksinme duymaktadırlar.Sağma yöntemi için uygun yöntemi doktorunuzdan öğrenmelisiniz. Ya da mama kullanabilirsiniz. Ancak mamanın günde bir ya da iki kezden fazla verilmemesi salık ve­rilir, aksi takdirde süt üretiminiz azalacaktır.
Birçok ana babanın tercih ettiği ve doktor­ların da salık verdiği yöntem, beslenme prog­ramını yeni doğan bebeğin yapmasına izin ve­rilmesidir ve en azından bir dereceye kadar. Bu yöntem bebeklerdeki farklılıkların dikkate alın­mış olmasına olanak sağlar. Birçok yeni doğ­muş bebek her 4 saatte bir beslenmekten memnun olurken, diğer bebekler her 2 ya da 3 saatte bir beslenmek isteyebilirler.
Bebeğinizin beslenme programı her 3 saat­te bir beslenmesini öngörüyorsa bile kurallar aniden değişime uğrayabilir. Bebek beslenme aralarını 2 saatte bire indirebilir. Özetlersek, anne bebeğin ilk ayında beslenme zamanların­da bir takım iniş çıkışlara hazırlıklı olmalıdır.
Meme emen birçok çocuğa ilk emme ola­nağı doğumdan hemen sonra tanınır. Bir anne­nin sütü her ne kadar göğüslerini doğumdan sonraki üçüncü güne kadar tam olarak dol­durmazsa da, anne ile çocuk arasındaki bağ­lanma böyleme kolaylaştırılmış olur ve bebe­ğin, bazı hastalıklara karşı kurulmasında yararlı olduğuna inanılan limon renginde bir göğüs sı­vısı olan annesinin ön sütünün (kolostrom) sunduğu sağlık avantajlarından yararlanması sağlanır.
Bebeğinizi emzirerek besleme yolunu se­çerseniz, anne sütünün mamadan daha kolay sindirildiğini, bu nedenle de çocuğunuzu, bibe­ronla besleyen bir anneden daha sık besleme­niz gerekeceğini bilmelisiniz. Başlangıçta bebe­ğinizi 3 saatte bir ve bazen de 2 saatte bir em­zirmek zorunda kalırsanız şaşırmayın.
Emziren bir anne için gevşemeyi öğrenmek önemlidir. Bu sayede göğüslerinizin süt ile do-lamsını sağlayan refleks yeteneği gelişir. Rahat olduğunuzdan emin olarak rahat bir sandalye­ye, tercihen bir koltuğa uzanın ya da oturun. Bebeği, yüzü göğsünüze yakın olacak şekilde bir kolunuzla rahat bir biçimde destekleyin. Meme başının bebeğin burnunu kapamaması­na dikkat edin.
Her meme başına gerekecek emzirme sü­resi değişir. Çoğu doktor emzirmeye yavaş ya­vaş başlamanızı salık vermektedir. Bebe başına beş dakika genellikle uygun bir başlangıçtır. Her seansta en az bir göğsünüzün boşaldı­ğından emin olun. Aksi takdirde göğsünüzün yeniden dolması için gereken uyarım sağlan­maz.
Başlangıçta, emziren bir annenin memeleri ağrıyabilir. Meme başlarınızı mürfıkün oldu­ğunca kuru tutun. Ufak miktarlarda lanolin sür­mek (emzirmeden sonra, asla önce değil) çat­maları önlemeye yardım edebilir.
Emzirmeyi seçmişseniz sizin kendi diyetiniz de önem kazanır. Bir doktor tarafından veril­medikçe ilaç almamaya dikkat edin. Sigara iç­mekten ve aşırı alkol almaktan kaçının. Emzir­me sürecinde iken perhize başlanmamalıdır. Bebek emziriyorsanız fazladan yüzlerce kalori­yi süt üretimi için kullanıyorsunuz demektir.
Biberonla beslenen bebeklerin çoğu, ilk-beslenmelerini doğduktan sonra 6 saat içinde alırlar. Biberonla beslenen bir bebek, bir hafta­lık olduktan sonra 24 saatlik bir süre içinde muhtemelen altı ile dokuz arasında beslenme seansına gereksinme duyacaktır.
Biberon vermek için seçilecek oturma şekli de emzirmedekine benzer. Bir biberon asla-uzaktan bebeğe doğru tutulmamalıdır. Bunun yerine, bebek yakından tutularak mamanın verilmesi için gereken zaman harcanmalıdır.
Mama vücut sıcaklığına kadar ısıtılmalı ve sıcaklık, biberonun bileğe biraz bastırılması ile denenmelidir. Dikkat edilecek önemli bir hu­sus, biberonu mikrodalga fırınında ısıtmayın. Mama aşırı ısınarak bebeğin ciddi şekilde yan­masına neden olabilir. Bir biberon verme sean­sı, bebeğin istek ve yeteneğine bağlı olarak 5 ile 25 dakika arasında değişebilir.Doğumdan hemen sonraki dönem, bebeğin beslenmesine ilişkin sorunlarla dolu geçebilir. Belki de bebeğiniz meme veya biberonu iste­meyerek ya da sizin almasını istediğiniz kadar besini almayacaktır. Belki de bir beslenme se­ansının ortasında uyuyakalacak ve daha sonra uyanıp ağlayarak beslenmek isteyecektir. Bazı bebekler de kilo alma güçlüğü çekerler.
Belirgin bir beslenme sorunuyla karşılaşıldı­ğında atılacak önemli bir adım, yeni ana baba için kendini rahatlatmak olacaktır. Bebeğiniz bir ya da iki günü emmeden geçirirse açlıktan ölmez.
[More]
Bebekler, işitme duyusuna sahip olarak do­ğarlar. Yeni doğan normal bir bebek, sese göz­lerini kırparak ve irkilerek tepki gösterir ve ses düzeyindeki farkları anlayabilir. Yumuşak ses­ler bir gülümsemeye benzer bir etki ortaya ko­yabilirken, sert ya da yüksek sesler bir bebe­ğin ağlamasına neden olabilir. Dahası, yeni bebeğiniz ses tercihlerini de geliştirmiş olarak dünyaya gelmiştir. Annesininki gibi yüksek perdeli sesleri, düşük perdeli seslere yeğ tutar.
İşitme, konuşma ve dil becerilerinin kaza­nılmasında gerekli bir rol oynar. Küçük bir işit­me kaybı bile bebeğinizin dil yardımıyla anla­ma ve ardından iletişim kurma yeteneği üze­rinde önemli bir eıkıye sahip olacaktır.
Bazı yeni doğan bebekler, işitme kaybı ba­kımından yüksek risk grubu içinde bulunurlar. Bu gruba giren çocuklar arasında şunlar bulu­nur.- Doğumdan sonra 10 dakika içinde kendili­ğinden nefes almaya başlamamış olanlar; Ap-gar puanlan 0 ile 3 arasında bulunanlar; kıza­mıkçık, frengi ve herpes gibi enfeksiyonlara yakalanmış olarak doğanlar, baş veya boyun kusurları bulunanlar; ileri derecede sarılıktan muzdarip olanlar; aile geçmişinde çocukluk sı­rasında işitme kaybı görülmüş olanlar ve ileri derecede prematüre olarak doğanlar.
Yeni doğan bebekler arasında her iki ku­lakta birden ileri düzeyde işitme kaybı ensidansı (görülme sıklığı), yüzde 2 ile 5 arasında değişir.
Bebeklerde ve çocuklarda dört tip işitme kaybı söz konusu olur.
"Kondüktif işitme kaybı", dış kulağın ses al­ma yeteneği veya sesin dış kulaktan iç kulağa geçmesi ile ilgili bir tür bozukluktur. Bu işitme kaybı tipinin en yaygın nedenleri kulakta do­ğuştan gelen anomalilerin ve kulak enfeksiyo­nunun varlığıdır. Bu işitme kaybı tipi genellikle ilaç tedavisi veya ameliyat yardımıyla gideril­mektedir.
"Sensörinöral işitme kaybı", kulak içindeki koklea tüy hücrelerinin ya da işitme sinirinin (akustik sinir) anomalilerinden kaynaklanır, şid­detli sensörinöral işitme kaybı vakalarının yüz­de 50'den fazlası kalıtsaldır. Diğer nedenler arasında ileri derecede sarılık, rahim içinde iken yakalanılan bir enfeksiyon ve farenksin (yutak) bakteriyel enfeksiyonları bulunur. Sen­sörinöral işitme kaybı genellikle kalıcıdır.
"Karışık işitme kaybı", bir çocukta hem kondüktif, hem de sensörinöral işitme kaybı bir arada şiddetli olabilir. İlaç tedavisi ya da ameliyat veya her ikisi birden uygulanarak ço­cuğun işitme kaybı bir ölçüde giderilebilir.
"Merkezi işitme bozuklukları", kulağın be­yinle sinir bağlantısını oluşturan merkezi işit­me sinirleri sistemindeki bir sorundan kaynak­lanabilir. Bu tip bozukluklardan mustarip ço­cuklar, sesleri yalnızca bir uğultu biçiminde du­yabilirler.
[More]
Belirtiler
- Saçlı deri üzerinde pul pul kabuklanma.
Halk arasında konak da denilen, pullanma (sebore egzaması) her yaşta ortaya çıkabilecek çok rastlanan bir problemdir, ancak bebeklik ve ergenlik döneminde daha çok rastlanır. Pul­lanma çoğunlukla bebeğin hayatının ilk ayında başlar ve çocuk ilk yaşına girene kadar prob­lem olarak devam edebilir. Bunun nedeni bilin­memektedir. Eğer bebeğinizde pullanma varsa, ilk dikkatinizi çekecek şey muhtemelen, saçlı deri üzerinde kirli bir görünüm veren kuru ve pul pul lekeler olacaktır. Pulcuklar üzerinde san bir kabuk oluşabilir. Saç, kaş, kirpik, burun ve kulak çevresinde bazı pul pul lekeler dik­katinizi çekebilir. Bazan döküntüler o kadar ciddidir ki tüm vücudu etkileyebilir.
Tedavi
Pulanma genellikle diğer birçok pişikten daha az bir süre kapsar ve tedaviye cevap verir. Hafif pullanma için en iyi tedavi pullan­mış bölgeyi su ve sabunla yıkamaktır. Pullan­mış bölgeleri yağlamak, bebeğin saçını an-tisebore bir şampuanla yıkamak ve pulcukları yumuşak bir diş fırçasıyla kazımak da yararlı olabilir.
Eğer iyileşme olmazse bebeğinizin doktoru pullanmış bölgeyi ortadan kaldırmak için tıbbi bir tedavi tavsiye edebilir. Bebek birkaç aylık olduktan sonra pullanma genellikle bir prob­lem olmaktan çıkar.
[More]
Belirtiler
- Bebek bezi ile kapatılan bölge altında isi­lik oluşması.
Bebeklerin çoğunda bez altında isilik mey­dana gelebilir; hatta bazıları hastaneden eve geldiklerinde bile bezleri altında hafif bir pişik olabilir.
Her ne kadar iyi bakılmayan bir bebekte büyük bir ihtimale bez pişiği meydana gelirse de, bez altında meydana gelen bu isilikler be­beğin iyi bakılmadığı anlamına gelmez. Bu yal­nızca bebeğin hassas bir cildi olduğu anlamına gelir.
Bez pişiğinin birbirinden farklı birçok nede­ni olabilir. Tipik bez pişiğinin nedeni, yeni doğ­muş bebeğin cildinin idrar ve dışkıyla temasa tepki göstermesidir. Bu tür pişik genellikle hiç­bir tedavi gerektirmeden geçer.
Bebeklere herhangi bir mantar enfeksiyo­nu bulaşabilir. Enfeksiyon, bebeğin poposunda ve cinsel organı çevresinde sınırlar oluşturacak şekilde parlak kırmızı lekeler şeklinde ortaya çıkar, çok rastlanan bu pişik doktor tarafından özel bir merhemle tedavi edilebilir. Bu tür pi­şikler nüksetmeye eğilimlidir.
Tedavi
Eğer bebeğinizde bez pişiği varsa, yapılacak ilk şey daha sık bez değiştirmek ve her bez değiştirdiğinizde bu isilikli bölgenin tamamını yıkamak olabilir, bebeğin altını kuru tutmak için plastik külot kullanıyorsanız, pişik tama-miyle ortadan kalkana kadar bu tür plastik kü­lotlar kullanmamaya dikkat edin. Pişik olan bölgeye günde birkaç kez vazelin veya çinko oksit merhemi de sürülebilir. Eğer pişik çok inatçı ve ciddi ise belli bir süre içinde yüzde 0.5 ila 1 oranında hidrokortizon kullanılabilir.
[More]
Yeni doğan bir bebek için, hatta daha bü­yük bebekler için bile beslenme sonrasında bir miktar besini dışarı çıkarmak az rastlanan şey değildir.
"Çıkarma" (yenen gıdaların çıkarılması), be­beğin ağzından küçük miktarda sütün dışarı çıkmasıdır. Çıkarma, kusma ile karıştırılmamalı­dır. Kusma esnasında bebeğin midesindeki her şey güçlü bir şekilde ağızdan dışarı çıkarılmak­tadır.
Kimi yeni doğmuş bebekler her beslenme sonrası yedikleri gıdanın bir miktarını çıkarırlar-, kimi bebekler yalnızca çok nadir Bebeğiniz kusarsa ne yapmalı?
Beslenme sonrasında gıdasını çıkarma ade­tinde olan bazı bebekler günde bir defa gibi sık aralıklarla büyük miktarlarda kusarlar. Bu du­rumda doktorunuza durumu bildirebilirsiniz; fakat yine de yukarıda söylendiği gibi bebek sağlıklı görünüyor ve kilo almaya devam edi­yorsa muhtemelen endişelenecek herhangi bir neden yoktur.
Eğer kusmukta kan ya da yeşil safra varsa bebek derhal tıbbi muayene görmelidir; çünkü böyle bir durum ciddi bir hastalık belirtisi ola­bilir.
Kusmak kimi zaman bir enfeksiyon belirtisi olabildiği için, aslında hiç çıkarma adetinde ol­mayan bebeğiniz aniden kusarsa, bebeğin vü­cut ısısını almalısınız. Eger vücut ısısı normal ise ve bebeğin davranışları bir anormallik gös­termiyorsa muhtemelen her şey yolundadır. Eğer bebek kusmaya devam ederse doktoru­nuza haber veriniz.
[More]
Bir bebek çeşitli nedenlerden dolayı ağlar. Yeni doğmuş bir bebek acıktığı zaman, altı ıs­lakken ya da yorgunken ağlayabilir. Bir bebek, gazı olduğu zaman veya dışkılamadan hemen önce de ağlayabilir. Ağlamanın sebebi bazen huzursuzluk da olabilir-, ya da bebek sadece kucaklanmak istediği için de ağlayabilir. Bir başka ağlama nedeni de hastalık ya da bebe­ğin acı duyuyor olması olabilir. Kimi zaman be­bekler ortada hiçbir sebep yokken de ağlaya­bilirler (en azından ortada ağlamasını gerekti­recek hiçbir neden bulamadığını zamanlarda.)
Ağlamak, bebeğiniin ilk iletişim kurma yo­ludur. Her ne kadar bebeğiniz ilerde daha başBazı bebeklerde ısıtılmış bir siye suyu karnı üzerine yerleştirmek de karın ağrısını geçirmek için yardımcı olabilir. Bununla beraber, bu yön­temi denemeye karar verdiyseniz, sıcak su do­lu şişenin bebeği incitecek kadar sıcak olma­masına Özen gösteriniz. Eğer su çok sıcaksa, bebek rahatsızlığını belli edecektir.
Bazen bebeği sallamak ya da dolaştırmak da yararlı olabilir. Bebeğinizi aşırı miktarda ku­cakta tutmaktan ona zarar geleceğini düşüne­rek korkmayınız. Böyle bir şey mümkün deği-dir. Eğer yararı olduğunu görüyorsanız, bebeği­nizi kucağınıza almaktan çekinmeyiniz.
Karın ağrısı çeken bir bebeği yumuşak bir battaniyeye sarmak da kimi zaman çok yararlı olabilmektedir. Bebeğe yatıştırıcı vermek beşik gibi bir yere koymak, bebek arabasına yerleş­tirmek, araba ile kısa bir gezintiye çıkarmak gi­bi yöntemler de işe yarayabilir.
Karın ağrısı çoğunlukla bebek gaz çıkardı­ğında ya da altını kirlettikten sonra geçer. Ba­zen rektuma bir rektal termometre sokmak yolu ile gaz çıkarmasına ya da dışkılamasına yardımcı olmak yolu ile bebeğin rahatlaması da sağlanabilir.
ediniz.
Eğer bebeğinizin karın ağrısı çok inatçı ise, bebeğinizin doktoru (eğer bebeğinizi biberonla besliyorsanız) herhangi bir gelişme olup olma­dığını görmek için başka bir formül denemenizi salık verebilir.
Tüm bu gayretlerinize karşın bebeğiniz yi­ne de ağlamayı kesmiyorsa ne yapmalı? Eğer herhangi bir hastalık belirtisi yoksa bundan sonra yapılması gereken belki de ne olacağını beklemektir. Bazı bebekler bir süre ağlamadan uykuya dalamazlar. Tüm bu gösterilen yön­temleri deneyerek bebeği susturamazsanız, bebeğin 20 dakika kadar beşiğinde ya da kar­yolasında ağlamasından korkmayınız.
[More]
Ateş genelde vücudun herhangi bir enfek­siyona tepkisidir, teni doğmuş bebeklerde ateş ayrıca vücudun su kaybetmesi ya da sı­cak iklimlerde bebeğin sıcakta fazla kalması dolayısıyla da ortaya çıkar.
Tüm bunlara bakılmaksızın, rektuma soku­lan bir termometre vasıtasıyla bebeğin ateşi­nin 38°C olarak ölçülmesi durumunda doktoru­nuza başvurmanız gerekir. Bebekte herhangi bir ateş ciddi bir durumdur ve nedeni araştırıl­malıdır.
Bebeğinizin ateşini ne zaman ölçmelisiniz? Bebeğinize dokunduğunuzda sıcaklık hissedi­yor musunuz? Onu öptüğünüzde alnı sizin du­daklarınızdan daha mı sıcak? Bebeğiniz nor­malden farklı şekilde huysuz ya da sessiz mi? Bebeğinizin uyku ritmi birdenbire değişti mi? Bebek kusuyor mu ya da ishal mi? Göğsü tıka­nık gibi mi? Bebek artık altını ıslatmıyor mu? Bu sorulardan herhangi birine "evet" diye cevap verdiyseniz ya da sezgileriniz yanlış giden bir şey olduğunu söylüyorsa, bebeğinizin vü-cud ısısını bir termometre ile ölçün.
Bebeğin vücut ısısı, rektuma sokulan bir termometre ile alınır. Bunun için özel bir rektal termometreye (uç kısmı yuvarlatılmış) gereksi-him vardır. Ayrıca, termometrenin kolayca gi­rebilmesi için uç kısmı bir miktar vazelin ya da kremle yağlanmalıdır.
Termometreyi anüsten rektuma yaklaşık 2.5 cm. kadar sokun ve birkaç dakika bekleyin. Kesinlikle, termometreyi rektumda bırakarak bebeğin yanından ayrılmayın, bebeğin ani bir kıvranması ya da hareket etmesi nedeniyle termometre daha derine kayabilir ve rektum­da bir yaralanmaya neden olabilir. Bebeklerin vücut ısıları değişiklikler gösterebilir. Vücut ısı­ları genellikle sabahları daha azdır ve öğleden sonra veya akşama doğru gittikçe artar. Bebe­ğinizin vücut ısısı 38°Cdan daha az olduğu sü­rece ateşi yok demektir.
Bununla beraber, eğer vücut ısısı 38°Cın üstünde ise, başka hiçbir hastalık belirtisi ya da işareti olmasa bile derhal doktorunuza da­nışmanız gereklidir. Döktürünüz bebeği mu­ayene etmek isteyebilir. Doktorların, hafif ateş­ten başka hiçbir hastalık belirtisi olmadığı hal­de bir bebeğin hastaneye yatırılmasını istediği durumlar ender değildir. Bunun nedeni yalnız­ca zararsız bir virüs olabilir; ancak, yeni doğ­muş bebeklerin yüzde iO'unun bir aylık olana kadar çeşitli enfeksiyonlara maruz kalabilece­ğini bilen doktorlar, menenjit gibi ciddi bir has­talık olasılığını ortadan kaldırmak için bebeğin hastanede kalmasını isteyebilirler.
Çoğu doktor ateş düşürücü olarak asetami-nofen verir. Bununla beraber, eğer doktor tara­fından tavsiye edilmemişse, yeni doğmuş be­beğinize kesinlikle herhangi bir ilaç vermeyiniz.
[More]
Hastalık kendini çok çeşitli şekilde göstere­bilir.Bu başlık altında, bu belirtilerden en çok rastlananları kısaca ele alacağız, ilerki sayfalarda bunların çoğu aynntılı olarak açıklanmıştır.
Yeni doğmuş bir bebeğin rektumdan alı­nan vücut ısısı 38°C ise, ateşi olduğu kabul edi­lir. Ateş, vücudun herhangi bir enfeksiyona karşı tepkisidir. Bununla beraber, yeni doğmuş bebeklerin, özellikle prematüre olarak doğmuş olanların, ilk birkaç ay içinde herhangi bir en­feksiyon durumunda ateşlerinin akmayabile­ceği de unutulmamalıdır. Burada dikkat edil­mesi gereken, bebeğinizin nasıl davrandığını gözlemektir. Eğer bebeğinizi çok neşesiz ve halsiz görüyorsanız, doktorunuza başvurun.
[More]
Yeni doğmuş bir bebeğin anne ve babası bebeklerinin gerçekten bir hastalığı olup olma­dığı ya da o anda yalnızca normal bir günlük rahatsızlık yaşayıp yaşamadığına karar ver­mekte zorluk çekerler. . Çocukla bir süre kaldıktan sonra anne ve baba, çocuğun tepkilerine ve huyuna alışmaya başlarlar, Hatta çocuk duygularını ifade etmek için iletişim kuramayacak kadar küçük bile ol­sa, bebeğinizin sağlığıyla ilgili bir şeylerin ters gidip gitmediğini ya da sözgelimi, beslenme veya uyku alışkanlıklarında değişiklik olup ol­madığını çoğunlukla sezebilirsiniz.
Kısacası, herhangi bir davranış değişikliği derhal dikkatinizi çeker. Ancak, yeni doğmuş bir bebekle anne ve babası birbirlerini henüz tanımaya başlamaktadır. Bu yüzden, çocukta neyin "normal" bir davranış olduğunu kestir­mek için daha çok erkendir, öyleyse anne ba­ba neyin doğru neyin yanlış olduğuna nasıl ka­rar verebilir?
[More]
Yeni Doğan Bebeğin Fizyolojik Özellikleri
Birden fazla çocuğu olan her anne baba, bebek bakımının standart bir yöntemi olmadı­ğını bilir. Aşağıda, bebeğinizden yaşamının ilk ayında neler beklenmesi gerektiğini açıklayan bir rehber bulacaksınız; normal varyasyonların söz konusu olabileceğini hatırdan çıkarmayınız.
Ağırlık
Yeni doğmuş bir bebeğin ortalama ağırlığı 2.5 ila 4.5 kg., boyu ise 45 ila 55 cm. arasında değişir. Bebek hastaneyi terkettiği anda, sıvı kaybı ve doğum sonrası iştahsızlığı nedeniyle doğum ağırlığının muhtemelen yüzde 6 ila 10'unu kaybeder. İlk bir ayın sonunda ise ağır­lığı, doğum esnasındaki ağırlığından yaklaşık 1 kg. daha fazla olacaktır.
Duruş ve Hareket Yeteneği
Yeni doğmuş bebeğin duruşu, anne rah­mindeki duruşuna benzer. Doğumda, sert bir zemin üzerine bırakıldığı zaman, başını bir yandan bir yana hareket ettirebilir. Yetişkin bi­rinin omuzuna bırakıldığında başını kaldırabilir. Midesi üzerine yatırıldığında kurbağa duruşuna benzer bir şekil alır ya da top gibi yuvarlanır. Oturma duruşuna getirildiğinde başı öne ya da arkaya düşer. Elleri yumruk şeklinde yumulu-dur.
Bir aylık olduğunda, bebeğin başı destek­lenmediği takdirde yine düşer; ancak bu defa oturma konumuna getirildiğinde başını sııtıyla paralel konumda tutabilir. Bir yandan bir yana yarı yarıya dönebilir. Parmakları açıldığında bir kaşığı eliyle kavrayabilir, fakat hemen elinden atar.
Görme
Yeni doğan bebekler görebilirler. Bebeğiniz, doğduğu andan itibaren gözlerinden 20-30 cm. uzaktaki nesnelere bakışlarını dikebilir ve ha­reket ettirilen bir nesneyi gözleriyle takip ede­bilir. Bu mesafeden daha uzaktaki nesneler be­beğiniz için muhtemelen bulanıktır.
Bebeğiniz bir aylık olduğunda yine nesne­lere gözlerini dikmeye devam eder fakat onla­ra uzanmaz. Ancak gözlerini daha iyi koordine edebilecek duruma gelmiştir. Bebek bu aşa­mada göz göze gelebilmekte ve özellikle anne­sinin yüzüne dikkatle bakabilmektedir.
İşitme
Bebekler işitme duyusuna sahip olarak do­ğarlar ve seslerin yükseklik alçaklık düzeyini ayırdedebilirler. Yüksek bir ses bebeği yerin­den sıçratabilir; oysa yumuşak bir ses bebeği gülümsetebilir ya da gülümser duruma getirir. Bir aylık olduğunda, anne ve babasının sesleri­ni birbirinden ayırabilmektedir.
Konuşma
Yeni doğmuş bir bebeğin lisanı ağlamaktır.
Bir aylık oluncaya kadar bebek lisan repertu­arına yumuşak, gırtlaksı bazı sesler katmış olur.
Beslenme
Yeni doğmuş bebek düzensiz aralarla acı­kır. Bebeğin özellikle doğumdan sonraki birkaç gün beslenmeye karşı kayıtsız davranması az rastlanan bir durum değildir. İlk haftanın so­nunda çoğu bebekler her 2 ila 5 saat arası bes­lenmek ister.
Beslenme bir aylık iken henüz bir dereceye kadar düzenli hale gelmemiştir. Çünkü anne sütü mamadan daha çabuk sindirilir ve bir be­bek gün boyunca her üç saatte ve geceleyin iki defa emzirilmek isteyebilir. Mama verilen bebekler daha geç acıkırlar. Zamanla, bir aylık olana kadar geçen sürenin bitimine yakın bes­lenme sayısı 24 saatte yedi veya sekiz defadan beş ya da altı defaya düşer.
Beslenmenin süresi de düzensizdir. Anne sütüyle beslenen bir bebek bir gün her meme­de 40 dakika emzirilmek isteyebildiği gibi, bir başka gün her memede 10 dakikadan daha fazla kalmayabilir.
İki haftalık olmaya yaklaşırken yeni doğ­muş bir bebek her gün yaklaşık 500 gr. süt içer. Bir aylık olduğunda bu miktar günde 750 grama çıkar.
Barsak Hareketleri
Bebek altını ilk defa genellikle doğumdan 24 saat sonra kirletir. Mekonyum adı verilen bu ilk dışkı, barsak salgılan ve amniyon sıvısın­dan oluşmuştur ve koyu yeşil renktedir. Bebek sütle emzirilmeye başladıktan sonra, genellikle bebek üç dört günlükken, mekonyum dışkısı­nın yerine, ara ya da geçiş dışkılaması başlar. Bu dışkılar genellikle yeşilimsi kahverengi renktedir ve süt pıhtısı ihtiva eder. Bu ara dış­kısı da çıkarıldıktan sonraki bebek dışkısı daha büyük bebeklerin dışkısına benzer.
İlk haftanın sonunda, çoğu bebekler günde üç ya da beş kez altlarını kirletirler. Ancak, özellikle sütle beslenen bebekler için bir gün­de bu miktardan daha fazla altını kirletme de anormal sayılmaz. Bununla beraber, eğer be­beğiniz bir gün boyunca altını kirletmezse de endişelenmeyin. Bu, bebeğinizin kabız olduğu anlamına gelmez.
Anne sütüyle beslenen bebeğin dışkısı, ko­kusuz ve lapa şeklinde ve koyu bir çorba kıva-mındadır. Yeni anne ve baba başlangıçta bunu ishalle karıştırırlar. Fakat değildir. Mamayla beslenen bebeğin dışkısı daha dışkımsı kokar ve genellikle daha katıdır.
Bir ayın sonuna doğru bebekler, genellikle emzirme sonrası olmak üzere, günde üç veya
dört kez altlarını kirletirler. Bununla beraber, özellikle anne sütüyle beslenen bebekler, ba-zan 1 ila 3 gün boyunca hiç altını kirletmeyebi­lir. Bu normaldir ve endişelenecek bir şey yok­tur.
Uyku
Yeni doğmuş bir bebek doğumdan hemen sonra çoğunlukla uyanık durumdadır. Bir ya da iki saat süren bu uyanıklık durumundan sonra bebek derin bir uykuya dalar. Takibeden bir­kaç gün boyunca yeni doğan bebekler günün herhangi bir zamanında toplam 14 ila 18 saat arası uyurlar ve her 4 saatte toplam 30 dakika kadar uyanık kalırlar.
Bir aylık bir bebek zamanının çoğunu, gü­nün yaklaşık en az 14 saatini uykuda geçirir. Anne ve babalar, genellikle ilk ayın sonuna doğru yaklaştıkça bebeğin günde yedi sekiz kez olan uyku halinin günde üç dört kez kısa kestirmeler ve geceleri 5 ila 6 saatlik uzun bir uyku haline geldiğini gözlemlerler. Bununla be-raberf uyku düzeni çok farklı değişkenlikler göstermektedir.
Yeni doğmuş bebeğinizin, günde ne kadar çok ya da az uyuduğuna bakılmaksızın, uyku­su çok hafiftir. Bu yüzden, bebeğiniz uyurken bile, uykusunda tamamen uyanmaksızın yüzü­nü ekşitebilir, ağlayabilir, sıçrayabilir ve hare­ket edebilir.
Ağlama
Ağlama, bir bebeğin ilk iletişim kurma ara­cıdır. Her ne kadar daha tam olarak anlamlı bir mesaj içermiyorsa da yine de başkalarının ko­şup gelmesini hemen her zaman sağlayabil­mektedir. Yeni doğan bebeklerin ağlama mik­tarı, gelişmelerinin tüm*diğer yönlerinde oldu­ğu gibi, değişkenlik gösterir. Bazı bebekler yal­nızca acıkınca ya da altlarını ıslattıkları zaman ağlarken, bazıları ise daha sıklıkla ağlarlar.
Yeni doğmuş bebeğiniz bir gün gün boyun­ca, örneğin emzirmeden önce, uykuya dalar­ken ya da dışkılarken birçok defa ağlayabilir. Başka bir gün, bu ağlamalar daha az gerçekle­şebilir.
[More]
Yeni Doğan Bebeklerde Uygulanması Gereken Kontroller
Bebeğin doğumundan sonraki ilk hafta içinde teşhik edimek ko­şuluyla çeşitli maddelerin metabo­lizmadaki nadir fakat ciddi oranda­ki eksikliklerinin yeterli düzeyde tedavi edilebilmesi mümkündür. Bununla beraber, eğer tedavi edil­meden bırakılırsa bu bozukluklar, zihinsel ağırlık, bodurluğa yol açan yavaş fiziksel gelişme ve katarakt gibi çeşitli harabiyet problemlerine neden olabilmektedir.
Çoğu devetlerde yeni doğmuş bebeklerin bu noksanlıklara karşı uygun olan şekilde tedavi edilmesi ve normal bir yaşam şansını yaka­layabilmesi için çeşitli testlere tabi tutulması zorunlu hale getirilmiştir.
Bebeğinizin doktoru ya da has­tanede bebeğinizi dünyaya getiren hemşireler sizin bebeğiniz için han­gi bozukluklarda hangi testin uy­gulanması gerektiği konusunda sizi aydınlatacaktır. Aşağıda yeni doğ­muş bebeğinizde uygulanabilecek üç metabolik test hakkında açıkla­malar verilmiştir.
Phenylketonuria
Phenylketonuria (PKU, ya da fe-nilketonuri), doğuştan gelen bir en­zim eksikliğidir; normal metaboliz­mayı altüst eder ve beyinde hara-biyete neden olur. Bu kalıtımsal eksikliğe beyaz ırktan olan bebek­lerde nadir rastlanmakta, siyah ırk­tan olan bebeklerde ise çok daha az oranda rastlanmaktadır.
PKU ile doğan bebekler doğum esnasında normaldirler. Bu bebek­ler çoğunlukla kardeşlerinden daha sarışındırlar ve açıkt renk bir cilt rengine ve mavi gözlere sahiptirler.
Teşhis edilmeyen ya da tedavi edilmeden gönderilen bebekler ti­pik şekilde zihinsel bozulma gelişti­rirler. Genellikle PKU'lu bir bebek doğum esnasında normal bir IQ dü­zeyine zeka) sahipken, ilk yaş gü­nüne eriştiğinde bu zeka oranı 50
1Q oranında eksilir. Bu çocuklarda zeka geriliği o kadar ciddidir ki, bu tip çocukların bir kurumda bakıl­ması çoğunlukla bir zorunluluk ha­line gelir.
Bugün birçok devlet bu tür bir sonuçla karşılaşmamak için tüm bebeklerin PKU testinden geçiril­mesini zorunlu kılmıştır. Test çok basittir ve bebeğin yalnızca birkaç damla kanına gereksinim vardır. Her ne kadar PKU, bebek doğduk­tan 4 saat sonra gibi erken bir dö­nemde aranabilirse de, testin doğ­ruluğu bebeğin bir şeyler yemiş ve yeterli miktarda protein almasına bağlı olduğundan, çoğunlukla do­ğumdan üç gün sonra yapılır. Özel­likle anne sütüyle beslenen bebek­ler anne sütü gelene kadar, yani doğumdan üç ya da dört gün son­rasına kadar genellikle fazla prote­in alamazlar. Bu yüzden, eğer be­beğinizi anne sütüyle besliyorsanız, bebeği, hastaneden ayrıldıktan bir­kaç gün sonra kısa bir test için tek­rar hastaneye götürmeniz gerek­mektedir.
Bebeğinizde PKU enzimine rast­lanması halinde size özel bir diyet tavsiye edilecektir. Eğer normal ol­mayan bu durum zamanında tes­pit edilmiş ve düzeltilmiş ise, bebe­ğiniz normal olacaktır.
Galactosemia
(Galaktosemi)
Bu da, galaktozun glikoza çevri­lememesi dolayısıyla ortaya çıkan bir metobalizma bozukluğudur. Her 40.000 ya da 50.000 çocuktan birinde meydana gelen kalıtımsal bir bozukluktur. Çok ciddi bir has­talıktır ve tedavi edilmediği takdir­de, normal doğmuş diğer bebek­lerde rastlanmayan beyin hasarları ve katarakt oluşturabilir, karaciğer problemlerine neden olabilir.
Düzenli gelişme göstermeyen ya da spazm, uyuşukluk, sürekli sarılık, beslenme güçlükleri gibi bulgular veya kanında şeker azlığı kaydedilen yeni doğmuş bebekler, galaktosemi mevcut olup olmadı­ğını belirlemek için kan yada üre testine tabi tutulmalıdırlar.
Tedavi, galaktoz İçermeyen bir diyetten ibarettir. Teşhis erken ya­pıldığı sürece bebeğin normal bir yaşama ulaşabilme şansı yüksek­tir.
Hipotirodizm
Bu hastalık, tiroid hormonu sal­gısının eksikliği dolayısıyla ortaya çıkan bir rahatsızlıktır.
Hipotirodizm kızlarda erkek ço­cuklara nazaran iki misli daha fazla rastlanmaktadır. 50 milyon bebe­ğin neonatal (doğum sonrası ilk 30 günlük) dönemlerini kapsayan ve tüm dünya çapında yapılan testler neticesinde, bu hastalığın her 4.000 çocuktan birinde meydana geldiği ortaya çıkarılmıştır. Bu denli yakın gözlemler yapılmadan önce bu hastalık çok az başlangıç belirtisine rastlandığı için çoğunlukla tanımla-namıyordu.
Hastalığın belirtileri, yaklaşık, kabız ve yavaş fiziksel gelişme şeklinde ortaya çıkar. Hastalıklı be­bekler normal bebeklere nazaran daha çok uyurlar ve çok az ağlar­lar. Belirtiler ilk birkaç aydan sonra daha belirgin hal almaya başlar.
Belirtilerin başlangıçta yok zan-nedilebilmesi ya da az olması, da­ha sonra da yavaş bir şekilde sey­retmesi nedeniyle, doğuştan gelen hipertiroidizmi bertaraf edebilmek için tüm bebekler dikkatle gözlem-lenmelidir.
.Eğer tedavi edilmeden bırakılır­sa, bu hastalığa sahip olan çocuklar genellikle zihinsel gerilik gösterirler ve kısa boylu olurlar. Tiroid hormo­nu ile tedavi, büyüme problemleri­ni ortadan kaldırmak için yeterlidir.
Uzmanlar, doğum esnasında yoğun bir gözlemin bu çocukların normal yaşam şansını yakalayabil­mesi için çok önemli olduğu konu­sunda hemfikirdirler. Çalışmalar, yaşamlarının beşinci ayına kadar tedavi edilmeye başlanan çocukla­rın IQ düzeylerinin ilk aşamada normal geliştiğini göstermektedir. Daha sonraki okul performansını belirlemek için başka incelemeler gerekmektedir.
[More]