AKSIRIK
Bulunması Gereken Şifalı Bitkiler:
Boru çiçeği, Maydanoz, Karabiber, Nane, Tütün yaprağı, Öd ağacı, Limon
Hazırlanış Şekli:
* Kıyılmış maydanoz, boru çiçeği ve karabiberle bir­likte tuzlu suda on dakika süreyle kaynatılır. Süzülerek elde edilen sıvıya, dövülmüş nane tozu ilave edildikten sonra bir kaba doldurularak dinlendirilir, rahatsızlık esnasında, dinlendirilen sıvıdan bir miktar buruna çekilir.
* Tütün yaprakları kıyıldıktan sonra limonlu suda yirmi dakika süreyle kaynatılır. Süzülerek elde edilen sıvı bir kaba boşaltılarak dinlendirilir. Rahatsızlık esnasında, dinlendirilen sıvıdan bir miktar buruna çekilir.
* Öd ağacının tohumları, tuzlu suda on beş dakika süreyle kaynatılır. Süzülerek elde edilen sıvı bir kaba boşaltılarak dinlendirilir. Rahatsızlık esnasında, din­lendirilen sıvıdan bir miktar buruna çekilir.
[More]
AKREP SOKMASI
Bulunması Gereken Şifalı Bitkiler:
Çoban dayağı, Eşek turpu, Hind kokası, Hind kokası,sarımsak, Sirke
Hazırlanış Şekli:
* Çoban dayağı otu, eşek turpunun yapraklan ile bir­likte tuzlu suda yirmi dakika süreyle kaynatılır. Sıkılarak elde edilen posa, merhem kıvamına gelinceye kadar dövülmüş sarmısak ilave edilerek yoğrulur. Hazırlanan merhemden, pansumandan sonra yaraya sürülerek ban­daj lanır.
* Kurutulmuş hind kokası sert bir zeminde dövülerek ezilir. Elenerek elde edilen toz, yara kanatıldıktan sonra yaranın üzerine ekilerek bandajlanır.
* Dövülmüş sarmısaklar on dakika süreyle sirkeli suda kaynatılarak pişirilir. Ezilerek elde edilen posa temiz bir beze yaydırılarak yara üzerine konur ve bandajlanır.
[More]

Yutulan Yabancı Cisimler ;

Bazen çocuklar madeni para, iğne, düğme,
meyve çekirdeği, çengelli iğne ve diğer ev nes­neleri gibi yiyecek dışında kalan bazı nesneleri yutabilirler. Bu türden yabancı cisimler genel­likle herhangi bir sorun çıkarmadan sindirim sistemlerinden geçerler, ancak bazıları yemek borusuna yerleşebilir. Yetişkinlerde, özellikle yemek borusu ile ilgili rahatsızlıkları veya çiğ­neme sorunları olan şahıslarda özofagus blokaj (yemek borusunda kümelenme) riski vardır.
Eğer yutulan bir nesne boğaza yerleşirse ve hava yolunu tıkarsa, bu hemen müdahale gerektiren acil bir tıbbi durumdur. Heimlich manevrası bu şekilde kaçan bir yiyecek parça­sını yerinden çıkarabilir (Heimlich Manevrası bölümüne bakınız). Eğer yiyecek dışında kalan herhangi bir nesneyi yutarsanız veya eğer kü­çük çocuğunuzun yutmada güçlük çektiğini görürseniz veya çocuk tükürük saçıyorsa ve özellikle eğer karın ağrısı veya kusma görülür­se doktorunuzu çağırın. Bu nesne karın girişini tıkıyor olabilir ve bunun içinde optik sistem bulunan içi boş bir tüple endoskopi yapılarak çıkarılması gerekebilir. Endeskop önce boğaza ve daha sonra özofagusa (yemek borusuna) sokulabilir. Bu yöntem nesnenin bulunması ve yemek borusundan çıkarılması için kullanılır (ayrıca Yemek Borusunda Yabancı Cisimler bö­lümüne bakınız).

[More]
Teneffüs Edilen (solunan) Yabancı Nesneler
Bazı nesneler kazayla teneffüs edildiğinde solunum borusuna (trakea) veya ciğerlere (bronşiya! pasajlar) kaçabilir. Eğer teneffüs edi­len bir nesne boğulmaya neden olursa, Heimlich manevrası ve acil tıbbi müdahale gereke­bilir (Boğulma, Soluma ile ilgili Acil Durumlar ve Canlandırma)
Ancak bazı durumlarda nefes borusu veya bronşiyel pasajlardan birine kaçan yabancı nesne nefes almayı engellemeyebilir. Ama so­lukla içeri çeken insanın sağlığı için bir tehlike oluşturur. Eğer siz veya çocuğunuz yabancı bir nesneyi teneffüs ederse, hekiminize danışınız.
Hekiminiz nesnenin varlığının ve yerinin belirlenmesi için bir röntgen çekilmesini iste­yebilir. Optik bir sistemi olan içi boş bir tüpün, solunum borusu veya bronştaki yabancı nes­neyi bulmak için ve çıkarmak için boğaz yo­luyla bronşiyal hava yollarına sokulduğu bir Bronkoskopi işlemi yapılabilir.
[More]
Çocuklar ve Düğme Gibi Piller
Düğme şeklindeki piller taşınabilir elektronik cihaz­larda (fotoğraf makineleri, cep tipi hesap makineleri, saatler, işitme cihazları ve diğer şeyler) gittikçe artan bir şekilde kullanılmaktadır.
Meraklı küçük bir çocuk için bu parlak nesneler ol­dukça dikkat çekicidir. Bun­lar ayrıca yutulduğu zaman en tehlikeli olanlarıdır.
Bu pillerde tehlikeli alka­li sıvılar bulunur; bazılarında ayrıca potansiyel olarak ya­şamı tehdit edecek miktar­larda cıva da bulunur.Eğer bunlar mideye veya barsaklara inerse,pilin içindeki sıvı
karın ağrısı ve hassasiyeti,
kabızlık, kusma ve ateş gibi bazı semptomları ortaya çı­karırlar. Eğer çocuğunuz düğme şeklinde bir pil yuta­cak olur ise, hemen çocuğu­nuzun doktorundan çocuğa bakmasını isteyiniz. Cerrahi müdahale gerekebilir. Önleme
Ebeveynler ve büyükan­ne ve büyükbabalar evlerini çocuklar için tehlikelerden arındırırken bu tehlikeyi de gözönüne almalıdırlar. Kulla­nılmayan pilleri çocukların ulaşamayacağı bir yere ko­yunuz. Bitmiş pilleri atarken yeni yürüyen çocuklar bile bunları kolayca patlatabileceğinden dolayı bunları çöp kutusuna atmayınız.
[More]
Burunda Yabancı Cisimler
Eğer buruna bir nesne kaçarsa, aşağıdaki işlemleri deneyin:
Acil Durum Tedavisi
1. Yabancı cisme ucu pamuklu bir tampon,
kibrit çöpü veya bir başka aletle sondaj yapmayın. Böylesi bir şey nesneyi burnun iç kısımlarına doğru itebileceğinden dolayı risklidir. Zorla nefesinizi içinize çekerek nes­neyi teneffüs etmeyin. Aslında burnunda yabana bir cisim bulunan şahsın, o nesne çıkaralana kadar ağızdan solunum yapması gereklidir.
2. Nesneyi serbest bırakmak için nazikçe burnunuzu sümkürmeyi deneyin. Ancak bur­nunuzu sert bir şekilde veya tekrar sümkürmekten kaçının.
3. Eğer nesne gözle açıkça görülebiliyorsa, kıvrılabilecek durumdaysa ve bir cımbızla ko­layca kavranabiliyorsa, nesneyi yavaşça çı­karın.
4. Eğer bu metodlar sonucunda başarıya ulaşamazsanız, acil tıbbi yardım isteyin.
[More]
Kulakta Yabancı Cisimler
Çocuklar genellikle kulaklarına birtakım nesneler sokarlar; bazen de kulağa kaza ile bö­cek veya havadan kaynaklanan nesne girebilir.
Acil Durum Tedavisi
Eğer kulağınıza herhangi bir nesne girerse, şu aşamaları takip ediniz:
1. Yabancı cismi kulağa herhangi bir pamuklu
çubuk, kibrit çöpü veya bir başka alet so­karak çıkarmaya çalışmayınız. Böyle bir şe­yi yapmak, nesneyi kulağın derinliklerine iterek ve orta kulağın nazik yapısına zarar vererek risk oluşturur.
2. Eğer nesne kolayca görülebiliyorsa, esnekse
(kıvrılabilecek şekildeyse) ve bir cımbızla kolayca yıkanabiüyorsa, bu nesneyi yavaş­ça çıkarın.
3. Yer çekimini uygulamaya çalışın: Başı etkilenen tarafa doğru eğin. Kurbanın başına vurmayın, ama nesneyi çıkarmaya çalış­mak için başı nazikçe yere doğru sallayın.
4. Eğer yabancı nesne bir böcek ise, o şahsın
başını, içinde böcek bulunan kulak yukarı doğru gelecek şekilde eğdirin. Kulağa sıvı vazelin, zeytinyağı veya bebekyagı döke­rek böceği dışarı doğru yüzdürmeye çalışın. BÜ yağ ılık olmalı ancak sıcak olmamalıdır. Yağı döktüğünüzde kulak kanalını düzelte­rek yağın kulağa girişini kolaylaştırabilirsi­niz: Kulak memesini nazikçe aşağı ve yuka­rı doğru çekiniz. Böcek boğulacak (nefes alamayacak) ve yağ banyosunda dışarı doğru atılacaktır (yüzecektir). Böcek dışında herhangi bir başka nesneyi çıkarmak için yağ kullanmayınız.
5. Eğer bu metodlarla bir sonuç elde edemezseniz ve eğer o şahıs kulakta ağrı hissedi­yorsa veya işitme azalıyorsa veya kulakta herhangi bir şeyin yerleşik olduğu hissi de­vam ediyorsa acil tıbbi yardım isteyiniz.
[More]
Gözde Yabancı Cisimler
Havadan kaynaklanan bir nesne olması du­rumunda göz genellikle kendi kendini temizle­yecektir. İstemeden yapılan bir göz kırpma ve göz yaşarması bu parçacığı dışarı akıtacaktır. Ancak bu doğal mekanizma yabancı cismi dı­şarı çıkaramazsa, göz acil ve uygun bir bakımla tedavi edilmelidir. Çünkü travma, enfeksiyon kimyasal veya zerrecikii parçacıklara (yoğun dumana) maruz kalınca görme fonksiyonu teh­likeye girebilir.
Acil Durum Tedavisi:
Bir Başkasının Gözünün Temizlenmesi
Bu acil durum aşamalarını takip ediniz. (Eğer nesnenin gözden çıkarıldığını düşünüyor­sanız ama kızarıklık ve ağrı devam ediyorsa aynı işlemler uygulanır.)
1. Gözü ovalamayın. Gözü muayene etmeden
önce ellerinizi yıkayın. Muayene edeceğiniz şahsı iyi aydınlatılmış bir yere oturtun.
2. Bakarak nesnenin yerini bulun: Nesne gözbebeğinde mi yerleşmiş? Alt göz kapağını yavaşça aşağı doğru çekerek ve o şahısa yukarıya doğru bakmasını söyleyerek gözü muayene edin.
Bu işlemi üst kapak için tersine bir şekilde uygulayın. Üst kapağı tutun ve şahıs aşağı doğru bakarken gözü muayene edin.
Eğer yabancı cisim o şahsın göz küresine yuvarlanmışsa, o şahsın gözünü (eğer var­sa) steril bir pedle veya temiz bir kumaşla kapayın. Nesneyi çıkarmaya çalışmayın.
Eğer nesne büyük ise ve gözün kapanma­sını zorlaştırıyorsa, kağıttan bir kapçıkla gö­zü kapatın ve bu kapçığı yüze ve alma bantlayın. Hemen acil tıbbi yardım isteyin
3. Eğer nesne gözde veya gözün yüzeyinde yü-
züyorsa, onu yıkayarak çıkarabilirsiniz veya elle çıkarabilirsiniz. Üst veya alt göz kapağı­nı açık olarak tuttuğunuz anda nesneyi çı­karmak için nemlendirilmiş bir pamuk par­çası veya temiz bir kumaş parçasını kulla­nınız. Eğer nesneyi kolayca çıkaramazsanız her iki gözü de yumuşak bir bezle kapayın ve acil tıbbi yardım isteyin.
4. Eğer nesneyi çıkarmayı başarabilirseniz, gözü oftalmik bir temizleyici solüsyonla veya temiz ve ılık bir suyla yıkayınız.
5. Eğer ağrı, görme sorunları veya kızarıklık devam ediyorsa acil tıbbi bakıma başvurun.
Kendi Gözünüzün Temizlenmesi
Kendi gözünüzü muayene ederken yukarı­da ana hatları verilen işlemlerin takip edilmesi çok zordur, çünkü istenmeden yapılan bir göz kırpma hareketi veya gözün yaşarması net bir şekilde görmeyi olanaksız hale getirebilir.
Eğer gözünüze yabancı bir cisim kaçtığında yanınızda size yardımcı olacak kimse yok ise, gözü temizce yıkamaya çalışın. Bir göz kabı ve­ya küçük bir meyve suyu bardağı kullanarak gözünüzü temiz suyla yıkayın. Bardağı, kenarı göz çukurunuzun alt kısmındaki kemiğe daya­nacak şekilde yerleştirin ve gözü açık tutarak suyu içine dökün. Eğer gözü temizleyemezse-niz, acil olarak tıbbi yardım isteyin.
[More]
Solunum ve Yoğun Bakım Birimleri
Prematüre olarak ya da ciddi bir enfeksiyon, solunum bozuklu­ğu veya büyük bir doğum eksikli­mi ile doğmuş olan bebekler, bir yeni doğum yoğun bakım birimin­de bakılmaya gereksinim duyabi­lirler.
Herhangi bir doğum merkezin­de, doğum problemleriyle dünya­ya gelen bebekler için yardımcı olacak hazırlıklar önceden yapılmalıdır. Yeni doğum yoğun bakım birimine sahip olmayan hastane ya da doğum merkezleri, böylesi bir vakayla karşılaşıldığın­da hasta bebeği bu tür bir birime transfer etmek için gerekli tüm düzenlemeleri önceden yapmak zorundadır.
Bazı hastanelerde çok ciddi vakalar dışındaki tüm vakaların üstesinden gelebilecek donanım ve personel vardır; genellikle belli bir bölgedeki belli hastaneler, çok ağır hasta bebeklerin sevkedilebileceği merkezler olarak belirlen­miştir. Yoğun bakım birimlerinin amacı, yaşamı tehdit eden prob­lemlere karşı anne ve babaların azami bakım ve gözetimi olmalıdır.
[More]
Gebelikte Tıbbi Sorunlar
Şekerli anne için, hastalıkla ilişkili riskler enfeksiyon, doğum sonrası kanama, kalp ve akciğer sorunları ve şeker hastası olmayan an­nelere göre 4 kat fazla preeklampsi.Normal olarak, bir kadının hamile kalabile­ceği bir yaşta ortaya çıkan şeker hastalığı insü­lin tedavisini gerektirir.
Bazen şeker hastası olmayan kadınlarda hamilelik sırasında gebelik şekeri denilen bir hastalık ortaya çıkar. Şeker hastalığının bu biçi­mi de dikkatli kontrolü gerektirir, ama insülin enjeksiyonunu gerektirmez, genellikle bebek doğduktan sonra geçer.
Şeker hastasıysanız, riskin yüksek olduğu gebeliklerde uzmanlaşmış bir doğum uzmanı­na başvurun. Daha önce 4 kilodan fazla gelen bir bebeğiniz olduysa, ölü doğum yaptıysanız, ailede şeker hastalığı varsa ya da idrarınızda şeker çıkarsa, doktorunuz şeker hastalığı için bir tahlil yapar.
Şeker hastası hamile kadın, kan şekerini denetim altında tutmak için katı bir diyet uy­gulamalıdır. Bu etkili olmazsa, insülin iğneleri gereklidir, şu anda mevcut kan testleri, diye­tin ve kan şekerinin ne kadar iyi kontrol edildi­ğinin belirlenmesine olanak sağlamaktadır. Şe­kerinizin sıkı bir denetimiyle, bebeğinizin he­men hemen normal boyutlarda doğması bü­yük bir olasılıktır. Bazen bebek çok büyük ol­duğu için ya da rahim ortamı bebek için zararlı hale geldiği için sezaryenle erken doğum ge­rekli olur.Yüksek tansiyon hamilelikte sık görülen ve potansiyel olarak tehlikeli bir sorundur. Yüksek tansiyonu olan annelerin bebekleri ge­nellikle daha küçüktürler ve daha küçük pla­sentaları vardır. Cenin ölümü oranı genel nüfu­sa göre daha yüksektir.
Bazı kadınlar doğal olarak yüksek tansiyon­ludur; bazılarında kan başmandaki bu ani yük­selişten hamilelik sorumludur.
Yüksek tansiyonunuz olduğu halde şika­yetiniz olmayabilir. Durum her doğum öncesi muayenesinin bir parçası olan rutin kan basın­cı kontrolü sırasında kolaylıkla teşhis edilir.
Tansiyonu çok yüksek olmayan kadınların genellikle hamilelikte büyük sorunları olmaz. Bazılarında, kan basıncı artmaya devam eder, sıvı vücutta birikmeye başlar ve idrarda prote­in bulunur. Buna preeklampsi denir ve genel­likle hamileliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkar. Ardından havale nöbetleri eklenir (ek­lampsi)Bu Çoğu kadın hamileliği önemli şikayetleri olmadan geçirir.
Ancak kadınların küçük bir bölümü için, bu 9 aylık deneyim sorunsuz değildir. Şeker ya da yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalığınız varsa, kendinizin ve bebeğin sağlığı için hami­leliğiniz boyunca özel dikkat gösterin. Hamile­lik sağlıklı bir kadını hastalığa karşı bağışık hale getirmez. Hamile olmadan önce sağlıklı olan bazı kadınlarda 9 ay içinde hastalık gelişmek­tedir.
Bu kısım, hamileliği güçleştiren en genel sorunları ele almaktadır.
Şeker hastalığı bir kadının hamile kalması­nı önlemez, ama 1922'de insülinin bulunmasın­dan önce şeker hastalarının çoğu doğuramayacak durumdaydı. Hamile kalanlar ya çocuğu aldırıyor ya da hamilelik sırasında ölüyorlardı. Daha sonraki yıllarda, sonuç şeker hastası ka­dınlar için o kadar kötü olmadığı halde, bebek­leri için durum yine de iyi değildi.
Bugün bir şeker hastasıysanız, değerinin dikkatle ölçülmesi ve insülin enjeksiyonlarının uygun bir şekilde ayarlanması yoluyla kan şe­keri konsantrasyonunuzun sıkı bir denetim al­tında tutulması koşuluyla, sağlıklı bir bebeğe sahip olma şansınız çok yüksek . Bu denetim olmazsa, fazla kan şekeri plasentaya gider ve ceninin kan şekeri miktarında bir artışa neden olur. Bu da, bir büyüme hormonu olan insülini üretmek üzere cenin pankreasını harekete ge­çirir. Şeker hastalığı kontrol altında olmayan annelerin bebekleri çok büyüktür ve bu, sancı­ları ve doğumu zorlaştıran tipik bir özelliktir. Daha fazla doğum kusurları olmaktadır ve şe­kere eğilimlidirler.
hayati bir tehlike demektir ve anne ile çocu­ğun ölümüyle sonuçlanabilir.
Bu nedenle yüksek tansiyonun denetlen­mesi önemlidir. Bu, sık sık muayene olmak, böbreklerinizin doğru çalışıp çalışmadığını be­lirlemek için kan ve idrar testleri yaptırmak ve bebeğinizin uygun gelişip gelişmediğini değer­lendirmek için tekrar tekrar ultrason çektirmek anlamına gelir.
Bazen yatak istirahati öğütlenir. Kan basın­cınız çok yüksekse, ilaç önerilebilir.Astım yetişkinlerin yüzde 3'ünü etkileyen kronik bir solunum hastalığıdır.
Hamilelik sırasında astımın seyrini öngör­mek zordur. Bazı kadınlarda hastalık hamilelik­le birlikte kötüleşir, bazılarında iyileşir, diğerle­rinde ise pek değişmez.
Astımınız varsa, hamilelik sırasında solu­num enfeksiyonlarına daha eğilimli olabilirsi­niz. Hamileliğin duygusal stresi nöbetlerinizi şiddetlendirebilir. Ancak, astımlı kadınların ço­ğu bebeklerini güvenli bir şekilde taşıyabil­mektedirler.
Astımı olan birçok kadın ilaca ihtiyaç du­yar. Astım ilaçlarının çoğu hamilelikte kullanım için güvenlidir. Ama, çok miktarda iyodür içe­ren ilaçlardan kaçının; uzun süre alındığında bu ilaçlar bebeğinizin tiroid bezinde sorunlara yol açabilir.Kalp rahatsızlıkları tüm hamile kadınların yüzde 1 kadarında ortaya çıkar. Potansiyel ola­rak ciddi bir komplikasyon olduğu halde, kalp rahatsızlığı olan kadınların birçoğu başarılı ha­milelikler geçirmekte ve sağlıklı bebeklere sa­hip olmaktadır.
Hamilelik kalbinizin ve diğer organlarınızın aşırı çalışmasına neden olur. Bu nedenle, daha önceden bir kalp rahatsızlığınız varsa, bu fazla yük kalp yetmezliğine neden olabilir. Özellikle kapakları içeren bir kalp sorununuz varsa hamile kalmadan önce hamileliğin risklerini mutlaka doktoru­nuzla görüşün.
Genel olarak, diğer açılardan sağlıklıysanız ve kalp yetmezliği belirtisi yoksa, muhtemelen başarılı bir hamilelik geçirecek ve sağlıklı bir bebeğe sahip olacaksınız.
Aşırı kilo alma, aşırı su tutulması ve ane­mi, kalp rahatsızlığı olan bir kadın için özellikle tehlikeli olabilir ve bu sorunlardan kaçınmak için mümkün olan her şey yapılmalıdır. Bazı durumlarda hamileliğin bir bölümünde yatak istirahati önerilebilir.
Nöbetler (epilepsi) , ilaçla denetlendiğinde genel olarak hamileliği etkilemezler. Ancak ha-
mileliğin başlarında ağır mide bulantısı ve kus­ma antikonvülsan ilaçlarınızı almanızı engelle­yebilir. Bu da, nöbet riskini arttırabilir.
Nöbetleri denetlemeye yönelik ilaçlar nadi­ren doğum kusurlarına yol açarlar ve erken doğum, düşük doğum kilosu ve bebek ölümü riskini arttırırlar. Bazı ilaçlar diğerlerinden daha kötüdür, bu nedenle nöbetli bir rahatsızlığınız varsa ve hamileliği düşünüyorsanız, bu tür ra­hatsızlıkların tedavisinde deneyimli bir doktora başvurun.
Cilt sorunları sıkıntı yaratmakla birlikte ge­nellikle hamilelik sırasında bir risk oluşturmaz­lar, şiddetli kaşıntı (pruritus) olduğunda genel­likle bütün vücutta olur. Pruritusun bir biçimi genellikle karnın çevresinde görülen ve sonra kalçalara, kaba etlere ve üst kollara yayılan küçük kırmızı lekeler olarak belirir.
Pruritus varsa kaşımaktan kaçının, çünkü enfeksiyona yol açabilir. Bölgeyi yumuşak bir sabunla yıkayın. Şikayetiniz fazlaysa doktoru­nuz kortizonlu bir merhem önerebilir (bkz. Ka­şıntı).
Pruritusun ilk hamilelikte ortaya çıkması daha büyük olasılıktır.
Hamilelik sırasında vücudunuzda sık sık renk değişiklikleri olur. Yüzünüzde ya da vü­cudunuzun başka yerlerinde kahverengimsi le­keler farkedebilirsiniz. Yüzdeki renk değişikliği, bazen hamilelik maskesi olarak adlandırılır.
Bu lekeler genellikle ama her zaman değil bebek doğduktan sonra kaybolur.
Risk Faktörleri ve Gebelik
Hiçbir zaman garantisi yoktur, ama hamile kadınların büyük çoğunluğu zamanında ya da yakın bir zamanda sağlıklı, normal bebekler doğururlar.
Ancak bazı faktörler düşük, ölü doğum, ra­him içi büyüme geriliği ve erken doğum gibi hamilelik komplikasyonları riskini arttırma eği­limindedir.
Bu faktörlerin bazıları yaş gibi büyük ölçü­de bizim denetimimizin dışındadır. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi diğer faktörler­den kaçınmalısınız.
Yaş özel bir dikkat gerektiriyor, çünkü gü­nümüzde birçok kadın hamileliği 30'lu, hatta 40'lı yaşlara erteliyor. Bu ne kadar güvenlidir? Yine, 35 yaşından büyük sağlıklı kadınların bü­yük çoğunluğu sorunsuz hamilelikler geçir­mektedir. Bu kadınların çoğu hamileliğini plan­ladığı için, genellikle motivasyonları çok yük­sektir ve kendilerine özellikle iyi bakarlar.
Ancak anne ve çocuk için risk artmaktadır.
[More]
Gebelikte Enfeksiyon Hastalıkları
temi kusurları gibi gelişimler vardır.
Gebeliğin daha sonraki dönemlerinde alın­dığında kızamıkçık doğum kusurlarına yolaç-maz, ama bebek ciddi hastalıklara yolaçabilen virüsle doğar. Bu bebeklerin çoğunda daha sonra şeker hastalığı ortaya çıkar.
Kızamıkçığa karşı en iyi savunma bağışıklanmadır. Kızamıkçık geçirmediyseniz, gebe kalmadan önce doktorunuza bağışıklanma ko­nusunda danışın.
Suçiçeği (varicella) gebe kadında ciddi bir hastalık olabilir. Zaman zaman bebek için de tehlikeli olabilir.
Hamilelik sırasında suçiçeği olursanız, virüs rahimdeyken ya da doğum sırasında gelişmek­te olan bebeğinizi de enfekte edebilir. Rahim­deki bebekte kabarcıklar çıkar. Doğuma kadar yeterli zaman varsa, kabarcıklar genellikle iyi­leşir ve bebek deri lekeleri olmadan doğar.
En büyük tehlike virüsün doğumdan he­men önce alınmasıdır. Bebek, virüse karşı anti­korlarınızı almadan önce doğarsa, hasta olabi­lir. Bebeğe hemen bağışıklık iğnesi yapılmaz­sa, bebek virüsün komplikasyonlarından ölebi­lir.
Toksoplazmozis, Toxoplasma gondii para-zitiyle temasa bağlı bir hastalıktır. Hastalık az pişmiş enfeksiyonlu et yenmesiyle ya da en­fekte olmuş kedi dışkısıyla temas yoluyla alınır ya da enfekte olmuş hamile bir kadından be­beğine geçebilir. Hamileyseniz, tahlil edilme­miş kedileri elinize almayın ve sepetlerini bo­şaltmayın.
Üreme çağındaki Amerikalı kadınların yüz­de 25 ilâ 45'i semptomlar görülmediği halde bu organizmayı taşımaktadır. Her 800 ilâ 1400 ge­belikte 1 ceninin toksoplazmozis taşıdığı tah­min edilmektedir. Toksoplazmozisin yolaçtığı şikayetler yorgunluk ve kas ağrısıdır. Kendinizi grip gibi hissedebilirsiniz. Bazı kadınlarda her­hangi bir şikayet görülmez. Gebeliğin başların­da bir toksoplazmozis testi yapılıp antikorları taşıdığınız saptanmadıysa hastalığın olduğu söylenemez. Annedeki enfeksiyon ilaçla tedavi edilebilir.
Enfeksiyonu gebeliğin başlarında alırsanız, düşük yapabilirsiniz.
Toksoplazmozisle doğan bebeklerin çoğu, enfekte olmanın belirtilerini hemen göster­mezler ama birçok doktor yine de tedavi öne­rir. Ayrıca, bebeklerin çoğu annenin enfeksiyo­nuna rağmen enfekte olmazlar. Enfekte olan­lardan çoğunda önemsiz şikayetler vardır. An­cak bir kaçında sonunda nörolojik sorunlar ve kısmi körlük ortaya çıkar. Bu bebeklerin küçük bir yüzdesi bu hastalıktan ölür.
Hamile bir kadında rahatsızlığa yolaçmaktan başka bir şey yapmaz gibi görünen bazı yaygın hastalıklar aslında, ceninin gelişimini et­kileyerek , onda ciddi sorunlara neden olabilir­ler.
Kızamıkçık (rubella) kaşıntılı bir kızartı ve ateşe neden olan bir virüsün yolaçtığı genel­likle hafif bir hastalıktır. Ancak virüs gebeliğin ilk 10 haftasında alınırsa, plasentayaya geçebi­lir ve cenini etkileyebilir. Erken gebelikte kıza­mıkçığa yakalanan kadınların doğurdukları be­beklerin yarısından fazlasında göz kataraktları, sağırlık, fıtık, kalp kusurları ve merkezi sinir sistemi hastalıkları görülür.Genital herpes, üreme organlarındaki ağrılı kabarcıklar olarak beliren, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Rahim boynunda ya da vajinanın üstünde, şikayete yolaçmayan kabarcıklar olabilir. Yenidoğanda, herpes, gözlerde ve mer­kezi sinir sisteminde ciddi hasara ya da ölüme yol açabilir.
Genital herpesin tedavisi yoktur, ilk atak­tan sonra bir ikincisi bir ay ya da yıllar sonra gerçekleşebilir. Bazı kadınlar virüsü taşırlar, ama herhangi bir şikayetleri olmaz.
Herpes olduğunuz saptanmışsa ya da virü­sün varlığından kuşkulanıyorsanız, doktorunu­za bunu söyleyin. Aktif lezyonların olup olma­dığını belirlemek için yapılabilen testler vardır.
Bebek için tehlikesinin genellikle, doğum kanalından aşağı inerken virüsü kapması oldu­ğu düşünülür. Bu nedenle, tahliller doğum yak­laştığında aktif herpesi gösteriyorsa, doktoru­nuz bebeği sezaryanla almak isteyecektir.
Hepatit B (mikobik sarılık) hepatit B virüsü­nün yol açtığı bir karaciğer enfeksiyonudur; AİDS virüsüne çok benzer bir şekilde bulaşır. Sizde bu virüs varsa, plasenta aracılığıyla ceni­ne geçebilir. Yeni doğmuş bebeğiniz sizinle te­mas yoluyla da enfekte olabilir.
Bu virüs karaciğer yetmezliğine neden ola­bilir. Erken doğum riski, hepatit B bulunan ka­dınlar arasında daha yüksektir.
Doktorunuz sizde hepatit B bulunduğun­dan kuşkulanıyorsa, virüse karşı varlığını teşhis etmek için kan tahlilleri yapar. Sizde hepatit B varsa, doğumdan sonra bebeği­nize virüse karşı antikorlar enjekte edilir.
Hepatit virüsü sütte de bulunabileceği için, hepatit B'nin bulunduğu bir anne bebeğini em-zirmemelidir.
B Grubu streptokoklar doğum sırasında bebeğe geçebilen bakterilerdir. Hamileliğin son üç ayında test edilen hamile kadınların yüzde 40 kadarı vajinasında bu bakterileri barındır­maktadır.
Birçok bebek bu bakterilerle doğmaktadır, ama yalnızca 1000'de 2 ya da 3'ünde enfeksi­yon olmaktadır.
B grubu streptokok enfeksiyonu olan bir bebekte genellikle doğumdan sonra 48 saat içinde şikayetler ortaya çıkar. Bunlar nefes al­ma sorunları ve şoku içerir. Bazen şikayetler ortaya çıktığında bebek bir haftalık olabilir, o zaman enfeksiyon genellikle menenjit olarak ortaya çıkar.
Frenginiz varsa, bazen farkedilmeden geçe­bileceği halde, üreme organlarınızda şankr de­nilen bir ya da daha fazla lezyon görebilirsiniz. Bunlar hastalığın alınmasından 10 ilâ 90 gün sonra ortaya çıkarlar.
6 hafta sonra bir kızarıklık farkedebilirsiniz.
İlk doğum Öncesi muayenenizde, frengi tahlilinden geçersiniz. Bu hastalık penisilinle kolayca tedavi edilebilir.
Doğumda, bebeğiniz test edilir. Bebekte frengi varsa, tedavi hemen başlatılır.
Belsoğukluğu da, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Antibiyotiklerle etkili bir şekilde te­davi edilebilir. Ancak, belsoğukluğunuz varsa ve doğum kanalına doğru inerse bebeğiniz de enfeksiyonu kapabilir.
Belsoğukluğu enfeksiyonu bebeğinizin göz­lerine zarar verebilir. Bu nedenle, tüm yenido-ğanlara doğumdan hemen sonra önleyici teda­vi uygulanır. Bu tedavi, bebeğin göz kapakları­nın altına antibiyotikli bir merhemin uygulan­masından ibarettir.
Bebeğin gözlerinde irin akıntısı olması belsoğukluğu olduğunun işareti olabilir. Bel­soğukluğunuz varsa, bebeğiniz penisilinle tedavi edilecektir
Cinsel yolla bulaşan başka bir hastalık olan klamidya enfeksiyonu yenidoğanda konjunk-tivite yol açabilir. Bu genellikle yaşamın ikinci haftasında ortaya çıkar. Antibiyotiklerle tedavi edildiğinde, uzun dönemli kötü etkileri olmaz.
Sitomegalovirüs,cenini en sık etkileyen virüstür; her yıl 2500 ilâ 7500 bebeğin bu virüs­le doğduğu tahmin edilmektedir. Yenidoğan döneminde ölüme ya da körlük, nöbet, anemi ve nörolojik bozukluklar gibi sayısız doğum kusuruna yol açabilir. Bazı kadınlar hamilelik sırasında virüsü rahimde ya da rahim boynun­da taşırlar, ama pek azı hastalığı bebeğine geçirir. Etkili tedavisi yoktur.
Papillom derideki siğiller olarak ortaya çıkar. Genellikle üreme organlarında görülen siğil tipine kondiiomata ya da zührevi siğiller denir. Bunlar, cinsel yolla geçerler, son derece bulaşıcı ve sıklıkla ağrılıdırlar, siğiller hamilelik sırasında daha hızlı gelişme eğilimindedirler. Genellikle, hamilelik sırasında tedavi etkili değildir. Nadiren, lokal bir ilacın uygulan­masının cenin için öldürücü olduğu ortaya çık­mıştır. Bazen siğiller, bebeğin doğum kanalın­dan geçişini engeleyerek, sezaryen ameliyatını gerekli kılacak kadar çok büyürler.
AİDS (edinilmiş bağışıklık yetersizliği send­romu) öldürücü bir hastalıktır. Hamile bir kadın enfekte olmuş bir erkekle cinsel birleşme, kan nakli ya da kirli iğnelerle ilaç enjeksiyonu (uyuşturucu bağımlılılarının sık sık yaptığı gibi) yoluyla enfekte olabilir ya da virüsü içeren meniyle suni dölleme sonucu kapabilir.
Bugüne kadar, AlDS'li olarak doğan bebek­lerin yüzde 70'inden fazlası damar içi uyuş­turucular kullanan anneler tarafından enfekte edilmiştir. Diğer bir büyük kısmı, eşleri damar içi uyuşturucu kullanıcıları olan annelerden doğmuştur ve birçoğu da partnerleri biseksüel olan kadınlardan doğmuştur.
Sizde AİDS varsa, hastalığı taşıdığınız bebeğe geçirebilirsiniz. AİDS'in tedavisi yoktur. Bu hastalıkla doğan bebekler genellikle birkaç yıldan fazla yaşamamaktadır. Bu nedenle, siz­de AİDS virüsü varsa, hamile kalmayın.
[More]
Rahimiçi Büyümesinin Sebepleri
Gebelik yaşına göre aşırı küçük doğan bir bebekte genellikle yüzde 10'un altında büyüme geriliği olduğu kabul edilir.
Rahim içi büyüme geriliği, cenin plasenta aracılığıyla anneden yeterli besin alamadığı za­man ortaya çıkar. Büyüme geriliğiyle doğan bir bebek, normal boyutlarda bir yenidoğanın sa­hip olduğu miktarda vücut yağına sahip değil­dir. Bu nedenle, bebek normal vücut ısısını ve kan şekeri düzeyini korumakta güçlük çeker. Ayrıca, büyüme geriliği olan birçok bebek, en azından erken çocukluk boyunca yavaş büyür. Ayrıca zeka geriliği de görülebilir.
Birçok durum ve yaşam tarzı özelliği rahim içi büyüme geriliğine yol açabilir. Sigara içen, uyuşturucu kullanan ya da çok miktarda alkol alan bir kadının küçük bir bebeği olması daha büyük olasılıktır. Kötü beslenen ya da yeterli kilo almayan bir anne de, küçük bir bebek do­ğurma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bazı kronik hastalıklar da risk altında olmanıza yol açabilir.
Hamilelikle ilgili durumlar büyüme geriliği­ne neden olabilir. Bu durumlar arasında pla­senta ve kordon anormallikleri, cenin enfeksi­yonları ya da kusurlu gelişim ve birden fazla ceninin olması bulunur.
Doktorunuz rahim içi büyüme geriliğinden kuşkulanıyorsa, muhtemelen bir ultrason çek­tirmenizi isteyecektir.
Sigara içtiğiniz, alkol aldığınız, uyuşturucu kullandığınız ya da iyi yemediğiniz için cenin uygun bir hızla büyümediği zaman, bazen da­ha sağlıklı bir yaşam tarzına geçiş yararlı olabi­lir.
Ancak sık sık doğumun suni olarak başlatıl­ması ya da bir sezaryen ameliyatının yapılması gerekli otur. Bebeğin zamanının dolmasına da­ha çok varsa, böyle erken bir doğumun riski, bebeği rahimde bırakıp kötü beslenmeye de­vam etmesine izin vermenin riskinden daha azdır.
[More]
Hamilelik Sırasında Kanama
Hamilelik sırasında vajinadan gelen kana­ma, yanlış bir şeyler olduğunun göstergesidir. Hemen doktorunuzu arayın.
Hamileliğin ilk 20 haftasında, kanama ge­nellikle düşükle ilişkilendirilir. Düşük sırasında­ki kanama hafif ya da ağır olabilir. Hiçbir uyarı olmayabilir ya da önce kahverengimsi bir akın­tı farkedebilirsiniz.
Hamileliğin ilk günlerinde, yumurta rahmin içine tutunurken, bazı lekeler görebilirsiniz. Ay­rıca tüm hamile kadınların yaklaşık 20'sinde, ilk günlerinde düşükle sonuçlanmayan kana­malar olmaktadır. Bu nedenle, tehlikeli olma­yabilir de, ama mutlaka doktorunuza danışın.
Hamileliğin 20. haftasından sonraki kana­malara doğum öncesi kanama denir. Bu, erken gebelik kanamasından daha az yaygındır ve kadınların yüzde 2'sinden daha azında görülür. Doğum öncesi kanaması, plasenta previa , dış gebelik, düşük ya da erken doğum dahil ol­mak üzere birçok nedeni vardır.
Birçok durumda, kanama hafiftir. Ancak, ciddi bir kanama sizin ve bebeğinizin hayâtını tehlikeye sokabilir.
Gebeliğin ilk aylarından sonra kanama baş­larsa, derhal doktorunuzu görün. Hastaneye yatırılmanız ve kanamanın nedeninin belirlen­mesi için ultrason gibi testlerden geçmeniz ge­rekebilir. Kanama ağırsa, kan nakli gerekli ola­bilir. En kötü durumda, doğum suni olarak baş latılır ya da bir sezeryan ameliyatı yapılır.
[More]
Gebelik Döneminde(Hamilelikte) Genel Rahatsızlıklar
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorun­lar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı ol­madan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulan­tısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yak­laşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı ta­nımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bu­lantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde ol­duğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bu­lantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorum­lusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bu­lantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren teh­likeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısı­nın mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundurur­lar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulan­dırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Nor­mal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada et­kilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok va­him değilse mide bulantısı için ilaç vermek is­tememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir ka­dının su kaybetmesine yol açacak kadar Kabızlık hamilelikte yaygın bir sorundur. Genelde kabızlık çekiyorsanız, hamilelikte so­runun ağırlaştığını farkedebilirsiniz. Bunun ne­deni muhtemelen, barsak kasılmalarının ve ge­nişleyen rahmin yolaçtığı basınç nedeniyle barsağın içindekileri çıkarma kabiliyetinin azal­masıdır.
Sorunu hafifletmek için yapabileceğiniz şeyler vardır. Bol bol sıvı için, her gün egzersiz yapın ve diyetinizin çeşitli meyva {özellikle ku­ru erik çok yararlıdır), sebze ve az işlenmiş buğday ve kepek gibi tahılları içermesine dik­kat edin. Psyllium (reçetesiz satılmaktadır) içe­ren hacim oluşturucular yararlı olabilir.
Doktorunuza danışmadan müshil almayın.
Göğsünüzün ortasında yanma hissi ve ba­zen ağzınızda kötü tada neden olan mide yan­ması, mide asidinin yemek borusunun alt kıs­mına doğru yükselmesinin sonucudur.
Mideyi yemek borusundan ayıran kas gev­şeyip, mide sularının yukarı giderek yemek borusunu tahriş etmelerine olanak sağladığı zaman, bu sorun hamile kadınların hemen he­men yarısında ortaya çıkmaktadır. Hamilelik ilerledikçe kötüleşir, çünkü midenin yeri ge­nişleyen rahmin baskısıyla değişir, bu da için-dekilerinin boşaltılmasını geciktirir.
Mide yanması sözkonusuysa, sık sık ve az miktarlarda yemek yiyin, bu, fazla asiti almak üzere gıdaların midenizde kalmasını sağlar. Yavaş yavaş yiyin ve yağlı gıdalardan kaçının. Normal veya kafeinsiz kahve mide yanmasını şiddetlendirebilir. Mide yanması düz yattığınız­da genellikle kötüleştiği için, doktorunuz yata­ğınızın başı 10-15 cm yüksek olacak şekilde uyumanızı öğütleyebilir. Ayrıca yatmadan ön­ceki 2 ya da 3 saat yemek yemekten kaçının.
Bu uygulamalar yararlı olmazsa, doktoru­nuza başvurun; size bir antasit önerebilir.
Sırt ağrısı hamilelikte sık görülür.
Sırt ağrısı genellikle yorgun olduğunuzda, çok eğilip kalktığınızda ya da çok fazla yürüdü­ğünüzde olur.
Hamileyken, bağlarınız daha esnektir, ki bu bebeğinizin doğumu sırasında pelvisin genişle­mesini sağlar. Olumsuz etkisi ise eklemlerinizin gerilme ve zedelenmeye.^aha açık olmasıdır. Hamilelik sırasında, denge merkeziniz değiştiği için, duruşunuz da değişir, ve zaten zedelen­meye açık olan belkemiğinize daha fazla yük biner.
Ağrı genellikle sırtın alt kısmındadır. Bazı kadınlarda siyatik (bacaklara yayılan ağrı) orta­ya çıkar. Genişleyen rahmin karın bağlarını ger­mesi nedeniyle, kadınların çoğunda karın ağrısı da olur; yuvarlak bağ ağrısı denilen bu rahat-
sızlık ikinci üç ayda genellikle daha ağırdır.
Tavsiye edilenden daha fazla kilo almama­ya çalışın, çünkü ağırlık sırtınızdaki yükü artırır. Sırt ağrısı, yük mümkün olduğu kadar azaltıla­rak rahatlatılabilir. Bazen bir gebelik kuşağı ya­rarlı olabilir. Doktorunuz ağrıyı azaltmak için egzersizler de önerebilir. Ağrı çoksa, doktoru­nuz önemli bir sorun olup olmadığını anlamak için ortopedik bir muayene önerebilir.
Varisler hamilelik ilerledikçe genellikle kö­tüleşir ve uzun süreler ayakta kalan kadınlarda ve daha yaşlı annelerde daha da belirginleşir. Kalıtım da variste rol oynar.
Tüm hamile kadınların yüzde 20'sinde varis vardır. Rahatsızlık daha önce ortaya çıkma eği­limindedir ve her hamilelikte daha belirgin ha­le gelir.
Hamile olduğunuzda, kan damarlarınız, be­beğinizin ihtiyaçlarını karşılamak için dana yüksek kan hacmini alabilir olmalıdır. Rahminiz genişler ve bacak toplardamarlarından pelvise kan akışı azalır. Bu bileşim, bacaklarınızdaki toplardamarların şişmesine ve rahatsızlık, hat­ta acı vermelerine neden olur.
Varisiniz varsa, ayaklarınızı elden geldiği kadar dinlendirin (ve yukarı kaldırın). Bacakları­nızın ya da belinizin çevresini sıkan giysiler giy­meyin. Varis çorabı ağrıyı ve şişmeyi rahatlata­bilir. Birçok doktor, sabah ilk iş olarak varis ço­rabınızı giymenizi ve yatağa gidene kadar çı­karmamanızı önerir.
Varisli damarları tedavi etmeye yönelik cerrahi müdahale hamilelik sırasında genellikle önerilmez. Sorun pek seyrek olarak bunu ge­rekli kılacak kadar ciddidir.
Hemoroidler.(basur) anüs girişindeki top­lardamarlar basınç nedeniyle genişledikleri za­man ortaya çıkar. Büyük abdestinizi yaparken zorlandığınız zaman, toplardamarlar anüsten çıkıntı yapabilir ve ağrı ve kaşıntıya yol açabi­lirler. Genel olarak, hamilelik sırasında kötüle-şirler ve sık sık kabızlıkla birlikte ortaya çıkar­lar.
Önleme en iyi tedavi yoludur. Kabız olmak­tan ve tuvalette zorlanmaktan kaçının.Bir barsak hareketi sırasında ağrı duyarsa­nız ve rektumunuzun yakınında şişkin bir kütle hissederseniz, muhtemelen hemoroidiniz var­dır. Rahatsızlığı azaltmak için, sık sık sıcak ban­yo yapın. Hemoroidli bölgeye soğuk bir tam­pon uygulamak da yararlı olabilir.
Hamileliğin son aylarında uyku sorunları da ortaya çıkabilir. Sık sık idrara çıkma ihtiyacı da uyku sorununa katkıda bulunur; bebeğini­zin hareketleri de sizi uykusuz bırakabilir. Bazı kadınlar ise yalnızca uykularının kaçtığını dü­şünmektedirler.
Gecenin yarısında kendinizi tavana bakar­ken bulursanız ne yapmalısınız?
Sizi uyanık tutabilen kafein içeren kahve, çay ya da koladan kaçının. Yatmadan hemen önce aşırı yemekten kaçının.
Bazı doktorlar yorulmanız ve uyuyabilme-niz için biraz daha fazla egzersizi önermekte­dirler. Bazı hamile kadınlarda sıcak bir banyo yararlı olabilir. Hiçbir şey yararlı olmazsa, kal­kın, bir kitap okuyun ya da evişleri yapın. Daha geç uyumayı deneyin.
Uykusuzluk ağırlaşırsa, doktorunuza başvu­run. Bu durumda bazı doktorlar uyku hapları önermektedirler. Ancak, doktorunuz önerme-dikçe herhangi bir ilaç almayın.
Hemoglobininiz kanda oksijen taşıyan bir protein yeterli bir miktarın altına düşünce ane­mi (kansızlık) ortaya çıkar. Hamilelik sırasında hemoglobin miktarında küçük bir düşüş nor­maldir.
Genellikle, hamilelikteki anemi bir demir ya da folik asit yetersizliğine bağlıdır.
Hafif aneminiz varsa, hiçbir semptom gö­rülmeyebilir ve durum tesadüfen rutin bir kan testinde teşhis edilebilir. Daha ciddi anemide, semptomlar arasında yorgunluk, soluksuziuk, bayılma, çarpıntı ve solgunluk bulunur.
Bu kısımda tartışılan diğer sorunların ter­sine anemi hem anne hem de çocuk için riskli olabilir. Kanama olduğu zaman, anemiîi anne, yeterli hemoglobini olan anneye göre kan kay­bıyla daha zor başeder.
Çoğu doktor anemiyi önlemek için demir ve folik asit ilaveleri önermektedir. Karaciğer, yumurta, kuru meyva, işlenmemiş tahıl ve sığır etinde bulunan demir açısından zengin bir diyetle aneminin önlenmesine katkıda bulunabilirsiniz. Yeşil sebzeler iyi bir folik asit kaynağıdırlar.
Anemi olursanız, doktorunuz, hangi tip aneminin sözkonusu olduğunu belirler ve uy­gun tedaviyi uygular. Genellikle, bu tedavi demir ve folik asit ilavelerini içerir. (Ayrıca bkz. Anemiler)
Vücut dokularında biriken sıvı nedeniyle, hamilelik sırasında ödem (şişme) görülür.
Hamilelik sırasında aldığınız kilonun yak­laşık dörtte biri, alt bacaklar, ayaklar ve eller dahil olmak üzere vücudun çeşitli kısımlarında toplanma eğiliminde olan sıvıdan oluşur.
Uzun süre ayakta kaldıktan sonra bacak­larınızda ayak bileklerinizde ve ayaklarınızda şişme farkedebilirsiniz. Sorun genellikle günün sonunda ve sıcak havada daha da artar, çoğu
kadında bir gecelik dinlenmeden sonra bacak­lar ve ayaklar normal boyutlarına ulaşırlar.
Parmaklar da çok sık şişen yerlerden biridir. Sabah kalktığınızda parmaklarınız bir düğme ilikleyemeyecek kadar sertleşmiş ya da şişmiş olabilir. Soğuk su kompresi şişkin­liğin azaltılmasına yardımcı olur.
Bazı kadınlar yüzlerinin şiştiğini far-kedebilirler. Yüzünüz, özellikle gözlerinizin çev­resi, çok fazla şişerse, bu ciddi bir tıbbi sorun olan tokseminin bir belirtisi olabilir . Hemen doktorunuzu arayın.
Diüretikleri ancak doktorunuzun talimatıyla kullanın. Genellikle düşük tuzlu bir diyet yararlı olacaktır. Öğleden sonra uzanmak ve bacak­larınızı kaldırmak, bacaklarınızdaki şişmeyi azaltabilir.
[More]
Hamilelikte Nasıl Yolculuk Yapılmalıdır.?
karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
Gebelikte Genel Rahatsızlıklar
Birçok kadının hamileliği ciddi tıbbi sorun­lar ya da hayati tehlikeler ortaya çıkmadan geçtiği halde, pek az kişi hiçbir rahatsızlığı ol­madan hamileliğini geçirmektedir. Mide bulan­tısı gibi sorunlar gebeliğin ilk haftalarında daha sık görülür ve genellikle üçüncü ayın sonunda ortadan kalkar. Kanama gibi diğer rahatsızlıklar hamileliğiniz ilerledikçe kötüleşebilir.
Sabah bulantısı, tüm hamile kadınların yak­laşık yarısının gebeliğin ilk 12 haftası boyunca yaşadıkları mide bulantısı ya da kusmayı ta­nımlamak için kullanılan terimdir. Sabah bu­lantısı sabahları daha kötü olma eğiliminde ol­duğu halde, bazı kadınlar gün boyu mide bu­lantısından şikayet etmektedirler.
Bazı kadınlarda neden mide bulantısı ve kusma olduğu anlaşılamamıştır. Bunun sorum­lusu hormona! değişiklikler olabilir. Sabah bu­lantısı kuşkusuz hoş değildir, ama nadiren teh­likeli olur.
Sabah bulantınız varsa, hiç bir şey yüzde yüz etkili olmadığı halde, mide bulantısı ve kusmayı asgariye indirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler vardır. Birçok kadın mide bulantısı­nın mideleri boşken daha şiddetli olduğunu farkeder. Bu nedenle, gün boyunca birçok kez az miktarda yemek yemeye çalışırlar. Bazıları yataklarının baş ucunda krakerler bulundurur­lar ve sabah kalkmadan önce birkaç kraker atıştırmanın iyi geldiğini söylerler.
Bazı gıdaların kokusunun midenizi bulan­dırdığını farkedebilirsiniz. Böyle bir durumda, o gıdadan kaçının. Mide bulantısı hissediyorsanız, hafif bir diyeti benimseyin, baharatlı, yağlı ve kızartılmış yemeklerden kaçının.
Özellikle kusuyorsanız bol bol sıvı için. Nor­mal su midenizi rahatsız ediyorsa, meyva suyu ya da gazozları deneyin.
Bazı ilaçlar sorunu ortadan kaldırmada et­kilidirler. Ancak birçok doktor, sorun çok va­him değilse mide bulantısı için ilaç vermek is­tememektedir.
Ancak zaman zaman kusma, hamile bir ka­dının su kaybetmesine yol açacak kadar ciddii olabilir. Bu durumda kadın genellikle hastane­ye yatırılır, kusmaya karşı ilaçlar verilir ve kay­bedilen vücut sıvısı damar yoluyla takviye edi­lmeye çalışılır.
Yolculuk doğum sancısına, düşüğe ya da başka bir gebelik komplikasyonuna yol açmaz.
Dolayısıyla, doktorunuz aksine bir tav­siyede bulunmadıkça, hamilelik sırasında yol­culuk yapmamanız için hiçbir tıbbi neden yok­tur.
Ama ülke çapında bir otomobil yolculuğu ya da 2 haftalık bir gemi yolculuğu yapmayı düşünüyorsanız, kendinizi nasıl hissedeceğinizi dikkate alın. Birçok kadın, özellikle hamileliğin ilk 3 ayında, sık sık mide bulantısı ya da sabah bulantısı (bu yanlış bir adlandırmadır çünkü, mide bulantısı sabah, öğle ya da gece olabilir) nöbetleri geçirebilir. Bu dönemde yolculuk mide bulantısını arttırabilir.
Başka bir konu doğumun ne kadar yakın olduğudur. Çoğu doktor, özellikle daha önce erken doğum yaptıysanız, hamileliğin son haf­talarında yolculuk yapmanızı önermemektedir. Doğum yakınsa birçok havayolu uçmanıza izin vermeyecektir.
Kendinizi iyi hissediyorsanız, bebeğin doğ­masına daha çok varsa ve uçak yolculuğu yapabileceğinizi hissediyorsanız, durmayın. An­cak her 2 saatte bir koltuğunuzdan kalkıp yürümeye dikkat edin.
Otomobil yolculuğunda, her zaman em­niyet kemeri takın. Bir kemer rahmin altına bağlanmalıdır, omuz kayışı ise göğüsleriniz ile karnın yan tarafı arasına ayarlanmalıdır.
Belinizin ağrımasını önlemek için sırtınıza bir yastık koymanın da yararlı olduğunu göreceksiniz*. Arabadan inmek ve yürümek için sık sık (birkaç saatte bir) durun.
[More]
Genetik bir değerlendir­me aile planlaması, özellikle daha önce doğuştan kusurlu bir çocukları olan veya aile geçmişlerinde konjenital bir kusur ya da genetik bir has­talık bulunan çiftler için çok yararlıdır. Bu durumdaki çift­ler genellikle, bebekleri olup olmayacakları konusunda kuşkuludurlar. Bazen çiftin aile anemnezlerinde doğum kusurlan bulunmaz ama biri ya da her ikisinin yaşının nis­peten ilerlemiş olması nede­niyle doğmamış bebeklerin­de söz konusu olabilecek kusurların belirlenmesi için mevcut olan diyagrostik testler hakkında bilgi sahibi olmayı isteyebilmektedirler. Doğmamış bebeklerdeki ola­sı kusurların belirlenmesi, bazı genetik bozuklukların düzeltilme olanağı bulundu­ğundan dolayı önem taşır.
Genetik bir değerlendir­me ile amaçlanan ilk hedef doğru bir teşhistir. Bir aile anemnezi alınacaktır, ilk adım aileyi genetik veya ka­lıtsal bozukluklar uzmanına getiren kişi olan hastaya iliş­kin bilgilerin alınmasıdır. Bu uzmana bir tıp genetikçisi denilmektedir. Ayrıca, aileyi getiren, kişinin tüm birinci ve ikinci dereceden akraba­larına (yani büyükanne ve babaları, teyze ve halaları, amca ve dayıları, kuzenleri, ana babası, kardeşleri ve ço­cukları) ilişkin bilgiler de top­lanır. Bu bilgiler ad, soyad, kızlık soyadı doğum tarihi veya o anki yaş, ölüm yaşı, ölüm nedeni ve maruz kalı­nan hastalık ya da kusurların ad veya tanımlarını içerir.
İkinci adım, ailede her­hangi bir hastalık ya da ku­surun bulunup bulunmadığı­nı araştırmak amacıyla hazır­lanan aşağıdaki gibi bir ta­kım soruların sorulmasından oluşur.
1. Akrabalardan herhangi birinde benzer ya da aynı bir kişisel özellik var mıdır?
2. Akrabalardan herhangi biri, aileyi uzmana getiren kişide bulunmayan ama aynı hastalığın bulunduğu bir kişi­de bulunduğu bilinen bir ki­şisel özelliğe sahip midir? Bu soruya verilecek yanıtlar, belirli bir hastalığın belirtile­rine ilişkin tıp genetiğine uy­gun bilgiyi sağlar.
3. Akrabalardan herhangi biri, genetik olarak belirle­nen bir kişisel özelliğe sahip midir? Bu sorunun amacı, özel kişinin etkilenip etkilen­mediği bilinmese dahi ailede kalıtsal bir hastalığın ortaya çıkıp çıkmadığının belirlen­mesidir.
4. Akrabalardan herhangi biri olağandışı bir hastalığa sahip midir, ya da herhangi bir akraba seyrek görülen bir nedenden ötürü ölmüş müdür? Bu soruların amacı, anamnezi vermekte olan kişi tarafından öyle olduğu kabul edilmese bile, genetik olarak belirlenebilecek bir duru­mun ortaya çıkarılmasıdır.
[More]
Çocuk mavi gözlü mü, elâ gözlü mü, kısa boylu mu, uzun boylu mu, tombul mu, cılız mı olacak? Bu yeni insanın cildi güneşte hemen mi yanacak, yoksa güneş ışığı altında tatlı bronz bir renk mi kazanacak? Erkek mi, yoksa kız mı olacak? Çocuk sağlıklı mı olacak, yoksa bir sakatlık veva genetik hastalıkla mı rina­ca k?Tüm bu soruların yanıtını genlerin (biyolo­jik kalıtım birimleri), çocuğun içinde geliştiği toplumsal ve fiziksel ortamlarla etkileşimi be­lirlemektedir.
Genetik, kalıtım araştırmasından oluşan bir bilimdir.Döllenme anında babanın spermi annenin yumurtasına (ovum) girmektedir. Tohum hüc­releri olarak anılan ovum ve spermde 23'er adet kromozom bulunur. Aşılanma sürecinde sperm ve yumurtanın birleşmesi sonucunda 46 kromozomlu bir birey ürer. Her kromozom bir­çok gen içermektedir. Genler yavrunuzun, ku­şaktan kuşağa geçen karakterlerinin çoğunu belirleyen unsurlardır. Genellikle bu belirleme olaysız olarak gerçekleşir. Ancak bazen, bek­lenmedik değişiklikler ya da genetik kusurların nedenlerinin çoğu bilinmiyorsa da, radyasyon, virüsler ve kimyasal maddeler gibi çeşitli çev­resel etkenler, belirlenebilen faktörler arasında yer almaktadır.
Genetik kusurların üç temel kategorisi, mu-tasyona uğramış (mutant) tek gen, kromozom anomalileri ve çok etkenli bozukluklardır.
Bir "tek mutant gen", kusurlu olan genetik malzemenin diğerlerinden farklı bir birimdir. Bir tek mutant genin geçmesinden kaynakla­nan bir bozukluk üç basit kalıtım modelinden birini gösterir: 1) Otozomal dominant, 2) Otozo-mal resesif, 3) X bağlı.
Otozomal terimi, cinsiyet genleri dışındaki tüm genlerde bulunan herhangi bir kromozom için, dominant terimi de anne veya babanın bi­rinden yavruya geçmesi durumunda belirgin bir kusur oluşmasına yol açan bir gen için kul­lanılır. Bir otozomal dominant mutant genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 50' dir. Resesif terimi, gen çiftinin her ikisi de anormal olma­dıkça klinik bir etki ortaya çıkarmayan bir geni anlatır. Buna göre, otozomal resesif bir kalıtım hastalığı yalnızca, ana veya babanın her ikisin­den birer anormal gen alınırsa ortaya çıkar. Otozomal resesif mutant bir genin bir yavruya geçmesi olasılığı yüzde 25'dir. Kistik fibroz, orak hücreli anemi, fenilketonüri ve renk kör­lüğü gibi hastalıklar tek genlerin mutasyonun-dan kaynaklanmaktadır.
X bağlı bozukluklardan sorunlu genler X kromozomu üzerinde yer almaktadır. Dişi, iki X kromozomuna sahipken, erkeğin yalnızca bir X kromozomu bulunur. Tüm X bağlı kalıtım süre­cinin önemli bir özelliği, birey özelliklerinin er­kekten erkeğe (yani babadan oğula) geçmesi­nin söz konusu olmamasıdır. X bağlı bir özellik babadan oğula geçemez, çünkü ogula babanın yalnızca Y kromozomu geçmekte, X kromozo­mu asla geçmemektedir. Alternatif olarak, er­keğin X kromozomu her zaman kız çocuğuna geçecektir.
[More]
Hangisi daha iyi - biberon mu,yoksa emzirme mi?
Çoğu pediyatrist ve aile doktoru mümkün olduğunca emzirme yoluna başvurulması­nı salık verirler. Ancak, çeşitli nedenlerle.bazı anneler yapa­madıkları ya da istemedikleri için bunu gerçekleştiremezler. Yeni doğanbebeğinizi biberonla beslenmeyi seçerseniz kendini­zi suçlu hissetmeyin. Günümü­zün mamaları besleyicilik bakı­mından kusursuzdur. Biberonla beslenen birbebek de, meme emen bir bebek kadar sağlıklı­dır.
Öyleyse neden tercihlerem-zirme yöntemine yöneliktir? Yıllar boyunca sarkaç bu konu üzerinde gidip gelmiştir. Geç­mişte kadınlar genellikle emzir­meden kaçınıp biberonu yeğle­mişlerdir. Bugün ise çoğu anne emzirmeye tam anlamıyla ku­cak açmışlardır.
Meme sütü sayesinde be­bek doğal bir besin almış olur. Annenin beslenmesi sağlıklıysa bebeğin ilk aylarında geresin-me duyduğu tek şey anne sütü olacaktır.
Yalnızca florür ve D vitamini anne sütünde az miktarda bu­lunur. Bu iki kalem genellikle dışarıdan takviye edilir.Emzirmenin büyük bir avan-dajı da, anne sütünün antikorlar içeriyor olmasıdır. Meme emen bir bebeğin virüslere karşı bir korunma mekanizması kazan­mış olduğuna inanılmaktadır. Emziren bir annenin, bebeğinin kendi sütüne karşı alerjik olup olmadığından endişelenmesine gerek yoktur.
Bazıları emzirmenin diğer bir avantajının da psikolojik nitelikli bir avantaj olduğuna inanır. An­ne, çocuğunu beslemekte oldu­ğu için kişisel olarak kendini ona daha yakın hissedecek ve bir başarı duygusu kazanacaktır. Ayrıca, anne ile çocuk arasındaki yakın temas da ilişkiyi geliştirir. Ancak bu, biberon kullanan bir anne ile çocuğu arasındaki aynı yakınlığın kurulamayacağını göstermez.
Bir bebeğin emzirmenin de­zavantajları da vardır. Bazı du­rumlarda biberon daha kolay bir yöntemdir. Annenin her zaman bebeğinin başında bulunması gerekmez. Bir bebek bakıcısı da bebeği besleyebilir, ayrıca bebe­ğin babası gece yarısı besleme­lerini üstlenerek annenin dinlen­mesine yardımcı olabilir.
[More]
Yeni doğan bebeğinizin beslenmesine sıra gelince önünüzde üç seçeneğiniz bulunur: Em­zirme, biberon ya da bu ikisinin bir bileşimi.
Bir kuşak önce emzirme birçok batılı anne için birstandart seçenek konumunda değildi. Gönümüzde ise artık güncellik kazanmış bir-yöntemdir ve çokları tarafından,besleyicilik avantajları ve anne çocuk bağlanmasına olan katkıları nedeniyle ideal besleme yöntemi ol­duğuna inanılmaktadır.
Buna rağmen, emzirme yöntemini seçen bazı kadınlar bu yöntemin sunabildiğinden da­ha fazla esnekliğe gereksinme duymaktadırlar.Sağma yöntemi için uygun yöntemi doktorunuzdan öğrenmelisiniz. Ya da mama kullanabilirsiniz. Ancak mamanın günde bir ya da iki kezden fazla verilmemesi salık ve­rilir, aksi takdirde süt üretiminiz azalacaktır.
Birçok ana babanın tercih ettiği ve doktor­ların da salık verdiği yöntem, beslenme prog­ramını yeni doğan bebeğin yapmasına izin ve­rilmesidir ve en azından bir dereceye kadar. Bu yöntem bebeklerdeki farklılıkların dikkate alın­mış olmasına olanak sağlar. Birçok yeni doğ­muş bebek her 4 saatte bir beslenmekten memnun olurken, diğer bebekler her 2 ya da 3 saatte bir beslenmek isteyebilirler.
Bebeğinizin beslenme programı her 3 saat­te bir beslenmesini öngörüyorsa bile kurallar aniden değişime uğrayabilir. Bebek beslenme aralarını 2 saatte bire indirebilir. Özetlersek, anne bebeğin ilk ayında beslenme zamanların­da bir takım iniş çıkışlara hazırlıklı olmalıdır.
Meme emen birçok çocuğa ilk emme ola­nağı doğumdan hemen sonra tanınır. Bir anne­nin sütü her ne kadar göğüslerini doğumdan sonraki üçüncü güne kadar tam olarak dol­durmazsa da, anne ile çocuk arasındaki bağ­lanma böyleme kolaylaştırılmış olur ve bebe­ğin, bazı hastalıklara karşı kurulmasında yararlı olduğuna inanılan limon renginde bir göğüs sı­vısı olan annesinin ön sütünün (kolostrom) sunduğu sağlık avantajlarından yararlanması sağlanır.
Bebeğinizi emzirerek besleme yolunu se­çerseniz, anne sütünün mamadan daha kolay sindirildiğini, bu nedenle de çocuğunuzu, bibe­ronla besleyen bir anneden daha sık besleme­niz gerekeceğini bilmelisiniz. Başlangıçta bebe­ğinizi 3 saatte bir ve bazen de 2 saatte bir em­zirmek zorunda kalırsanız şaşırmayın.
Emziren bir anne için gevşemeyi öğrenmek önemlidir. Bu sayede göğüslerinizin süt ile do-lamsını sağlayan refleks yeteneği gelişir. Rahat olduğunuzdan emin olarak rahat bir sandalye­ye, tercihen bir koltuğa uzanın ya da oturun. Bebeği, yüzü göğsünüze yakın olacak şekilde bir kolunuzla rahat bir biçimde destekleyin. Meme başının bebeğin burnunu kapamaması­na dikkat edin.
Her meme başına gerekecek emzirme sü­resi değişir. Çoğu doktor emzirmeye yavaş ya­vaş başlamanızı salık vermektedir. Bebe başına beş dakika genellikle uygun bir başlangıçtır. Her seansta en az bir göğsünüzün boşaldı­ğından emin olun. Aksi takdirde göğsünüzün yeniden dolması için gereken uyarım sağlan­maz.
Başlangıçta, emziren bir annenin memeleri ağrıyabilir. Meme başlarınızı mürfıkün oldu­ğunca kuru tutun. Ufak miktarlarda lanolin sür­mek (emzirmeden sonra, asla önce değil) çat­maları önlemeye yardım edebilir.
Emzirmeyi seçmişseniz sizin kendi diyetiniz de önem kazanır. Bir doktor tarafından veril­medikçe ilaç almamaya dikkat edin. Sigara iç­mekten ve aşırı alkol almaktan kaçının. Emzir­me sürecinde iken perhize başlanmamalıdır. Bebek emziriyorsanız fazladan yüzlerce kalori­yi süt üretimi için kullanıyorsunuz demektir.
Biberonla beslenen bebeklerin çoğu, ilk-beslenmelerini doğduktan sonra 6 saat içinde alırlar. Biberonla beslenen bir bebek, bir hafta­lık olduktan sonra 24 saatlik bir süre içinde muhtemelen altı ile dokuz arasında beslenme seansına gereksinme duyacaktır.
Biberon vermek için seçilecek oturma şekli de emzirmedekine benzer. Bir biberon asla-uzaktan bebeğe doğru tutulmamalıdır. Bunun yerine, bebek yakından tutularak mamanın verilmesi için gereken zaman harcanmalıdır.
Mama vücut sıcaklığına kadar ısıtılmalı ve sıcaklık, biberonun bileğe biraz bastırılması ile denenmelidir. Dikkat edilecek önemli bir hu­sus, biberonu mikrodalga fırınında ısıtmayın. Mama aşırı ısınarak bebeğin ciddi şekilde yan­masına neden olabilir. Bir biberon verme sean­sı, bebeğin istek ve yeteneğine bağlı olarak 5 ile 25 dakika arasında değişebilir.Doğumdan hemen sonraki dönem, bebeğin beslenmesine ilişkin sorunlarla dolu geçebilir. Belki de bebeğiniz meme veya biberonu iste­meyerek ya da sizin almasını istediğiniz kadar besini almayacaktır. Belki de bir beslenme se­ansının ortasında uyuyakalacak ve daha sonra uyanıp ağlayarak beslenmek isteyecektir. Bazı bebekler de kilo alma güçlüğü çekerler.
Belirgin bir beslenme sorunuyla karşılaşıldı­ğında atılacak önemli bir adım, yeni ana baba için kendini rahatlatmak olacaktır. Bebeğiniz bir ya da iki günü emmeden geçirirse açlıktan ölmez.
[More]
Bebekler, işitme duyusuna sahip olarak do­ğarlar. Yeni doğan normal bir bebek, sese göz­lerini kırparak ve irkilerek tepki gösterir ve ses düzeyindeki farkları anlayabilir. Yumuşak ses­ler bir gülümsemeye benzer bir etki ortaya ko­yabilirken, sert ya da yüksek sesler bir bebe­ğin ağlamasına neden olabilir. Dahası, yeni bebeğiniz ses tercihlerini de geliştirmiş olarak dünyaya gelmiştir. Annesininki gibi yüksek perdeli sesleri, düşük perdeli seslere yeğ tutar.
İşitme, konuşma ve dil becerilerinin kaza­nılmasında gerekli bir rol oynar. Küçük bir işit­me kaybı bile bebeğinizin dil yardımıyla anla­ma ve ardından iletişim kurma yeteneği üze­rinde önemli bir eıkıye sahip olacaktır.
Bazı yeni doğan bebekler, işitme kaybı ba­kımından yüksek risk grubu içinde bulunurlar. Bu gruba giren çocuklar arasında şunlar bulu­nur.- Doğumdan sonra 10 dakika içinde kendili­ğinden nefes almaya başlamamış olanlar; Ap-gar puanlan 0 ile 3 arasında bulunanlar; kıza­mıkçık, frengi ve herpes gibi enfeksiyonlara yakalanmış olarak doğanlar, baş veya boyun kusurları bulunanlar; ileri derecede sarılıktan muzdarip olanlar; aile geçmişinde çocukluk sı­rasında işitme kaybı görülmüş olanlar ve ileri derecede prematüre olarak doğanlar.
Yeni doğan bebekler arasında her iki ku­lakta birden ileri düzeyde işitme kaybı ensidansı (görülme sıklığı), yüzde 2 ile 5 arasında değişir.
Bebeklerde ve çocuklarda dört tip işitme kaybı söz konusu olur.
"Kondüktif işitme kaybı", dış kulağın ses al­ma yeteneği veya sesin dış kulaktan iç kulağa geçmesi ile ilgili bir tür bozukluktur. Bu işitme kaybı tipinin en yaygın nedenleri kulakta do­ğuştan gelen anomalilerin ve kulak enfeksiyo­nunun varlığıdır. Bu işitme kaybı tipi genellikle ilaç tedavisi veya ameliyat yardımıyla gideril­mektedir.
"Sensörinöral işitme kaybı", kulak içindeki koklea tüy hücrelerinin ya da işitme sinirinin (akustik sinir) anomalilerinden kaynaklanır, şid­detli sensörinöral işitme kaybı vakalarının yüz­de 50'den fazlası kalıtsaldır. Diğer nedenler arasında ileri derecede sarılık, rahim içinde iken yakalanılan bir enfeksiyon ve farenksin (yutak) bakteriyel enfeksiyonları bulunur. Sen­sörinöral işitme kaybı genellikle kalıcıdır.
"Karışık işitme kaybı", bir çocukta hem kondüktif, hem de sensörinöral işitme kaybı bir arada şiddetli olabilir. İlaç tedavisi ya da ameliyat veya her ikisi birden uygulanarak ço­cuğun işitme kaybı bir ölçüde giderilebilir.
"Merkezi işitme bozuklukları", kulağın be­yinle sinir bağlantısını oluşturan merkezi işit­me sinirleri sistemindeki bir sorundan kaynak­lanabilir. Bu tip bozukluklardan mustarip ço­cuklar, sesleri yalnızca bir uğultu biçiminde du­yabilirler.
[More]