KABIZLIK NEDEN OLUR ?
Zararlı yada gereksiz olandan arınmak!..Tıpkı zekanın arınarak gelişmesi gibi. Hani onu tutsak eden bağlardan kurtulmak, aklın özgürlüğünde yürüyüşe çıkmak bağlamında.Neticede son kullanma tarihi geçmiş olanlardan kurtularak, çağdaş ya da kafaca sağlam bir insan kimliğine kavuşabilmektir asıl olan.Yemek, içmek ne denli zorunlu ise, boşalmak ve arınmak da o denli zorunlu bir gerçektir, yaşam adına soluklanabilmek için...Zorunlu ve yadsınmaz bir döngüdür yeme, içme ve boşalma; idrar yapma ve dışkılama ile tanışık olduğumuz biyolojik gerçekliği ile. Artık vücut için yararsız olan ve atılması gerekenler , atılmalıdır zıtların birliğine ve usulüne uygun olarak.Eğer bu döngü kısırlaşır yada sekteye uğrarsa, bir dizi sorunlar örmeye başlar mutlu hayatın başına. Kabızlığın da başımıza dert olması gibi..Kabızlık, en basit tanımıyla rahat bir dışkı yapamama durumudur. Burada sıkıntı genellikle, haftada bir yada iki kez dışkıya çıkma şeklinde dile getirilir. Bu durum kalın bağırsağın çıkış bölgesine, his uyandıramayacak miktarda az dışkı geldiğini düşündürür.Kabızlık yakınmalarının yarıya yakını alışkanlık veya sosyal yaşam tarzı ile ilgili olup, bu durum basit kabızlık olarak tanımlanır. Alınacak sosyal önlemlerle çoğu kişide bu sorun çözülebilmektedir.Geri kalan kısmında ise basitten karmaşığa doğru bir dizi testlerle altta yatan hastalık etkenleri ortaya konur. Muhtemel bir bağırsak tıkanıklığı, bir hormon yada metabolizma hastalığı, kas ve sinir hastalıkları, açığa kavuşturulması ve tedavi edilmesi gereken kabızlık nedenleridir.Kabızlık nedenleriHipotiroidi adını verdiğimiz tiroid hormon eksikliği ya da yetersizliğine bağlı durumlarda kabızlık sık olarak dile getirilen bir yakınmadır..* Kabızlığa karşı ilacı en son seçenek olarak düşünün ve mutlaka doktorunuzun önerdiklerini tercih ediniz.Gelişigüzel ilaç kullanmak alışkanlık yapabileceği gibi son derece ciddi yan tesirlere de neden olabilir.Ne yapmalıyızSorunu mutlaka iç hastalıkları uzmanıyla paylaşınız. Basit bir kabızlık mı yoksa altta yatan bir hastalık bulgusu mu olduğunu kesin olarak tespit ettiriniz.Bu amaçla önerilen tetkikleri mutlaka yaptırınız.Kabızlığa neden olan ilaçlar* Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar.* Sara (epilepsi) tedavisinde kullanılan ilaçlar.* Parkinson tedavisinde kullanılan ilaçlar.* İdrar söktürücüler.* Kalsiyum tedavisi.* Demir tedavisi.* Spazm çözücü olarak kullanılan antikolinerjik ilaçlar.* Anti asit olarak mide tedavisinde kullanılan ilaçlar.* Hipertansiyon tedavisinde kullanılan kalsiyum blokerleriFT4 ve TSH adı verilen hormonların analizi ile kesin tanı konur.Bir başka deyişle kalın bağırsağın son kısmına ulaşan dışkıyı, tümden boşaltamama durumudur. Tıbbi literatürde kabızlık, konstipasyon olarak dile getirilir. Tıbbi literatürde bu çıkış bölgesine anorektal bölge adını vermekteyiz. Basit kabızlık olarak tanımladığımız durumların çoğu bu şekilde ortaya çıkmaktadır. - Eğer dışkı yapma isteği azalmış ise sorun, büyük olasılıkla daha yukarılardadır.Eksik tiroid hormonu verilerek genel durum ile birlikte kabızlık ta düzelir.Kabızlık sıradan bir rahatsızlık olarak yorumlanıp hafife alınmamalıdır. Son derece ciddi bir hastalığın bulgusu da olabilir.Bu nedenle şu gerçek mutlaka sorgulanarak açığa kavuşturulmalıdır:"Kabızlık, bağırsağın son kısmından mı yoksa daha yukarıdan mı ileri geliyor?"Yanıtlara göre de şu iki husus dikkatle değerlendirilmelidir:- Eğer düzenli olarak dışkı yapma isteği var, ancak tam olarak dışkı boşaltılamıyorsa sorun, büyük olasılıkla kalın bağırsağın son kısmında yani dışkının çıkış bölgesindedir.Diabet olarak da tanıdığımız şeker hastalığında kabızlık yine sık tanık olduğumuz bir yakınmadır. Şekerin kontrolü ve disiplinli bir diyet programı ile bu sorun hafifler ve geriler.Ancak dikkat edilmez ise ileri de bağırsak fonksiyonlarının iyice bozulması sonucu, kontrolü son derece zor ishallere de dönüşebilir.Böbrek yetmezliği durumunda kabızlık başlı başına bir sorun olabilir.Özellikle bu gibi durumlarda kulaktan duyma ilaçlar kullanmamak gerekir.Mevcut böbrek yetmezliğini daha da ağırlaştırabileceği gibi kanda mineral dengelerini de alt üst edebilir. Kalsiyum pek masum değil!Son günlerin salgın modası haine gelen, "doğal ürün " ve "ilaç değiliz" etiketleriyle neredeyse fetişe edilen mineral içerikli tabletleri kullanırken de uyanık ve dikkatli davranmalıyız.Gelişigüzel kullanıldığında bu ürünler, metabolizma hastalığı olanlar ve kanda mineral dengesi hassas olanlar için ciddi riskler yaratabilirler.Uzun süreli kalsiyum ve demir kullanımı sonucu inatçı kabızlık ortaya çıkabilir.Özellikle osteoporoz diye tanımladığımız kemik zayıflaması durumlarında sürekli kalsiyum alımının kabızlığa neden olabileceği bilinmesi gereken bir gerçektir.Sürekli idrar söktürücü ilaç kullananlar da kabızlık riski altındadırlar. Hipertansiyon tedavisinde kullanılan bir çok ilacın içeriğinde idrar söktürücüler de yer alır.Bu konuda tedbirli olmak ve sorunu doktorunuzla paylaşarak çözümlemek gerekir.Ciddi uyarı!En nihayeti, ogüne kadar düzenli olan dışkılama peryodları değişerek, haftada 1 2 gün gibi kabızlık peryodlarına geçmiş ise son derece uyanık olmak gerekir. Bu, kalın barsakta gelişmekte olan bir tümör mesajı da olabilir.Kabızlığa karşı önlemler* Posa ve lif içeren sebzeleri ve meyveleri mümkün olduğunca kabuklu tüketiniz.* Her sabah aç karına iki bardak su içiniz ve düzenli olarak tuvalete oturunuz.Sonuç alıncaya kadar bunu bir alışkanlık haline getiriniz ve ısrarla devam ettiriniz.* Günde en az 2 litre su içiniz.* Her sabah incir yada kuru kayısı yeyiniz.* Kepekli ekmek tercih ediniz.* Tuvalet tercihi ile dışkılama isteğinizi ertelemeyiniz.* Çay,kahve ve kolalı içkilerden uzak durunuz.* Kabızlığa neden olabilecek ilaçları doktorunuza danışarak gözden geçirtiniz
[More]
STRES NASIL OLUR ?
Bunun nedenini araştırmak için geniş bir alan çalışması yapılıyor. Beslenme alışkanlıklarından yaşam tarzına kadar pek çok değişken araştırılıyor. Ülke geneline göre tespit edilen farklılıklar şunlar: Cadillac arabalar ve lükse düşkünlük, tüketim çılgınlığı daha az. Hızlı yaşantı tarzı benimsenmemiş. Muhafazakârlığa ve geleneklere önem veriliyor. Aile destekleri çok güçlü, yaşlılar aile içerisinde çok büyük saygı ve sevgi görüyorlar. 60’lı yılların sonunda değişkenler tekrar inceleniyor. 55 yaş grubunda kalp krizi ölüm oranı ABD geneline yaklaştığı gözleniyor. Değişen bir şey daha var, insanlar daha lükse düşkün, bireysellik ve bağımsız yaşama isteği bencillik boyutuna ulaşmıştır. Bilimsel sonuç: “kültüre bağlı destekleyici özelliklerin değişmesi.”1 Kültür ve İnanç birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Kültürü yaşam tarzına dönüştüren şey de inanç gücüdür. STRES NEDİR? İnsanın iç dengesini ve uyumunu bozan zorlama olarak tanımlanır. Fakat kedisi öldüğü için depresyona girecek derecede incinebilir bir kişi, kimsenin dayanamayacağı bir acıya dayanabilmektedir. Bu nedenle stres kişiden kişiye değişebilen bir kavram olarak kabul edilmelidir.Günümüzde midesi yanan, başı ağrıyan, kalbi çarpan, göğsü sıkışan, endişe ve tedirginlik içindeki insanlar, rahatsızlığı ile stres arasındaki ilişkinin genellikle farkındadırlar. . Bu salgılar kısa ve geçici durumlarda dokuları koruyucu, uzun salgılamalarda ise hastalık yapıcıdırlar (hipertansiyon, ülser...) Son yapılan araştırmalar tolere edilemeyen stresin vücutta savunma sistemini zayıflattığı, savunma sisteminin zayıflaması gizli ve bastırılmış önemli hastalıkların ortaya çıkmasına sebebiyet verdiği görüşünü doğrular niteliktedir. İran Şahı’nın, İsmet İnönü’nün, Nixon, Faruk Gürler’in siyasi kayıplarından kısa süre sonra ağır hastalıklara yakalanmalarında, yaşadıkları yoğun stresin büyük rolleri olmuştur. Stresi tanımak onu kontrol edebilmenin ilk adımıdır.Stresin Kaynağı: Bireyin herhangi bir uyarana verdiği anlam o uyarının stresör olup olmadığını kararlaştıracaktır. Bir kişi düşününüz hayatı çok seviyor ve ölümden çok korkuyor. Bir gün kalbinde bir çarpıntı olur ve vücudunun bir tarafı uyuşur. Kalp krizi ihtimali veya felç geçirme korkusu içinde uyanmaya başlar. En büyük sermayesi olan hayatı tehdit altındadır. Hekim hekim dolaşarak ikna olmaya çalışmaktadır. Fakat evrenin sırlarını beş duyu ile çözemeyen pozitif bilim ölüm konusunda çaresizdir. Yapılabilecek iki şey vardır: 1) İçki ve eğlenceyi yoğunlaştırarak devekuşu rolüyle gerçeklerden kaçmak. 2) Gerçek inancın verdiği teslim ve tevekkülle kadere sığınmak. İnançtaki lezzet o kişi için mânevî bir ilâç gibi tedavi edici olmuştur. Strese vücudun cevabı: Geçici kısa süreli stresle uzun süreli tekrarlayan stresin bedendeki tesirleri farklı olmaktadır. Bir durum beyin tarafından alınır ve tehlike olarak değerlendirilirse stres reaksiyonu başlar. Beyinde kortizol ve betaendorfin hormonları böbreküstü bezinden Adrenalin maddesi salgılanır Aşağıdaki belirtilerin bir kısmını kendisinde gören onunla baş edebilmek için çalışmaya başlamalıdır.Amerika Birleşik Devletlerinin Pensilvanya Eyaletinin Roseto isimli kasabasında 1960 yılındayız. İtalyan asıllı Katolik Amerikalıların oturduğu bu kasabanın özelliği koroner kalp hastalıklarının ABD geneline göre düşük olması. ABD’de kalp krizinden ölüm oranı 1000 kişide 3,5 olmasına karşılık bu bölgede 1000 kişide sadece 1 olarak bulunmaktadır. Roseto’da ülser başta olmak üzere bir çok hastalık da, ülke ortalamasının altındadır. -Saldırganlık veya kayıtsızlık. -Sıkıntı, gerilim hali, sinirlilik -Neşesizlik, durgunlaşma -Dinlenmekle geçmeyen yorgunluk -Unutkanlık, korkulu rüyalar -Karamsarlık, yalnızlık hissi -Yersiz suçluluk duyguları -Organik bir açıklaması olmayan: Ağız kuruluğu, üşüme titreme, vücutta uyuşma, karıncalanma hissi; sebepsiz çarpıntı soğukluk veya sıcaklık hisleri, baş ağrısı, baş dönmesi, idrar sıklaşması, mide bulantısı, kusma, ishal, uyku ve iştah bozuklukları, konuşma güçlükleri, uykuda diş gıcırdatma, gürültü ve sese karşı aşırı duyarlılık. “Bu belirtiler 3 günden fazla sürerse hekime gidilmelidir.” Diğer insanlara yardım edebilmek için onlardaki stres belirtilerini bilmemizde fayda vardır. 1 yaşında bir çocuk düşününüz, en mutlu anının ne olduğu sorulduğunda konuşa bilse herhalde şunu söyleyecektir: “Herhangi birşeyden hatta annemden korkup onun kucağına sığındığım andır.” İşte insanda dua ile yalnız olmadığını anlayacaktır. Duanın üç önemli psikolojik faydası vardır: 1. Problemlerini kelimelerle ifade etmeye imkan verir. Problemin karışık ve belirsizlikten kurtulmasına yardım eder. 2. Dua kişiye yükünün paylaşıldığı, yalnız olmadığı duygusunu verir. En çaresiz ve ümitsiz durumlarda her şeyi duyan, her şeyi bilen ve gücü yeten bir kudrete inanmak, sığınmak ve güvenmek o kişiye sakinlik ve huzur verir. Güven duygusunun gelişmesine ve korkularını yenmesine yardımcı olur. 3. Çaresiz kişi pasiftir, bir şey yapamamaktadır. Böylece “yapmak” konusunda bir adım atmış olur. Gittikçe artan içki, sigara, hap kullanımı, kolay heyecana kapılma, ani patlamalar, öfke hali, yetersiz yeme içme, çocuksu tepkiler, huzursuzluk, gereksiz riske girme, eleştiriye aşırı duyarlılık.2 DEĞİŞEN YÜCE DEĞERLER Ergenlik dönemine yaklaşmış bir genç düşününüz kimlik duygusu gelişmek üzere ve idealleri ile özdeşim kurmaya başlayacak. Bu gencin önüne sunulan Batı tarzı yaşantı biçiminin önerisi ile bu genç diyecektir ki: “Zengin olmalıyım, meşhur olmalıyım, dünyaya bir defa geliyorum hayatın tadını çıkarmalıyım, evim, arabam, kız arkadaşlarım olmalı, kimse bana karışmamalı.” Ego idealinde hedef değer olarak bu öneriyi benimseyen gencin hayatını şu davranış ve düşünce kalıpları şekillendirecektir: “Amacıma ulaşmam için en önemli aracım paradır” “Toplumda beğenilen, kabul gören kişiler para gücü olanlardır.” “Parasız rahat yaşamak mümkün değildir.” “Parası olan nasıl kazanırsa kazansın saygın duruma gelmektedir” Bunlar gibi kabul gören günümüzde ön plana çıkarak değişen değerlerin hem bireysel hem toplumsal sonuçları olacaktır. İnsanlar farkında olmadan bir yarışma ortamında kendilerini bulmaktadırlar. Bireyler daha bencil, çıkarcı ve tüketim çılgını hâline gelmektedir. Sevgisiz ve acımasız insanlar daha başarılı olabilmekte, insanlar zengin olabilmekte ama mutlu olamamaktadır. Batı tarzı yaşantı biçiminde tahtından inen yüce değerler; “Emek, çalışmak, dürüst olmak, insanlara faydalı olmak, iyilikte yarışmak, yardım sever olmak, kavgacılığı değil acıma duygusunu ön plana çıkarmak, tüketim çılgınlığı değil yetinme duygusu” değil midir? Bugün batı toplumlarında istatistik neticelere göre stresin ve depresyonun anlamlı biçimde artışında yüce değerlerin geri plana itilmesinin rolü yok mudur? İnsanlardaki dizginlenemeyen hırs, beklenti düzeyinin yükseldiği kişinin gücünü aştığında ne kadar varlıklı olursa olsun fakir konumuna düşer ve böylece önlenemez stres başlar. Yetinme duygusu ne büyük şans ve zenginliktir. İNANÇLARIN ROLÜ Yirmi birinci yüzyıla doğru hızla yol alan dünyamızda ozon tabakasının delinmesinden çok çevreyi kaplayan kabul edilebilirliğin çok üstündeki stres atmosferlerinin önemi gündemimizdedir. Batı bilim adamları insanları hem zengin ve hem mutlu yapabilmek için büyük araştırma projeleri yürütmektedirler.3 ABD Morrishtown Stres Tanı ve Tedavi Merkezi müdürü Dr. William Rosenblatt, yapılan uzun araştırmaların sonuçlarını şöyle özetlemektedir: Evli insanlar bekârlardan, dengeli beslenenler beslenme bozukluğu olanlardan, içki ve sigara kullanmayanlar tiryaki ve alkoliklerden, spor yapanlar hantal insanlardan, sağlam dinî inanca sahip olanlar inançsızlardan daha az strese maruz kalmaktadırlar. İnanan insanın en önemli sığınağı duadır.
[More]
PİŞİK NEDİR ?
Bu tarif yanlış olup, pişikler büyüklerde de sıklıkla görülebilir ve ayrıca yalnız büklüm yerlerinde değil, tahrişe maruz kalmış olan her yerde ortaya çıkabilir. Bebeklerin altı sık sık temizlenmeli, bir süre oda havasında açık bırakılmalıdır. Bebeklerin kıvrım yerlerine ve tenasül organları çevresine talk pudrası serpilmelidir. Pişiği iyileştirmek için yukarıdaki tedbirlere ilaveten pomadlar kullanılabilir. Enfeksiyon meydana gelmişse, doktor tavsiyesi üzerine antibiyotik kullanılabilir. Basit pişiklerde zeytinyağı da sürülebiliR.Özellikle yaz aylarında naylon çorap giyenlerde, ayak parmakları arasında pişik çok görülür. Bebeklerde cilt çok hassas olduğu için aşırı sıcak, ter, idrar veya başka bir şeyle tahriş olabilir. Eğer tedbir alınmazsa meydana gelen pişikler, zamanla açık yara haline dönüşebilir ve mikrop kapabilir. Tedavisi iki yönlü olmalıdır: Birincisi pişiğin meydana gelmesini önlemek, ikincisi de pişiğin iyileşmesi ve enfeksiyona mani olunmasıdır. Pişiğin meydana gelmesini önlemek için, gerek bebeklerde, gerekse büyüklerde sentetik çamaşır kullanılmasını önlemelidir. Vücudun kıvrım yerleri nemli tutulmamalıdır.Pişik Özellikle vücudun eklem yerlerinde, deri kıvrımları arasındaki sürtünmeden veya cildin herhangi tahriş edici bir maddeyle temasından meydana gelen kızarıklık. En fazla tenasül organları çevresinde, koltuk altlarında, meme altlarında, ayak parmakları arasında ve altında görülür. Konuşma dilinde pişik kelimesiyle daha ziyade bebeklerde ciltte görülen ve önem verilmeyen kızartı ve kabarcıklar ifade edilir.
[More]
SİĞİLLER VE TEDAVİSİ
Traş ve kaşınma ile hastalık derinin diğer kısımlarına yayılır. En çok yüzde ve elde yerleşir. Tipik siğilleri teşhis etmek kolaydır. Tabandakiler nasırlarla karışır. Siğillerin üzerindeki kalınlaşmış cornium tabakası (hiperkeratoz) kaldırılırsa nokta şeklinde kanamalar görülür. Tedâvi: Çok defâ müdâhalesiz iyileşir. Duâ okunarak iyileşenler pekçoktur. Elektrokoter ile tahrip edilebilir (yakmak). Yâhut “Pate oxyde de zinc” ilâç, siğilin etrafına sürülür, böylece sağlam deri kısımları korunur. Siğilin üzerine de % 30’luk triklor asetik asit solüsyonundan sürülür. Kişide belli bir şikâyet husûle getirmezler. Bununla beraber tırnak kenarlarında, el parmaklarının oynakları üstünde olanlarla tabanda yerleşenler ağrılı olur. Adetleri çok defâ birkaç tânedir. Bunların içinde birisi büyük olup, buna “ana siğil” denir. Siğiller çok defâ el sırtında, ön kolda, bacak ve yüz gibi açık bölgelerde yerleşirler. Ayak tabanında yerleştiği zaman epidermisin kalın olmasından dolayı dışarıya doğru büyümeyerek derinlere doğru ilerler. İlk bakışta nasırı andırır. İkinci tarak kemik, ikinci ayak parmağı arası mafsalında ve topuk kısmında yerleşir. Siğil bir çeşit virüsün sebep olduğu bulaşıcı deri hastalığı. Virüsün hastalık hâlini husûle getirebilmesi için şahsın veya hastalığın yerleşme yerinin predispoze olması (meyletmesi) lâzımdır. Siğiller iki çeşittir: a) Verruca vulgaris: Çok defâ deri renginde, bâzan sarı veya sarı esmerimtrak, üstü girintili çıkıntılı, karnıbahar manzarasında, sert, pürtüklü, derinin kornium tabakasının aşırı kalınlaşmasından hasıl olan küçük urlardır. Bâzan birkaç adedi birleşerek plâklar meydana getirirler.Toplu iğne başından mercimek büyüklüğüne kadar çeşitli irilikte olurlar. Gruplaşmaya meylederler. Derinin epidermisinde yerleştiği için iyileşince skatris (iz) bırakmaz. b) Verruca plano juvenilis: Gençlerde ve çocuklarda görülür. Deri renginde veya hafif sarı kahve renginde, düz, yaygın urlardır.
[More]
SUÇİÇEĞİ NASIL OLUR?
Kırmızı kabarıklık şeklinde başlar. Daha sonra birkaç saat içinde, içi berrak sıvı dolu baloncuk hâline geçer. Baloncuk içindeki sıvı 24-48 saatte bulanıklaşır. Üçüncü gün baloncuk ortasında göbekli bir kısım belirebilir. Sonra kurur ve kabuklanır. Koyu kahverengi pullar hâlinde dökülür ve iz bırakmaz. Târif edilen döküntü gelişim dönemlerinin her biri aynı anda görülebilir. Bu, su çiçeğinin çiçek hastalığından ayrılması için özel bir belirtidir. Genel olarak döküntüler gün aralıklarıyla 3-4 alevlenmeyle çıkarlar. Daha sonra ateş düşer. Hastalık nâdiren yılancık ve orta kulak iltihabına dönüşebilir. Ölüm oranı % 1’den azdır. Su çiçeği virüsüyle yetişkinlerde zatürre ortaya çıkabilir. Su çiçeği geçirende devamlı bir bağışıklık durumu ortaya çıkar ve ikinci defâ yakalanma çok nâdirdir. Teşhisi kolaydır. Alışkın olmayan bir göz çiçeğiyle karıştırılabilir. En çok 2-6 yaş olmak üzere çocuklarda salgın yapar. Kışın ve baharda fazla olan hastalık, ilk dönemlerde bulaşıcı olup, damlacıklarla veya deri temasıyla bulaşır. Özel bir tedâvisi yoktur. Üzerine eklenen bakteri enfeksiyonlarını önlemek için antibiyotikler verilebilir. Hasta çocuklar tecrit edilir ve ancak kabuklar düştükten sonra okula devam etmelerine izin verilir. Suçiçeği Hastalığının Tanımı Suçiçeği ya da varisella, herhangi bir yaşta ortaya çıkabilirse de daha çok çocuklarda görülen bir bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalığın tipik özellikleri ateşle seyretmesi ve deride ortaya çıkan kabartılardır. Karamuk, varicella da denilen, oldukça bulaşıcı, selim seyirli, daha ziyâde çocuklarda görülen, deri ve mukozalarda sathî, içi saydam sıvıyla dolu baloncukların husûlüyle karakterize bir hastalık. Hastalığın sebebi, varicella zoster denen bir DNA’lı virüstür. Bu virüsün bir tipi vardır, doku kültürlerinde ürer. Virüs organizmaya solunum yolundan girer. Burada ve organlarda çoğalır, kan dolaşımına karışır. Deriye ve bâzan akciğere yerleşir. Hastalığın kuluçka dönemi 12-16 gündür. 37,5-39° ateşle başlar. 24 saat içinde pembe renkli döküntüler meydana gelir. Bu döküntüler en fazla gövdede bulunur.Suçiçeği adının da bu kabartıların birkaç saat içinde içi saydam sıvıyla dolu kesecikler haline gelmesiyle ilişkili olduğu söylenmektedir. Başlıca Nedenleri Bu hastalık özellikle on yaşın altındaki çocukları etkileyen salgınlar şeklinde ortaya çıkar. Varisella zoster virüsünden kaynaklanır ve olağanüstü bir bulaşıcılığa sahiptir. Bazen kaşıntıyı önlemek için kalamin losyonu kullanılır. Bağışıklık sorunu olan ya da enfeksiyon ve komplikasyonları açısından risk altında bulunan çocukların Varicella zoster enfeksiyonu tedavisinde antiviraller kullanılabilir. Uygulama döküntülerin ortaya çıkmasını takiben ilk 24 saat içinde ve 2 yaşından büyük çocuklarda yapılmalıdır. Antiviraller eğer erken kullanılırsa (döküntülerin ortaya çıkmasını takiben ilk 24 saat içinde), kalıcı izleri azaltır, iyileşme sürecini hızlandırır, lezyon sayısını azaltır, kaşıntıyı azaltır ve ateşi düşürür; hastalığın süresi kısalır ve şikayetler azalır. Kaşıntının şiddetini azaltıp, süresini kısaltarak, asiklovir aynı zamanda döküntülerin yara haline gelip kalıcı izler bırakma riskini de en aza indirir. Her ne kadar bu hastalığı geçirmekle yaşam boyu bağışıklık kazanılırsa da, virüs uyku halinde bekleyip daha sonra yetişkinlik çağında kendini herpes zoster yani zona olarak gösterebilir. Suçiçeğinin Çocukluk Çağındaki Belirtileri Nelerdir? Enfeksiyondan sonra 14 ila 21 günlük bir kuluçka devresi vardır ve daha sonra çocuk ateşlenir ya da hafif bir titreme görülür veya kusma ile sırt ve bacaklarda ağrı gibi şikayetlerle kendini daha hasta hissedebilir. Hemen hemen aynı zamanda, sırt ve göğüste, bazen de alın çevresinde ve daha nadiren kol ve bacaklarda çok sayıda kırmızı ve kaşıntılı kabartı oluşur. Bu kabartılar birkaç saat içinde saydam bir sıvıyla dolu kesecikler haline gelir. Bu keseciklerin görülmesi birkaç gün devam eder ve ikinci günden itibaren içerikleri irine dönüşüp, bir iki gün içinde patlayabilir ya da kuruyup büzüşerek tepelerinde kahverengimsi kabuklar oluşur. Bu küçük kabuklar bir haftaya varmadan pullanarak dökülür ve iyileşme tamamlanır. Hastanın Çevresindekilerden Tecrit Edilmesi Gerekli midir? Hasta çocuk döküntünün görülmesinden itibaren bir hafta süreyle ya da kesecikler kuruyuncaya değin bu hastalığı geçirmemiş çocuklardan tecrit edilmelidir. Ancak kabukların dökülmesini beklemeye gerek yoktur. Hangi Yaşlarda Görülebilir? Belirgin Olarak Görüldüğü Dönemler Var mıdır? Çoğunlukla çocukluk çağında görülür. Kış ve ilkbaharın ilk ayları suçiçeğinin yaygın olarak görüldüğü aylardır. Yetişkinler Daha Büyük Risk Altında mıdır? Yetişkinler ve ergenlik çağındakiler çocuklara kıyasla daha ağır hastalık riski altındadırlar. Ağrı, ateşin süresi, kırıklık, kaşıntı gibi belirtiler daha şiddetli olur, döküntü daha geniş alana yayılır ve daha uzun sürede iyileşir ve hastalığın seyri daha uzun olur. Ayrıca, suçiçeği olan yetişkinler ve gençler için şiddetli komplikasyon riski daha yüksektir.Suçiçeği En İyi Nasıl Tedavi Edilir?Tedavi hem belirtilere yönelik hem de etkene yönelik yapılabilir. Belirtileri hafifletmek için antipretikler ya da sistemik atihistaminikler kullanılabilir. Etkene yönelik tedavide antiviraller kullanılır. Erken tedavi ağrı ve şikayetleri azaltır.
[More]
CİLT BAKIMI (ZONA)
Herpesvirus varicella aynı zamanda çocuklarda yaygın döküntülerle seyreden su çiçeği hastalığının da âmilidir. Zona arka kök sinir düğümünde sessiz yaşayan virüsün; yaralanma, habis hastalıklar (bilhassa lenfoma) ve röntgen şuasına mâruz kalma gibi hazırlayıcı faktörlerle aktif hâle geçmesi sonucunda gelişir. Hastalık; ateş ve kırgınlıkla başlar. 2-4 gün içinde gövde ve nâdiren kol ve bacaklarda şiddetli ağrı, kaşıntı ve duyu değişiklikleri çıkar. Ağrı keskin, künt, yanıcı ve devamlı veya gelip geçici karakterde olabilir ve genellikle 1-4 hafta sürer. Başlangıçtan iki hafta sonra ağrılı sahalarda sert, küçük (1 cm kadar), kırmızı döküntüler çıkar. Bunlar bir sinir dağılımı üzerinde olduğundan gövdede tek taraflı kemer tarzı veya kol ve bacaklarda yukarıdan aşağı istikâmettedir. Sonra bunların içi saydam sıvı veya irinle dolar. Bu ağrı yedi gün devam eder. Ağrı geçtikten sonra daha yoğun bir biçimde geri dönebilir; arka planda sürekli bir rahatsızlık vardır ve buna bıçak saplanması tarzında daha kısa süreli ama daha şiddetli ağrılar eşlik edebilir. Nasıl Tedavi Edilir? 10 gün içinde kurur ve kabuklanırlar. Sıklıkla iz bırakırlar. Patlarsa çevre lenf bezleri büyür ve bazan gangrene sebep olabilir. Bazan da döküntü bütün vücûda yayılır. Zoster kelimesi yıllar boyu vücudu saran döküntüleri tarif etmek için kullanılmıştır. Hastalığı tarif etmek için birçok, renkli terim kullanılmıştır; Norveçliler 'cehennemden güller kemeri', Danimarkalılar 'cehennem ateşi' olarak isimlendirmişlerdir. Çok ağrılı bir hastalık olduğu için bu isimler son derece uygundur. Herpesvirus varicella tarafından ortaya çıkarılan akut, tek taraflı ve sinir dağılımı üzerinde gelişen veziküllerle (içi su dolu kabarcık) seyreden döküntülü bir hastalık. Genellikle erişkinlerde (en sık 50 yaş üstü) ortaya çıkar ve şiddetli sınır ağrısı yapar. Yaşlılarda en yaygın görülen komplikasyon olarak postherpetik nevralji (Zona sonrası sinir ağrısı) yıllarca sürebilir. Zona en sık göğüste görülür. Ayrıca boyun, bel ve nâdiren kafa sinirleri tutulabilir. Kafa sinirleri tutulumu daha ağır seyreder ve tek taraflı yüz felci, sağırlık, tad kaybı, görme bozukluğu ortaya çıkabilir. Hastalık genellikle tipik deri döküntüleri çıkmadan teşhis edilemez. Zona viral bir hastalıktır ve tedavisi antiviral ilaçların sistemik uygulanması ile yapılmalıdır. Tedavi ne kadar erken uygulanırsa o kadar etkili olacaktır. Bu nedenle teşhisin çabuk konulması şarttır. Valasiklovir eğer erken kullanılırsa (döküntülerin ortaya çıkmasını takiben ilk 72 saat içinde), ağrı süresini ve şiddetini, döküntü süresini ve komplikasyon risklerini azaltır ve iyileşme sürecini hızlandırır.Vezikül sıvısında virüs görülmesi teşhis koydurucudur. Tedâvi: Kaşıntı ve sinir ağrısını azaltmak için kalamin losyon, aspirin, kodein kullanılır. Benzoin tentürü de kullanılabilir. Sâkinleştirici verilir. Veziküller patlarsa antibiyotik tedâvisi eklenir. Gözdeki kornea zonasında iodoksiüridin merhemi gibi antiviral ilâç kullanılır. Postherpetik nevralji açısından kortikosteroid tedâvisi yapılır. Elektronik akupunktur cihazı göz ağrısı noktasına tutulur. Hasta çok faydasını görür. Geçmeyen ağrılarda siniri kesmek gerekebilir. Gözde katiyen kortikosteroid kullanılmaz. Başlıca Nedenleri Zona ile suçiçeğinde etkenin aynı virüs (varicella zoster) olmasına karşın, iki hastalık hastalık birbirinden farklıdır. Zona genellikle orta yaşın üstündeki insanlarda görülür. Suçiçeği geçirildikten sonra konak sinir hücrelerinde bekleyen virüsün yeniden aktive olması ile ortaya çıkmaktadır. Belirtileri Nelerdir? En çok hissedilen belirti ağrıdır. Ağrı genelde kuşak şeklinde belirli bir hat üzerinde kendini gösterir. İlk belirti genellikle deride bir ya da daha fazla dermatoma uyan bölgede çok şiddetli ağrı veya uyuşma hissinin duyulmasıdır. ONA)
[More]
DİŞ ÇÜRÜKLERİ VE TEDAVİSİ
İlk yapılması gereken şey diş hekimine gitmek ve onun önerilerine uymak olmalıdır. Aslında çürükten korunma, bir kişisel irade konusudur ve hepimizin sağlam dişler ve sağlıklı ağzın getireceği rahatlığın bilincinde olmamız gerekir. Diş plağı ve karbonhidratlı gıdalar neden çürük oluşturur?Günümüzde bakteri plağı ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmaktadır ve artık şekerle birlikte bakteri plağının, çürüğün baş etkenlerinden birisi olduğu anlaşılmıştır.Bakteri plağı görülebilir mi? Evet görülebilir.
Diş çürükleri daha çok koyu renklenmelerle birlikte görülen oyuklar olarak algılanmaktadır. Önlenebilir bir hastalık olmasına karşın dünyada diş çürüğü deneyimi yaşamayan çok az insan vardır. Dişler neden çürür? Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturabilmektedir. Bu asitler, dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına ve dişhekimlerinin kavite dedikleri oyuklara neden olmaktadırlar. Uzun yıllar, nedeni bilinmeyen bir hastalık gözüyle bakılan diş çürüğünün günümüzde “çok sebebe bağlı bir hastalık” olduğu anlaşılmıştır. Diş çürüğünün başlıca 3 etkeni vardır:Bakteri plağı (Diş plağı adı da verilir), Karbonhidratlı gıdalar (Şeker, un... gibi), Bünyesel etkenler (Dişin yapısı. tükürüğün bileşimi... gibi) Diş sağlığı dengeli olan bir kimsede bu etkenlerden birisi değişikliğe uğrarsa, çürük ortaya çıkar.Çürük belirtileri nelerdir?Çürük ve oyulmuş bir diş, koyu renkli boşluğuyla kolayca tanınır. Fakat bazen çürük çukurcuğu gizli kalır ve diş hekimi ancak yardımcı tanı araçlarıyla (mesela diş röntgeni gibi) teşhis koyabilir.Çoğu zaman çürük, diş tüberküllerinin yani tümsekciklerin birbiriyle kesiştiği yerde veya dişin boyun kısmında görülür. İki diş arasında kalan gizli çürükler uzun süre fark edilmez. Bu tür çürüklerde “... akşam yemek yerken dişime taş geldi zannettim, bir de baktım, dişimin bir parçası ağzımda...” denildiğini sıkça duyarız.Diş çürüğünde diş hekimine başvurmayı gerektiren en önemli belirti ağrıdır. Ağrı, soğuk, sıcak, tatlı veya ekşiden olur. Ağrının şiddeti kişiden kişiye değişir ve etken ortadan kalkınca ağrıda geçer; fakat tedavi edilmeyen çürüklerde ağrılar bir süre sonra sürekli olmaya başlarlar.Diş çürüğü nasıl ilerler?Çürük, daima dişin yüzeyinden başlar ve ilerleyerek dentin tabakasına erişir. Dentin, mineden daha fazla organik madde içerir. Bu nedenle çürük bu tabakada daha çabuk yayılarak dentini bir burgu gibi deler; fakat, çürüğün ilerleme hızı, kişiden kişiye ve dişten dişe çok değişir.Unutulmaması gereken bir husus da, dentinin dişin bir savunma organı olduğudur. Dentin içinde önceki bölümde tanımı yapılan kanalcıkların ucunda odontoblast denilen yapım ve onarım hücreleri bulunur ve bunlar çürük dentini tamir dokusu ile tıkayabilirler. Tıpkı kuşatılan bir kaleyi savunanların güllelerle açılan gedikleri onarmaları gibi... Kendiliğinden olan bu savunma, bazen hızla ilerleyen çürük karşısında yetersiz kalabilir.Çürükten korunmak için ne yapmalıdır? Bunlar, dişlerin boyun kısmında ve iki diş arasında yer alan beyazımsı kirlerdir. (Fark edilmesini kolaylaştırmak için piyasada “Disclosing Tablet” veya “Disclosing solution” adıyla bilinen boyayıcı tablet ve eriyikler satılır.) Plak şöyle teşekkül eder:Önce tükürükle protein dişe yapışır.Bu proteindeki bol miktarda ağız ortamında bulunan şekerden kimyasal yolla dekstran yapar.Dekstran bu protein plağına tutunur ve böylece diş plağı teşekkül eder.Teşekkül eden plak artık yalnız ağız çalkalamakla giderilemez.Buraya kadar oyunun-yani çürük oluşumunun-piyonları (yani bakteriler) hazır olmuştur... Şimdi bakteriler, mineye bir hamle yapacaklardır... Bakteriler bu hamleyi iki koldan yaparlar:Bazı bakteriler şekerden asit yaparak, minenin inorganik örgüsünü bozarlar. Bir kısmı da, minenin organik kısımlarını parçalayan enzimler ya parlar. İşte diş çürüğü oyununun senaryosu kısaca böyledir. Bu oyun nasıl bozulur ve çürük nasıl önlenebilir?Bakteri - şeker işbirliği önlenirse oyun bozulur mu? Bu nasıl olabilir? Müttefiklerden birisini; Örneğin şekeri ortadan kaldırarak... Şeker, çikolata, pasta yemeden... Olur mu? Şeker, organizma için kaçınılmaz gıdalardan birisidir ve hayvan deneyleri şekerden yoksun beslenmenin çürüğü durdurmadığını, sadece biraz azalttığını göstermiştir. Evet, şeker bir çürük etkenidir ama, ne tek başına ne de başlıca etken...Öyleyse, çürükten korunmak için ne yapmalıdır? Asıl korunma, ikinci saldırgana yani mikroplara karşı mücadele ile olur. Bu da dişleri fırçalayarak gerçekleştirilir.Kimlerde daha çok çürük olur? Şekerli ve unlu yiyeceklerle bakterilerin buluşması sonucunda çürükler oluştuğuna göre herkes için bir tehlike var demektir. Ancak beslenmelerinde karbonhidratlı ve şekerli yiyeceklerin oranı çok yüksek olanlar bir de sularında florür oranı çok düşükse çok daha fazla çürük tehlikesi altındadırlar. Bakteri plağı tarafından oluşturulan aside karşı tükürük doğal bir savunma mekanizması oluştursa da tek başına çürüğü önleyemez.Tükürük akışını ve miktarını azaltan hastalıklar ya da ilaçlar da çürük oluşumunu hızlandırmaktadırlar. Bu nedenle de dişhekimleri tükürük akışını artırdığı için şekersiz sakızları sıklıkla önerirler. Çürük Aşısı Var mıdır?Hayır... “Ama gazetelerde okuyoruz” diyeceksiniz. Biraz önce size çürüğün çok sebebe bağlı bir hastalık olduğunu söyledik.Bu motorların dönüşü dakikada 300.000’dir. Saniyede, (ya da 2 sayana kadar) kullanılan alet tam 5.000 devir yapar. Ayrıca dönme esnasında hiç titreşim de yoktur. Biraz ağrı olabilir. Çünkü, dentin yüzeyi biraz hassastır ve kişiden kişiye değişen şiddette ağrı duyulur. Bunun çaresi lokal anestezidir. Lokal anestezi ile hiç ağrı duymadan diş dolgusu yaptırılabilir. 2. Temizlenen Çürük Boşluğu ŞekillendirilirDiş doldurturken sadece çürüğün temizlenmez çürük etrafında bazı düzeltmeler de yapılır. Çürük boşluğunun genişletilmesi “kavite hazırlama” belirli kurallara göre biyomekanik ve yapısal (morfolojik) zorunluluktan dolayı yapılmaktadır. Neye karşı, hangi etkene karşı aşı hazırlanacak? Bilim adamları yaklaşık elli yıldır bu konuda çalışmaktadırlar. Çürüğe karşı antibiyotik var mıdır?Çürüğü durduracak bir antibiyotik yoktur. Üstelik, antibiyotikler çocuklarda oluşum döneminde dişlerin üzerine çökelerek onları boyarlar ve gri-kahverengi, morumtırak renk almalarına neden olurlar. Antiseptik gargaralar kullanalım mı?Bazı ağız ve dişeti hastalıklarında belirli bir süre için belirli dozda antiseptik gargara verilebilir; fakat şunu unutmayın ki, ağız sağlığında en etkin araç fırçadır.Çürük oluşumuna bazı alışkanlıkların etkisiBeslenme alışkanlıklarının çürük oluşumuna etkisi olduğu öteden beri bilinmektedir. (Örneğin sert ve lifli gıdalarla beslenen Eskimolarda çürük hemen hemen hiç görülmez.) Buna karşılık yumuşak ve yapışkan besinlerin dişler üzerine tutunmaları, plak oluşturmaları ve çürük meydana getirmeleri daha kolaydır.Diş çürümesi önlenebilir mi? EVET. Sabah kahvaltısından sonra ve akşam yatmadan önce dişlerin fırçalanması ve her gün diş ipliğinin düzenli kullanılması en etkili yoldur. Yiyecek artıkları en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, diş fırçaları küçük başlı seçilmelidir. Dişlerin iç yüzeyleri, dış yüzeyleri, çiğneyici yüzeyleri ve dilin üstü fırçalanmalı ve ara yüzlerde diş ipliği kullanılmalıdır. Fırçalar, orta derecede sert ya da yumuşak kıllı olmalı ve belirli aralıklarda değiştirilmelidirler. Fırça kıllarının aşınmamış olması ve bakteri taşımayacak bir şekilde muhafaza edilmesi gerekmektedir. Asla başkasının diş fırçası kullanılmamalıdır. diş fırçalama sırasında florürlü bir diş macunu kullanılarak, florürün diş çürüğünü önlemedeki rolünden yararlanılmalıdır. Florürlü macunlara yardımcı olarak aynı zamanda ağız kokusunu gidererek ferahlık ve temizlik hissi veren florürlü gargaralar da kullanılabilir. Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde tüketmeye çalışmak ve yemek aralarında bir şey yememeye gayret etmek de diğer bir önlemdir. Dişhekimine muntazam aralıklarla başvurmak bir çürüğü önlemek ya da erken yakalamada en iyi yoldur. Ayrıca sıcak ve soğuğa duyarlı dişler ya da ağrılı dişlerde veya tebeşirimsi renkte olan başlangıç çürükleri, kahverengi renklemeler ve oyuklar gibi durumlarda vakit geçirilmeden hekime başvurulması tedavinin şeklini değiştirecek ve zorluğunu azaltacaktır. Çürük nasıl tedavi edilir?Diş çürüğünün kendiliğinden iyileşmediğini ve çürüyen yapının tamir olmadığını biliriz. Çürük tedavi edilmezse ilerler. Öyleyse, mutlaka çürük dişi doldurmak gerekir. Henüz diş özüne kadar ilerlememiş çürükler şöyle tedavi edilir:1. Önce Çürük TemizlenirMine ve dentin çok sert yapılardır. Çürüğü temizlerken bu yapıların kaldırılması gerekir. Çürük, “frez” dediğimiz özel uçlarla temizlenir. Günümüzde çürük, elmas uçlu veya tungsten çeliğinden yapılmış frezlerle temizlenir. Bu frezler yüksek dönülü, hassas motorlara takılır.
[More]
KADINLARDA AĞIZ SAĞLIĞI NASIL OLMALIDIR?
Hasta tarafından yapılan kişisel ağız ve diş bakımı ile bu sorunların hafif olarak atlatılması sağlanabilmekle birlikte genellikle profesyonel yaklaşım gerekebilmektedir. Hamilelik sırasında oluşan uzun süreli diş eti hastalığı erken doğuma neden olabilmektedir. Hamilelik sırasında diş etlerinde oluşabilen "hamilelik tümörü" hamileliğin son döneminde ya da doğumdan sonra kendi kendine iyileşmektedir. Bir çok hamile kadında bulantı sonucunda oluşan kusma ağız ortamındaki asiditeyi artırır. Bu asitler dişlerde erozyonlara yol açabilmektedir. Karbonatlı su ile gargara yapılarak asidin nötralize olması sağlanabilir. Kadınların ergenlik, mensturasyon, hamilelik , emzirme ve menapoz dönemlerinde vücutlarındaki cinsiyet hormonları seviyesinde bazı dalgalanmalar olmaktadır. Bu hormonal değişiklikler doğrudan ya da dolaylı olarak ağız ve diş sağlığını etkileyebilmektedir. Ergenlik çağında Cinsiyet hormonu seviyesindeki dalgalanmalar, özellikle mensturasyon dönemlerinde, diş eti kızarıklıklarına ve dişeti kanamalarına neden olabilmektedir. Eğer böyle bir uygulama olanaksız ise sadece su ile ağız çalkalanarak asidik ortamın uzaklaştırılması sağlanabilir. Doğum kontrol ilaçları.Bu ilaçlar içerdikleri hormonlar nedeni ile hamilelikte oluşan ağız içi değişikliklere benzer semptomların neden olurlar. Doğum kontrol haplarının uzun süreli kullanımları dişeti iltihaplarına yol açabilmektedir. Doğum kontrol ilaçlarının kullanımı "Çekim Sonrası Alveoliti"="Kuru Soket" oluşumu riskini üç kez artırır. Bu nedenle cerrahi operasyon öncesi diş hekiminin bu durumu göz önüne alması gerekmektedir. Menapoz kadınların yaşamında oldukça önemli bir süreçtir.Bu belirtilerin tümü aynı anda bir kişide görülebildiği gibi biri ya da birkaçı birlikte da görülebilmektedir. Ağız kuruluğu "xerostomia" Ağızda hassasiyet. Ağızda ağrı ya yanma hissi Diş fırçalama sonrası ağızda yanma (özellikle sodium lauryl sulfates (SLS) içeren diş macunları kullanıldığından sonra) Tat alma duyusunda değişiklik. Çene kemiğinde erime. Menapoz döneminde geleneksel diş tedavilerinde özellikle dikkat edilmesi gereken bir durum yoktur. Ancak implant uygulamalarında implantın kemik ile osteointegrasyonunun sağlanabilmesi için kemik yapımının normal olması gereklidir. Bu dönemde ağız içerisinde herpes tipi viral lezyonlara ve ülserasyonlara sıklıkla rastlanılmaktadır. Hamilelik dönemindeBu dönemde kadınlarda " progesterone" ve "estrogen" hormonlarındaki değişiklikler diş eti hastalıkları riskini artırmaktadır. Bu hormonal değişiklikler ağız içerisinde hassasiyet ve diş etlerinde kızarıklık ve kanamalara neden olabilmektedir.Bu periyot sırasında kadınlarda hormonal ve psikolojik değişiklikler olabilmektedir. Doğal olarak bu etkileşimden ağız dokuları ve dişler de paylarını almaktadır. Menapoz esnasında kadınlık hormonu "estrogen" seviyesinde ciddi bir değişiklikler olur ve "estrogen" seviyesi en az düzeye iner. "Estrogen" aynı zamanda kalsiyumun emilmesi için gerekli olan bir maddedir. Noksanlığı kemikteki kalsiyum seviyesinin düşmesine neden olur dolayısı ile kemik erimelerine ve "osteoporez"a yol açar. Kemik erimesi vücuttaki tüm kemiklerde görülmektedir. Dişi çevreleyen kemik dokusunda oluşan erime bazen dişlerin destek dokularını yitirmelerine ve sonuçta dişlerin sallanarak kaybedilmesi ile sonuçlanabilmektedir. Menapoz döneminde yüksek oranda kalsiyuma ihtiyaçları vardır (1200 mg/gün). Günlük diyet ile bu miktarda kalsiyum alımı mümkün değildir. Bu neden ile hekim tarafından kalsiyum preparatları ile kalsiyumun emilimin arttırılması için D vitamini önerilmektedir. Menapoz nedeni ile değişen kalsiyum dengesini tekrar kurabilmek için aynı zamanda hormon terapisi de uygulanmalıdır. Menapoz döneminde ağız ortamında oluşabilecek değişiklikler: Menapoz sırasında kadınların ağız ortamlarında çok değişik belirtiler gözlemek mümkündür
[More]
HAMİLELİKTE AĞIZ DİŞ BAKIMI NASIL OLMALIDIR?
Eğer iyi bir beslenme ile beraber yeterli ağız diş bakımı yapılırsa hamilelik döneminde normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşılmaz. Hamilelik sırasında beslenme hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı için oldukça önemlidir. Bakınız: 1-Diş Sağlığı ve Vitaminler, 2-Dengeli BeslenmeHamilelikte bebeğin diş gelişimi 5. ve 6. haftalarda başlar. Ağız ve diş sağlığı açısından tüm hamilelik döneminde: A,C,D vitaminleri ile fosfor ve kalsiyumdan zengin temel yiyecekler alan meyvalar ve sebzeler, tahıl , süt ve mandıra ürünleri ile ile , et , balık ve yumurta dengeli olarak alınmalıdır. Şeker mümkün olduğu kadar alınmamalı (özellikle yemek aralarında). Kurutulmuş meyve ve karemel gibi yapışkan şekerli yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Hamilelik sırasında diş tedavisi yapılabilir mi? Hamileliğin ilk üç ayında bebeğin organ gelişim evresi olan ilk üç ayda etkili dental tedaviden kaçınılmalıdır. Tedaviler ikinci üç aya ertelenmelidir. Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini dental tedavinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği düşüncesi ön plana alınmalı ve bir jinekoloğun önerileri doğrultusunda dental tedavi yapılmalıdır. Son üç ayda tedavi için gerekli olan pozisyonları rahat alalaması ve koltukta uzun süre oturamaması nedeni ile diş tedavisi yaparken anne rahatsız olabilmektedir. Hamilelik sırasında ekstra bir ağız-diş bakımı gereklimidir? Günlük ağız ve diş bakımım kesintiye uğratılmamalıdır. Hamilelik öncesi tam bir ağız muayenesinden geçerek optimal ağız hijyenine kavuşmalı ve bunu sürdürme alışkanlığını kazanmalıdır. Çünkü plak birikimi, ve diş eti hastalıkları ile hamilelik sırasında oluşan hormonal değişiklikler arasında direkt ilişki vardır. Hamilelik sırasında oluşan hormon artışı ağız mukozasını dış etkenlere karşı özellikle bakteri plaklarına karşı daha hassa yapar. Günde en az iki kez diş fırçası ve diş ipi kullanarak etkili diş bakımı yapılarak plak birikimine engel olunmalıdır. (Bakınız, Diş Fırçalama) Ağız gargaraları ya da ılık tuzlu su ile gargara yapılmalıdır. Özellikle ılık tuzlu su diş etlerini rahatlatır ve dişeti hassasiyetini azaltır. Hamilelikte dental anestezi yapılabilir mi? Diş rontgeni çekilebilir mi? Hamilelik esnasında birçok ilacın kullanılmaması ya da kontrollü kullanılması önerilmesine karşın, dental tedavilerde kullanılan lokal anesteziklerin herhangi bir yan etkisi rapor edilmemiştir. Lokal anestezi kullanılmasında üretici firmanın önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Herhangi bir uyarı yoksa lokal anestezik kullanmada bir sakınca yoktur. Anestezi altında yapılan tedavide hasta ağrı duymayacak ve daha az stres yaşayacaktır. Diş çekimi yada herhangi bir müdahale için gebelik sırasında lokal anesteziklerin kullanılmasında üretici firmanın önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Herhangi bir uyarı yoksa kullanmada bir sakınca yoktur. Antibiyotik kullanımı özellikle Penisilin ve türevleri (amoxicilline vs. ) kullanımını bebek için herhangi bir sakıncası yoktur. Tetrasiklin gurubu antibiyotikler alınmamalıdır. Tetrasiklin gebelik sırasında alınırsa bebeğin dişlerinde "tetrasiklin renklenmeleri" dediğimiz renklenmeler oluşur. Ağrı kesici kullanmada dikkat edilmeli ve kesinlikle üretici firmanın önerilerine uyulmalıdır. Diş hekimliğinde kullanılan röntgen makinalarında radyasyon çok düşük seviyede olmasına rağmen hamilelerde röntgen çekiminden kaçınılmalıdır.Ağız ve diş sağlığının devamlılığını sağlamak için yaşam boyu etkili ve yeterli bakım gereklidir. Ancak kadınlarda ağız diş bakımı , yaşamlarının belirli bölümünü alan puberte, bebek emzirme, hamilelik, mensturasyon ve menapoz , dönemlerinde ayrıcalık göstermektedir. "Her doğumda bir diş kaybedilir" düşüncesi doğru mu? "Hamilelik sırasında bebeğin kendisi için gerekli olan kalsiyumu annenin dişlerinden alarak annesinin dişlerinin çabuk çürümesine yol açtığı, bu nedenle hamile annelerin diş kaybına uğradığı " düşüncesi tamamen yanlıştır. Hamilelik sırasında annenin dişlerinden kalsiyum kaybı olduğuna dair herhangi bir bilimsel kanıt yoktur. Bu dönemde bebeğin ve annenin kemiklerinin sağlıklı olabilmesi için annenin günlük 1200-1500 mg kalsiyuma gereksinimi vardır. Hamilelik döneminde kadın süt ve süt ürünleri ile yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyum dan zengin gıdalar alarak kalsiyum gereksinimini karşılamalıdır. Eğer gıdalarla yeterli kalsiyum sağlanamazsa bebeğin gelişimi için gerekli olan miktar annenin kemiklerinden karşılanır. Dişlerden kalsiyum çözünmesi olmaz. Zorunluluk yoksa bu işlem doğum sonrasına ertelenmelidir. Eğer acil bir tedavi için kesinlikle röntgen filmi çekilmesi gerekiyorsa : Anneye özel koruyucu önlük giydirilmeli, hızlı film kullanarak ve düşük doz uygulaması yapılmalıdır. Hamilelik gingitisi (Pregnancy gingivitis) Hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebilir. Bu şekildeki diş eti oldukça hassastır ve kolayca kanar. Hamilelik sırasında kadınların diş etlerinde oluşan bu değişiklikler nedeni östrejen ve progesteron hormonlarının salgılarının artmasından kaynaklanmaktadır. Hamilelik gingivitisi genellikle hamileliğin 2.Ayında başlayıp 8.Ayında en üst seviyeye çıkar, doğumdan sonra kendiliğinden iyileşir. Günlük düzenli ağız diş bakımı yapmayan kişilerde oluşan ve diş etinin tahrişine neden olan bakteri plağı ya da diştaşı gibi etkenler hamilelik gingivitisi tablosunu daha ciddi boyutlara taşıyabilmektedir. Eğer dişlerde derin tartar birikimi varsa diş hekimi tarafından elimine edilmelidir. Diğer diş tedavilerinde olduğu gibi tartar temizliği de özellikle hamileliğin ikinci üç ayında yapılamalıdır. (Gebeliğin ilk üç ayında bebeğin organları gelişme aşamasındadır. Bu safhada neden olunan bir bakteriyemi bebeğin organ gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.) Üçüncü üç ayda da anne koltuğa rahat oturamaz ve aşırı stres erken doğuma neden olabilmektedir. Hamilelikte diş çekilir mi?Hamilelik tüm vücudun fiziksel ve psikolojik yönden pek çok değişikliklere uğradığı bir dönemdir. Ağzımız ise vücudun bu tür değişikliklerine karşı çok hassas olan bir bölgesidir. Anne adayı hamilelik süresince ister istemez devamlı bebeğini düşündüğü için kendi kişisel bakımını ihmal edebilir. Mide bulantıları ve kusmalar ağız içinde zararlı etkilere neden olur. Bazı yiyecek ve içeceklere karşı aşırı ilgi veya aşırı tiksinme duyulması sonucu ağız da bundan etkilenir. Hormonal etkiler sonucunda ağız içinde bazi degisimler olur. Örneğin kandaki ve tükürkteki asit miktarı arttığ için dişlerin çürümesi kolaylaşır. Çünkü en basit anlatımıyla , dişin çürümesi demek , bakterilerin salgıladığı asitlerle yumuşaması demektir. Diş eti rahatsızlıkları da eskisinden daha kolay ve daha sık oluşacaktır. Hamile olmayı düşünen veya hamile olan her kadın mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmeli , ağız sağlığı için neler yapması veya yapmaması gerektiğini öğrenmeli ve gereken tedavilerini yaptırmalıdır. Bu hem annenin hem de çocuğunun sağlığı için çok önemlidir. Hamilelik kabaca üç dönemde incelenir: İlk üç aylik dönem: Bu dönem bebeğin çok hassas olduğu bir dönemdir. Gereksiz müdahaleler düşüğe sebep olabilir. Fakat ağrıya sebep olmuş ve/veya müdahale edilmediği taktirde daha çok zarara neden olabilecek durumdaki dişlerin çekim, kanal tedavisi gibi acil olarak tedavi edilmesi gereken durumlarında, çekinmeden diş hekimine gidilmelidir. Diş hekimi , bebeğe zarar vermeyen ilaçlarla tedaviyi sağlayacaktır. İkinci üç aylik dönem: Bu dönem , hamilelik sonuna kadar ertelenmesi uygun olmayan diş çekimi, dolgular, kanal tedavileri vb. pek çok tedavinin yapılması için en uygun olan dönemdir. Duruma göre üçüncü 3 aylık dönemde de tekrar randevu verilebilir fakat tüm bu seanslar mümkün olduğunca kısa süreli olmalıdır. Hamilelik sırasında yapılmaması gereken işlemler var mıdır? Genellikle acil olmayan işlemler de hamilelik sürecinde yapılabilir. Ancak herhangi bir diş tedavisi için en uygun zaman 4. Ve 6. aylar arasıdır. Şiddetli ağrının eşlik ettiği acil durumlarda tedavi hamileliğin herhangi bir döneminde yapılabilir. Anestezi ve ilaç verilmesini gerektiren durumlarda jinekolog ile irtibat kurulmalıdır. Ertelenebilecek işlemler doğumdan sonraya bırakılmalıdır. Hamilelik döneminde diş röntgeni zararlı mıdır? Üçüncü üç aylık dönem: Bu dönemde bebek anne karnında oldukça büyümüştür ve doğum yaklaşmıştır. Aynen ilk üç aylık dönemde olduğu gibi, acil tedaviler dışında diş hekimi müdahale etmeyecektir. Hamilelik ağız sağlığını nasıl etkiler? Hamilelik sırasında anne dişlerinden kalsiyum kaybı ve her hamilelikte annenin bir dişini kaybedeceği yanlış bir inanıştır. Fakat hamilelik sırasında ağız sağlığında bazı değişikliklerin olacağı da bir gerçektir. En önemli değişiklik östrojen ve progesteron hormon düzeylerindeki artış olup, bu durum da dişler üzerindeki plak birikiminin artması ile bağlantılıdır. Eğer plak uzaklaştırılmazsa dişeti iltihabına (gingivitis) neden olur. Bu durum "hamilelik gingivitisi" adını alır. Dişeti kırmızı, hacim olarak artmış, hassas ve kanamalıdır. Bu tablo daha çok 2. üç aylık dönemde hamile kadınların çoğunluğunu farklı şiddette etkiler. Eğer gingivitis zaten mevcutsa hamilelik sırasında şiddeti artabilir ve tedavi edilmezse periodontitise ilerleyebilir. Hamile kadınlarda aynı zamanda "hamilelik tümörü" geliştirme riski de vardır. Bunlar dişeti büyümelerinin irritasyonu sonucu oluşan iltihabi lezyonlardır. Genellikle kendi haline bırakılmakla beraber, hastaya rahatsızlık veriyorsa veya çiğneme, fırçalama ve diğer ağız bakımı işlemlerini engelliyorsa dişhekimi tarafından alınmalıdır. Bu problemler nasıl önlenebilir? Dişeti iltihabı dişlerin etkin olarak bakımı ve temizlenmesi ile önlenebilir. Her gün en az iki kez, mümkün olan durumlarda her yemekten sonra dişler fırçalanmalıdır. Her gün tüm dişlerde diş ipliği ile temizlik işlemi de yapılmalıdır. Sabah diş fırçalamak rahatsızlık veriyorsa ağız su veya anti-plaque ve floridli gargaralarla çalkalanmalıdır. Dengeli beslenme ile birlikte C ve B12 vitamin destekleri de ağız sağlığının sürdürülmesi açısından önemlidir. Dişhekimine daha sıklıkla gidilmesi de etkin plak kontrolünü sağlayarak gingivtis gelişimini önler. Plak kontrolünün sağlanması aynı zamanda dişeti irritasyonunu ve hamilelik tümörlerinin oluşma riskini de azaltır. Dişhekimine ne zaman gitmelidir? Hamilelik planlanıyorsa veya hamile olunduğundan şüpheleniliyorsa dişhekimi ziyaret edilmelidir. İlk 3 aylık dönemde temizlik yapılması uygundur. Dişhekimi hamileliğin kalan dönemi için bir tedavi takvimi hazırlayacaktır. İkinci 3 ayda da ağız dokularında meydana gelen değişikliklerin ve ağız bakımının etkinliğinin değerlendirilmesi ile birlikte tekrar temizlik önerilebilir.Bu dönemde tedavi için çok gerekli ise ağız içinden 1-2 film alınabilir.Her ne kadar dişhekimliğinde çekilen röntgenlerde verilen radyasyon miktarı çok az ve karın bölgesine çok yakın değilse de gelişmekte olan bebeğin ışın almasını önlemek için mutlaka kurşun önlük kullanılması gerekir.Kullanılan ilaçlar bebeğin diş sağlığının yanı sıra genel vücut gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı konusunda bilgili olmak,çocuğunuzun ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır. Bebeğin diş bakımı ve beslenmesi ile ilgili bilgi edininiz. (Bakınız, Çocuklarda Diş Sağlığı)"Hamileyken antibiyotik kullandım" bebeğimin dişleri etkilenir mi? Bu dönemde bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılması gerektiğini belirtmiştik. Ancak kullanılan her antibiyotiğin bebeğin dişlerinde lekelenmelere neden olduğu kanısı yanlıştır. Dişlerde renklenmelere neden olan antibiyotik grubu "tetrasiklinler"dir. Bunun dışındaki antibiyotiklerin renklenme yaptığı kanıtlanamamıştır.Yine de ilk üç ay film çekilmesinden kaçınmak gerekir. Dişler hamilelik sırasında daha çabuk mu çürür? Daha öncede de belirtildiği gibi "hamilelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum çekildiği ve bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği" inancı kesinlikle doğru değildir. Hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulması dişlerin çabuk çürümesine uygun bir ortam yaratır. Bu dönemde dişlerin daha çabuk çürümelerinin nedenleri şunlardır; Bebek beslenen dönemde tatlıya, aburcubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilir İlk aylarda görülen kusmalardan sonra anne ağız bakımına yeterince özen göstermeyebilir. Gebelik hormonlarının (östojen, progertron) etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan anne, dişlerini fırçalamaktan kaçınır. İşte bu nedenlerden ötürü bu dönemde diş sağlığına daha özen göstermek gerekir. Bebeğin diş sağlığı için alınması gereken önlemler var mıdır? Bebeğin diş gelişimi anne karnında başlar. Bu dönemde anne hem kendi sağlığı hem de bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmelidir. Diş sağlığı için protein,A vitamini (et, süt, yumurta, sarı sebze ve meyveler) C vitamini (narenciye, domates, çilek), D vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyum (süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) dan zengin gıdaların yeterince alınması gerekir. Bunun yanı sıra bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılmalıdır.
[More]
ÇENE EKLEMİ RAHATSIZLIKLARI VE ÇÖZÜMLERİ?
Çene eklemi rahatsızlığına neden olabilecek fizyolojik olmayan bir diş kapanışına sahip olabilir veya daha önceleri çene yüz bölgesinde bir travmaya maruz kalmış olabilirsiniz. Çözüm YollarıÇene ekleminizdeki problemlerin düzeltilmesi için tek bir tedavi şekli yoktur. Çene-yüz kaslarındaki spazmın azaltılması, optimum bir kapanışın sağlanması veya çene eklemlerinin aşırı yüklerden kurtulması gibi çeşitli tedavi şekilleriyle çene-yüz bölgesinde harmoniniz sağlanır.Okluzyon uyumu (kapanış) tam olmayan dolgu,protez ve kuron köprüler gözden geçirilir.Kapanış hattınızı dengelemek ve aşırı çiğneme basınçlarını önlemek için özel bir aparat olan gece plağı yapılır. Çene eklemi rahatsızlığı sizin için problem mi? Baş ağrıları ve diş aşınmalarının çene ekleminizle ilgisi olabileceğini tahmin edemeyeceğinizden dolayı uzun bir süre farkında olmadan çene eklemi rahatsızlığı olabilir. Çene-yüz kasları ve dişlerinizin kapanışı çene ekleminizin fonksiyonunu etkiler. Aşağıdaki sorulara vereceğiniz cevaplarla çene eklemi rahatsızlığınız hakkında bir bilgiye sahip olabilirsiniz.Kaslar Dişlerinizi sıktığınız ya da gıcırdattığınızın farkında mısınız? Sabahları uyandığınızda çene-yüz kaslarında ağrı hissediyor musunuz? Sıklıkla baş-boyun ağrılarınız oluyor mu? Dişlerinizi sıktığınızda ağrınız artıyor mu? Stresli olduğunuzda dişlerinizi daha çok sıkıyor musunuz? Dişlerinizde hassasiyet, aşınma var mı? Dişler ve kapanış Ağzınızı kapattığınızda dişleriniz birbirine temas ediyor mu? Eksik dişleriniz fazla mı? Zaman zaman kapanışınızın değiştiğini hissediyor musunuz? Çiğneme sırasında zorluk çekiyor musunuz?Çene eklemleri Ağzınızı açtığınızda çene eklemlerinizden ses geliyor mu? Ağzınızı açıp kapamada, yemek yemede veya esnemede zorluk çekiyor musunuz? Bazen çenenizin kilitlendiğini hissediyor musunuz? Baş-boyun bölgesine bir travma geldi mi? Diğer eklemlerinizi de ilgilendiren artrit gibi bir rahatsızlığınız var mı? Ağzınızı açmakta zorluk çekiyor musunuz? Çene eklemi rahatsızlığının anlaşılması Çene-yüz kaslarınızdan, dişlerinizin kapanışından ve çene kemiklerinizden etkilenen çene ekleminiz kompleks bir yapıya sahiptir. Bu üç yapının her biri ekleminizin armonisi için çok önemlidir. Kaslarınız esnek ve dengeli olmalıdır. Dişleriniz eksiksiz fizyolojik ve biyolojik bir uyum içinde dengeli olup, düzenli bir kapanış vermelidir. Ağzını açma ve kapama haraketleri fizyolojik sınırlar içersinde olmalıdır. Kaslar: Çene-yüz kaslarınızın gevşeme ve kasılması ile ağzınızı açma-kapama, konuşma ve çiğneme fonksiyonlarını yapabilirsiniz. Bu durum ağzınızı açma-kapama, konuşma, ısırma ve çiğnemenizde büyük etki yapar. Yine muayene sırasında kaslarınızı etkileyecek sinir sistemi veya ortopedik bir bozukluk olup olmadığı, çene-yüz ve boyun kaslarınızın uyum içinde çalışıp çalışmadığı anlaşılmaya çalışılır.Doktorunuz çene eklemlerinizi çene yüz kaslarınızı parmak uçlarıyla palpe ederek ağrı olup olmadığını, ağzınızı açıp kapatarak çene eklemlerinizde ağrı olup olmadığını ve çene eklemlerinizden ses gelip gelmediğini ve alt çenenizi açıp kapatma sırasında kayma yapıp yapmadığını ve maksimum ağız açıklığınızı ölçerek muayenenizi tamamlar. Çene ekleminizdeki uyumun bozulması Çene-yüz kasları, çene eklemleri ve alt-üst dişler arasındaki kapanış çene eklemlerinizi etkileyen üçlü bir mekanizma oluşturtur. Bu mekanizmayı oluşturan yapılardan birinde bozukluk olduğu zaman, çene eklemlerinizde uyum bozulmuş olur, Çene-yüz kaslarınızdaki spazm, çene eklemlerinizde ya da başınızda ağrılara neden olabilir, Kapanış problemleri eklemlerinizin pozisyonunu değiştirebilir. Kaslarınız stres altında olmayıp rahat olduğu zaman, eklemlerinizle birlikte bir düzen oluştururlar. Kapanış: Dişlerinizin anatomik şekli, çiğneme fonksiyonunuzu yapmanızı sağlar. Alt-üst çene kemikleriniz ve çene ekleminizle birlikte dişleriniz çene kapanışını oluşturur. Stabil bir kapanışınızın olması stabil bir ekleminizin olmasını sağlar. Çene Eklemi: Çene eklemi alt ve üst çene kemiğinizdeki bağlantıyı sağlar.Diskin yerini değiştirmesi eklemlerinizden ses gelmesi veya eklemlerinizin kilitlenmesine neden olabilir.Kas problemleri: Stres, dişlerin sıkılması ve yanlış duruş kaslarda spazma neden olur. Kasılan kaslar, alt ve üst çene kemiklerinizi birbirine yaklaştırarak eklemlerinizde istenmeyen yüklere ve bazen de dişlerinizde aşınmaya neden olur.Çene eklemi rahatsızlığı daha çok genç ve orta yaşlarda görülen bir rahatsızlıktır.Bu rahatsızlık baş, kulak, çene-yüz ağrıları, kulak çınlaması, çene ekleminden ses gelmesi, ağız açmada kısıtlılık, ağrı veya kaymalar şeklinde semptomlarla kendini gösterir. Kimi kez klinik belirti vermeden yıllarca devam ederken, kimi kez de insanları canından bezdiren bir rahatsızlık olarak sürer. NedenleriÇene eklemi rahatsızlığının oluşmasında bir çok neden vardır. Farkında olmadan çene ekleminize ve yüz kaslarınıza aşırı yüklenmeye sebep olabilecek şekilde dişlerinizi sıkıyor veya gıcırdatıyor olabilirsinizKapanış problemleri: Alt ve üst çenenin birbirleriyle uyumsuz kapanışı, çene eklemlerinizde sorunlar yaratabilir. Eklem problemleri: Çene eklemi sorunları dişlerinizi sıkmanızdan, o bölgeye gelen travma ya da artrit gibi eklem rahatsızlıklarınızdan meydana gelebilir. Bağların uzamasına neden olan eklem sorunları, diskin yerinden oynamasına ve hatta artrit gibi değişikliklere neden olur.Diş hekimi Muayenesi: Çene eklemi rahatsızlığının nedenlerin anlaşılmasına yardım eden diş hekimi muayeneniz, tedavinizin ilk aşamasını oluşturur. Diş hekimi tarafından yapılan detaylı muayeneniz, sadece çene eklemi rahatsızlığıyla ilgili değil bütün genel sağlığınızla ilgilidir. Stres altında olup olmadığınız, dişlerinizi sıkıp sıkmadığınız, dişlerinizi gıcırdatıp gıcırdatmadığınız, ailenizde çene eklemiyle ilgili şikayetlerinizin olup olmadığına dair sorular sorulur. Sizden alınan cevaplar ve muayene sonuçlarıyla rahatsızlığınızın nedenleri anlaşılmaya çalışılır.
[More]
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Periodontoloji: Dişeti hastalıklarının tedavisi amacı ile diştaşlarının temizlenmesi, cerrahi tekniklerle hastalığın tedavisi....Periodontal hastalıklar dişeti ve dişleri çevreleyen destek dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Dişeti hastalığının en önemli sebebi "bakteri plağı"dır. Hergün düzenli ve yeterli fırçalama yapılmazsa, tükrük içinde bulunan kalsiyum, bakteri plağıyla birleşip sertleşerek dişler üzerine yapışır ve diştaşı (tartar) dediğimiz yapıya dönüşür. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen zararlı maddeler dişetlerinde iltihaba yol açar. Dişeti hastalığının bu erken dönemine" gingivitis" denir. Bu dönemde dişetleri kırmızıdır,kanamalıdır ve hacim olarak büyümüştür.Bu hastalık tablosunun ilk sinyallerini fark eden hasta hemen hekime başvurursa bu aşamada yapılacak diştaşı temizliğiyle dişetlerinin tedavisinde yüksek başarı sağlanır. Belirtilerin ihmal edilmesi durumunda hastalık ilerler, dişetindeki iltihap çene kemiğine ulaşır ve erimesine neden olur. Bu durumda cerrahi tedaviler gerkebilir. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından daha fazladır. Periodontal problemlerin önlenmesinde en önemli görev kişinin kendisine düşmektedir.Günlük ağız bakım işlemleri (diş fırçalama ve diş ipi kullanma) diştaşı oluşumunu en alt düzeye indirebilir, ancak tamamen önleyemeyebilir. Dişler sabah akşam 2 dakika süreyle fırçalanmalı ve düzenli olarak diş hekimi tarafından kontrol edilip temizlenmelidir.Konservatif Tedavi: Çürük tedavileri, amalgam ve estetik dolgular...Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve karbonhidratlı yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturur. Bu asitler dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına neden olurlar. Konservatif tedavi, çürüklerin erken dönemde tedavilerinin yapılarak ilerlemelerinin durdurulmasını ve oluşan diş maddesi kayıplarının estetik, fonksiyonel ve ağız dokularına uyumlu bir şekilde tedavi edilmesini amaçlar.Endodontik Tedavi: Kanal tedavileri...Dişin sert dokusunun içinde, kökün en ucundan giren kan damarları ve sinirlerin (pulpa) bulunduğu dişe hayat veren küçük bir odacık vardır. Dişlerin büyümesini ve sürmesini sağlayan bu yapı, çürüme meydana geldiğinde alarm görevi de görmektedir. Erken safhada tedavi edilmeyen diş çürükleri ilerleyerek pulpaya ulaşır ve burada iltihabi değişimlere neden olarak şiddetli ağrılar oluşturur. Daha sonraki aşamada bakterilerin salgıladığı asitler pulpayı öldürür. Böylelikle ortaya çıkan toksinler (zehirler) kök ucundan sızarak çene kemiğine yayılır. Çene kemiğinde oluşan iltihap dişin kaybına, çevre dokularının da harabiyetine neden olur. Bu safhaya gelmeden önce dişi ve çevre dokuları koprumak için hastalıklı pulpa dokusunun alınmasıyla diş kurtarılabilir. Pulpa dokusu anestezi altında temizlendikten sonra, kanallar genişletilip dezenfekte edilir. Tüm bu işlemlerden sonra pulpa odasının içi özel maddelerle kök ucuna kadar doldurulur. Sanıldığının aksine bu işlemler ağrısız gerçekleşmekte ve tedavi edilen diş uzun yıllar ağızda kalmaktadır.Cerrahi: Diş çekimleri, komplikasyonlu ve gömük diş çekimleri, kist operasyonları, rezeksiyon, vb. cerrahi operasyonlar...Gömük 20 yaş dişleri: Bu dişler akıl dişleri olarak da adlandırılır ve tam ya da yarım gömülü kaldığında iltihaplanmaya ya da bir kiste sebep olabilir. Ya da diğer dişleri öne doğru iterek dişlerde çapraşıklıklara yol açabilir. Uzun süre hiç belirti vermezken, aniden şiddetli ağrılara, çenelerde kitlenmeye ya da yüzde şişmeye sebep olabilir. Bu dişler kontrol edilmeli ve gerekli ise çekilmelidir. Çekim küçük bir operasyonla gerçekleştirilir.Protez: Kuron ve köprü protezleri, total (tam) ve iskelet (kancalı) protezler, Hassas tutuculu protezler...Protez; eksik bir organı yerine koyma anlamı taşımaktadır. Dişlerin ve çevre dokuların çeşitli sebeplerle madde kaybına uğradığı ya da tamamen kaybedildiği durumlarda, hastaya kaybolan fonksiyonlarını geri kazandırmak ve bozulan estetik görünümü düzeltmek, protezin amacıdır.Eksik bir diş diğer dişler için ciddi bir tehlikedir. Estetiği bozduğu tartışılmazdır, ancak daha önemlisi, dişin kaybından kısa bir süre sonra boşluğu sınırlayan dişler doğal olarak boşluğa doğru eğilir. Ayrıca karşı çenedeki boşluğa denk gelen dişler üzerindeki basıncın ortadan kalkması, zamanla onların boşluğa doğru uzamasına ve hatta dökülmesine sebep olur. Sadece komşu dişler değil, diğer dişler de bu konumdan etkilenir ve çene eklemi, baş ve kas ağrıları ortaya çıkabilir. Kısacası boşluk ne kadar kısa sürede kapatılırsa o kadar iyidir.Protezler genel olarak iki türlüdür: Ağızda kalan dişlerin üzerine yapılan (dişler küçültülerek) ve hasta tarafından çıkarılamayan kuron, köprü gibi sabit protezler Hasta tarafından takıp çıkarılan hareketli protezler (tam ve yarım protezler gibi) Tam protezler, hastanın ağzında hiç diş bulunmadığı zaman yapılan protezlerdir.Yarım protezler, hastanın mevcut dişlerine kroşe dediğimiz kancalarla tutturulur. Ya da estetik olması için ağızdaki dişler kaplanarak onlara yerleştirilen çıt çıt, sürgü gibi hassas tutucular kullanılarak yapılır.Ortodonti: Diş çapraşıklıklarının ve çene anomalilerinin düzeltilmesi...Kalıtım, gelişim yetersizliği, çeşitli yanlış alışkanlıklar (parmak emme, biberon ve yalancı meme gibi faktörler) sebebiyle oluşan bozuklukların tedavisi ortodontinin konusudur. Sadece dişlerde çapraşıklık varsa, yaş faktörü önemli değildir. Her yaşta dişlerin düzeltilmesi mümkündür. Ancak kişinin kemik yapısıyla ilgili (iskeletsel) bir problem söz konusu ise, tedavisi ergenlik çağına kadar yapılır.Dental Implantlar: Diş implantları, kaybedilen dişlerin yerine çene kemiği içine yerleştirilen ve kemik ile kaynaşarak doğal diş kökü görevini gören metal yapılardır. Bu metal yapılar doku dostu olan titanyumdan yapılır ve hiçbir yan etkisi yoktur. Tek diş kayıplarında boşluğun doldurulması için yandaki dişleri küçültüp 3üye köprü yapmak yerine, diğer dişlere dokunulmadan boşluğa implant yerleştirilir ve üzeri 1üye kuronla kaplanabilir..Azı dişlerinin kayıplarında, takıp çıkartılan protez kullanmak yerine bu bölgeye uygun sayıda implant yerleştirilerek sabit köprü yapılabilir... Dişsiz ağızlarda, özellikle alt protezi ağızda durmayan kişilerde meydana gelen çiğneme, konuşma ve psikolojik bozuklukların giderilmesi için de implant uygulanır. Bu bağlamda porselen laminate, empress, estetik kozmetik dolgular, diş beyazlatma (bleaching) gibi uygulamalar yapılmaktadır.Diş beyazlatma (Bleaching): Diş beyazlatma, dişlerin yapısındaki renklenmeleri ortadan kaldıran bir işlemdir. Diş renklenmelerinin çeşitli sebepleri olabilir. En yaygın nedenleri; kahve , çay, kola ve sigara gibi leke yapıcı maddelerin kullanılması, travma, yaşlılık, tetrasiklin renkleşmesi, eski kaplamalar, sinir dejenerasyonu vb. gibi nedenlerdir. Diş beyazlatma işlemi uygun şekilde ve diş hekimi kontrolünde yapıldığında diş ve dişetlerine zararsızdır.Ancak tedavi sırasında dişlerde hassasiyet (özellikle soğukta), dişetlerinde kızarma ve hassasiyet meydana gelebilmektedir. Fakat bu geçicidir ve tedavinin bitimiyle birlikte, birkaç gün içinde bu şikayetler ortadan kalkmaktadır. Ağartma işlemi için iki yöntem vardır: Ev ağartması (home bleaching) denilen yöntemde, hekim ağızdan ölçü alır, bunlara uygun kalıplar hazırlanır. Hasta bu kalıbın içersine ilacı yerleştirerek dişlerin üzerine takar (en az 6-8 saat ve tercihen uykuda). Işlem dişin rengine bağlı olarak 1-4 hafta içinde biter. Office bleaching denilen, muayenehanede hekim tarafından yapılan ağartmadır. Hekim ilacı dişler üzerine uygular, ışık kaynağı kullanılarak dişlerin beyazlaması sağlanır.Yine dişlerin durumuna göre bir veya birkaç seansta dişler beyazlar. Diş beyazlatma işlemi, hamile ve çocuklar hariç herkese uygulanabilir...Ağız ve Diş SağlığıAğız ve diş sağlığı; Beslenme, Konuşma ve Estetik açıdan önem taşır. Ağız ve diş sağlığı bozulan kişi yiyecekleri yeterince öğütemez, konuşurken sesleri çıkarmakta zorlanır ve (kaybedilen dişlerin yerine göre) estetik olarak hiç hoş olmayan bir görünüm söz konusu olur. Bu nedenle sistemli ve yeterli bir ağız - diş bakımı gereklidir. Ağız bakımında en önemli görev kişinin kendisine düşmektedir. Yeterli zaman ayırarak, sistemli bir şekilde yapılan bakım ile birçok sorunun oluşmasını engelleyebilirsiniz. Biz diş hekimlerine düşen görev ise 6 ayda bir yapılan kontrollerle yapılan bakımı denetlemek, gözden kaçan - ihmal edilen - bölgeleri izleyip temizlemektir. Günümüzde, çağdaş ülkelerde Tedavi edici hekimliğin yerini Koruyucu hekimlik almıştır. Özellikle dişhekimliği gibi mecbur olunmadıkça gitmekten kaçınılan, ancak son ana gelindiğinde de sevimsiz ve pahalı bir yığın tedavi gerektiren bir dalda, Koruyucu - Önleyici hekimliğin ne denli faydalı ve başarılı olacağı ortadadır.Ağız bakımında neler, nasıl kullanılmalıdır? 1. Diş fırçası : İyi bir diş fırçası baş kısmı kısa, düz saplı ve orta sert naylon kıllardan üretilmiş olmalıdır. Elektrikli diş fırçalarının dişleri daha iyi fırçaladığı söylemek doğru olmaz. Doğru Diş Fırçalama: Diş temizliğini asıl diş fırçası yapar, diş macunu değil. Diş macunu, aşındırıcı ve köpürücü özelliği ile bakteri plağını gidermeyi kolaylaştıran, ağıza hos bir koku veren ve fırçalamayı zevkli hale getiren bir yardımcıdır. Diş fırçanızı kullandıktan sonra iyice yıkayın ve bir bardak içine, fırça başı yukarıda olacak sekilde koyup açıkta kurumasını sağlayın. Doğru bir şekilde kullanıldığında, bir diş fırçasının ortalama ömrü 2,5 - 3 ay dır. Diş Macunu seçiminde en ideali piyasada bulunan tadı ve kokusu hoşunuza giden bir ürünü kullanmaktır.Ancak öyle reklamlarda sunulduğu gibi birkaç santim değil her fırçalamada sadece bir nohut büyüklüğünde macun kullanmanız yeterlidir. Diş fırçalamada hedef, dişlerin yüzeylerindeki besin artıklarını ve bakteri plağını tümüyle ortadan kaldırmaktır. Bu amaçla diş fırçası diş ile dişetinin birleştiği yere 45 derece açıyla yerleştirilir. Dişetinden dişe doğru ( üst çenede yukarıdan aşağıya, alt çenede aşağıdan yukarıya doğru ) dairesel hareketler yapıldıktan sonra fırça döndürülerek, kılların süpürme hareketi yapması sağlanır. Agız ve diş sağlığı, genel sağlığımızın çok önemli bir parçasıdır. Düzenli yapılan çürük kontrolleri ve diştaşı temizliği, oluşabilecek sorunların erken teşhisini ve dişlerin ağızda uzun vadede sağlıklı kalmasını sağlayacaktır. Pedodonti: Çocuklarda çürük önleyici izolasyon dolguları (fissür sealant), flor uygulamaları, oluşabilecek ortodontik problemlerin erken teşhisi ve önlenmesi...Çocuklarda diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması ve beslenme şeklinin düzenlenmesinin yanısıra, düzenli diş hekimi kontrolleri yapılmalıdır. Topikal flor uygulamasıyla çocuğun daimi dişlerini güçlendirebilir, küçük ve büyük azı dişlerine uygulanan fissür örtücü denilen izolasyon dolgusuyla çürümeyi engelleyebiliriz. Geçici olduğu için pek fazla önemsenmeyen süt dişlerinin sağlığı çok önemlidir. Süt dişlerindeki çürükler, hem ağrıya sebep olmakta hem de daimi dişlere zarar vermektedir. Erken süt dişi kaybı, çocukların daimi dişlerinin çapraşık olmasının en önemli sebeplerinden biridir.Daha sonra yatılır. Sabah kalkınca dişler fırçalanır. Herhangi Bir Yan Etkisi Var mı? Bazı kişiler, dişlerinde soğuğa karşı hassasiyet olduğunu belirtmiştir. Diğer bir grup ise, diş ve dişetinde geçici hassasiyetten söz etmiştir. Tüm bu belirtiler tedavinin kesilmesinden veya tamamlanmasından sonraki 1-3 gün içerisinde tamamen ortadan kalkar. Uygulama Süresi Ne Kadardır?Kişiye bağlı olarak genellikle sonuç 3 seansta alınmaktadır. Ancak ağır renklenmelerde sonuç daha fazla seansta alınabilir. Uygulamanın Bitiminden Sonra Beyazlık Ne Kadar Kalıcıdır?Dişler her zamankinden daha beyaz olacaktır. Ancak bazı ağır lekelenmeye maruz kalmaya devam eden hastalar 6 ayda bir defa 1-2 gecelik yenilemeye ihtiyaç duyabilirler. Sonra, bir fırça boyu öne getirilerek aynı hareket tekrarlanır ve diğer tarafın sonuna kadar ilerleyerek çenedeki bütün dişlerin dış yüzeyleri temizlenir. Ancak, ayni şekilde dişlerin damak taraflarının da fırçalanması unutulmamalıdır. Son olarak, dişlerin çiğneyici yüzeyleri, ileri geri hareketlerle fırçalanır. Bu fırçalama yönteminde, genellikle ilk birkaç gün bilek ve ön kol kasları döndürme hareketinden dolayı yorulabilir, fakat kısa sürede alışkanlık kazanılır. Diş fırçalarken yapılan en önemli hata, diş fırçasını çok sert ve aşırı bastırarak kullanmaktır. Fırçalama sırasında dişetini zedelememeye özen göstermek gerekir.2. Diş macunu : Diş fırçasının mekanik fırçalamasının etkisini arttırır. Burada çok sık sorulan bir soruya da cevap vermek gerekiyor. Bize göre "En iyi" ya da "İdeal" bir diş macunu yoktur. En iyi diş macunu size diş fırçalamayı bir zevk haline getiren,tadı ve kokusu hoşunuza giden diş macunudur. Ancak zaman zaman diş macununuzu değiştirmeniz devamlı aynı aşındırıcı maddeye maruz kalmanızı önleyecektir. 3. Diş ipleri : Diş fırçasının tam temizleyemediği diş ara yüzeylerini temizlemekte kullanılır.4.Ağız gargaraları : İçerdikleri maddelere göre ağızda (özellikle fırçanın ulaşamadığı yerlerde) bulunan mikroorganizmaların aktivasyonunu engeller, ağızda mevcut bakteri sayısını azaltır ve buna bağlı olarak ağız kokusunu ortadan kaldırırlar.Ancak unutmayın ağzı çalkalamak, bakteri plağını yerinden oynatmaz. Ağız gargaraları diş fırçalamanın ve diş ipi kullanımının yerini tutamaz, sadece artı bir koruma ve bakım yöntemidir. 5. Diş arası fırçaları: Diş araları ile köprü altlarını temizlemekte kullanılan özel yapılı fırçalardır. DİŞ BEYAZLATMA NEDİR?Diş minesi ve dentinde oluşan renklenmeyi, temizleyen bir ağartma işlemidir. Sistem, hastaya özel hazırlanan bir diş plağı içine konan jel'in gece uyurken dişe uygulanmasından ibarettir. Diş Renklenmesinin Nedeni Nedir? Çeşitli nedenleri olabilir. En yaygın olarak; Yaşlılık Kahve Çay, kola Sigara Çarpma Bazı antibiyotikler (tetrasiklin) Fazla florid kullanımı Sinir dejenerasyonu Eski kaplamalar Diş Beyazlatma Yönteminden Kimler Yararlanabilir?Hamile ve loğusalar dışında hemen hemen herkes. Diş doktoru tam bir ağız muayenesi ile işleme uygun olup olmadığınızı belirleyebilir. Diş beyazlatma işlemi sağlıklı, tedavi görmemiş dişlere sahip ve daha beyaz ve parlak bir gülümseme edinmek isteyen kişiler için idealdir. Yöntem Güvenli midir? Araştırmalara göre diş doktoru gözetiminde yapılan diş beyazlatma dişler ve diş etleri için zararsızdır. Sistem Nasıl Etki Ediyor? Jel ağzınıza özel hazırlanmış ince bir diş plağı içine konuyor. Jelin içindeki aktif maddelerin ayrışması sonucu açığa çıkan oksijen, diş minesi ve dentine girerek lekeli bölgeleri ağartır. Dişin yapısı bozulmaz, sadece rengi açılır. Hastaya özel dişlik hazırlanır. Yatmadan önce hasta dişliğe jeli koyar. Dişlik, ağıza yerleştirilir.Iki seçenek vardır: Ya ağıza yeterli sayıda (6-8) implant yerleştirilip sabit köprü yapılır, ya da çenenin ön bölgesine 2-4 implant yerleştirilerek protezin daha stabil oması sağlanır. Implant uygulaması için öncelikle bir çene filmi çekilir ve uygulama için yeterli kemik olup olmadığı incelenir. Uygun şartlar varsa implant yetişkin her insana yapılabilir ve başarı şansı çok yüksektir.Estetik Diş Hekimliği: Ayrık dişlerin kapatılması, gülme sırasında görünen dişetinin uzunluğunun ayarlanması, koyu renkli dişlerin renklerinin açılması, kısacası estetiği olabildiğinin en iyisine ulaştıracak uygulamalar, estetik diş hekimliğinin konusudur.
[More]
DİŞ AĞRISI VE ÇÖZÜMLERİ?
Diş ağrısının dayanılmaz olduğu durumlar çürüğün pulpaya ulaşması ve dişin hissini veren sinirinin ağız ortamı ile ilişkide olmasıdır.Diğer dayanılmaz ağrıların sebebi ise uzun süre tedavi edilmemiş çürüklerin dişin kökünde ve yumuşak dokuda oluşturduğu enfeksiyondan kaynaklanan apse nedeniyledir.Her iki durumda da zonklar tarzda kulaklara yansıyan uyuşukluk hissi veren sert ağrılardır.Tüm ağız içi problemlerde olduğu gibi diş ağrılarında da ilk adım zaman kaybetmeksizin Diş hekimine başvurulmasıdır. Diş hekimine gidilemediği durumlarda ise:• Allerji yapmadığına emin olduğunuz ağrı kesiciyi tok karnına kullanmaktır.Unutmayın ki ağrı kesiciler içildikten 15-30 dakika sonra etkilerini gösterecektir.• Diş ağrısı çürükten kaynaklanıyorsa ve dişinizin çürük kısmında birikmiş gıda artıklarının temizlenmesi yani dişlerinizin fırçalanması işe yarayabilir.• Diş ağrısı insanların çaresiz kaldıkları ciddi sorunların başındadır.Dişinizin ağrısı ile birlikte yüzünüzün veya çenenizin bir bölümde şişme belirtisini görüyorsanız bu bölgeye havluya sarılmış buz ile yapılacak soğuk kompres ağrının azalmasına, şişmenin engellenmesine yardımcı olacaktır.• Ağrıyan dişinize kesinlikle Aspirin veya benzer Kimyasal, alkollü maddeler tatbik etmeyiniz bu tür maddeler asidik olduklarından hem ağrıyı dindirmeyecek hem de o bölgede yumuşak dokuda yanıklara ve ikinci bir ağrının eklenmesine sebep olacaktır.• Ağız içinde yapılacak ılık tuzlu bir gargara ağrınızın azalmasına yardımcı olabilir.Bir çoğumuz diş ağrısını dindirebilmek için doğru veya genellikle yanlış olan uygulamaları deneriz. Diş hekimine ulaşamadığınız özellikle gece istirahat saatlerinde karşımıza çıkan amansız diş ağrıları zihinlerimizde kötü anılar olarak yer etmiştir.Diş ağrısının şiddeti dişte meydana gelen ve tedavisi ihmal edilmiş çürüklerin dişin pulpasına (sinirine) yakınlığı ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
[More]
BEBEKLERDE AĞIZ SAĞLIĞI NASIL OLMALI?
Süt dişlerinin erken kaybı ; alttan gelen daimi dişlerin yönünü bulamamasına , yeterli yer kalmadığı için çıkamamasına yada çarpık çıkmasına neden olabilir . Bu da ileride estetik veya fonksiyonel bozukluklara neden olur. Bu sorunların ileride halledilmesi daha zor , uzun süreli ve masraflı olabilir. Bu nedenle erken dönemde sorunlar saptanmalı ve diş hekimi tarafından gerekli önlemler alınmalıdır. Bebeği çürükten korumanın yolları ; Biberona veya emziğe , bal , pekmez , şeker gibi tatlandırıcılar ilave etmemek. Bebeği , ağzında biberonla beslenirken uyutmamak. Beslenme sonrası , dişlerin temiz ve ıslak bir tülbent veya gazlı bez ile silinmesi Çocukların parmak emme alışkanlığı , dilin aşırı büyük olması veya çeneyi kapatırken dilin dişlerin arasında kalması gibi yutkunma sorunlarının olup olmadığı dikkatle incelenmelidir. Eğer böyle bir durum söz konusu ise kalıcı sorunlara yol açmadan gerekli müdahaleler yapılmalıdır . Aksi taktirde çenesel veya dişsel bozukluklar veya konuşma problemleri oluşabilir. Bu da gelecekte uzun süreli ve masraflı tedavilerin yapılmasına neden olur . Süt dişleri toplam 20 tanedir. Süt dişlerinin aralarının açık olması normaldir . Süt dişleri zamanından önce çekilirse , alttan gelen daimi dişe yer kalmaz ve yer darlığı oluşur. Kalıcı dişlerin çıkmaya başlaması ; genellikle 6-12 yaş arasıdır.( 1 yıl gecikebilir. ) İlk daimi diş 1.molar ( altı yaş dişi ) dir ; Altı yaş civarlarında çıkmaya başlar. Bu dönemde ağız bakımı yeterince bilinçli yapılmadığından bu dişler çok fazla çürüme riski taşımaktadır. Halbuli bu dişler bütün bir hayat boyu ağızda kalacaktır. Bu nedenle ağız bakımının en iyi şekilde öğretilerek bu dişlerin çürümesinin önlenmesi gerekmektedir. Kalıcı dişler çıktıktan sonra ağız bakımı ; çocuğun kendisi tarafından düzenli olarak yapılmalıdır. .Bu dönemde çıkan dişler hayat boyu kullanılacağı için çok dikkatli bir şekilde korunmalıdır . Süt dişlerinin çıkmaya başlaması ; genellikle 6-24.cü aylar arasıdır .Bunun nedeni yerlerine gelecek daimi dişlere yer sağlamaktır. Süt dişlerinde de çürük oluşabilir. Bu çürüklerinde mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Süt dişleri iltihaplanmış ise önce kanal tedavisi denenmeli , mümkün olmazsa diş çekilmelidir. ( 6 aylık gecikme normaldir ). Bu dönemde çocuk, aile tarafından takip edilmeli ve gerekiyorsa diş hekimine götürülmelidir. Bebeğin beslenmesi ; çok dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bu dönemde şekerli besinlerin ağırlıklı olduğu bir beslenme ( ballı biberon vs.. ) önerilmez . Doğal anne sütü veya katkısız süt en iyisidir. Çocuk , şekerli gıdalardan hoşlansa bile bu gıdalar süt dişlerinde çürüklere neden olabilir. Süt dişlerindeki çürükler ; ağrı ile çocuğun çok küçük yaşlarda tanışmasına ve gelecekte bazı fobileri olmasına neden olabilir . Ayrıca bu çürükler süt dişlerinin çok erken kaybına neden olabilir. Bu yaşlarda doğru bir şekilde öğretilen ağız bakımı , yıllar boyunca korunmayı sağlaması nedeniyle çok önemlidir. Çocuklarımıza ellerini yıkamayı nasıl bir refleks gibi çok küçük yaşlardan itibaren öğretiyorsak diş fırçalamayı da aynı el yıkama gibi çok küçük yaşlarda öğretmeli ve devamlılığını sağlamalıyız. Kalıcı dişlerin çıkmasında gecikme veya çarpıklık ( yer darlığı ) olması ; durumunda diş hekimine başvurulmalıdır. Çarpık dişler , genellikle tüm kalıcı dişler sürdükten sonra ( 12-13.ncü yaşlarda ) , Ortodontik tedavi (tel ile çapraşıklık tedavisi ) ile düzeltilebilir. Çenesel uyumsuzluklar var ise büyüme bitmeden tedavi edilmelidir. Çocukların diş hekimine alışabilmeleri için ; bir sorunları olmadan önce çocukların , ebeveynleri tarafından diş hekimi muayenehanelerine götürülerek diş hekimine alışmaları sağlanmalıdır. Böylece çocuğun ilk izlenimi , diş hekimine gittiğinde canının yanmadığı olacaktır. Daha sonra ise ( özellikle tedavinin ilk seansında ) mümkün olduğunca çocuğun canını yakmayacak işlemler yapılmalıdır. Çocuğun dikkatini dağıtmak ve muayenehaneyi sevdirmek için bazı oyuncaklar bulundurmakta fayda vardır. Dişsel çarpıklıklar ise büyümenin bitmesinden sonra da düzeltilebilir.Yine de bu tedavi , büyüme esnasında daha hızlı ve başarılı olmaktadır. Kontrol : 12-13 yaşlarda , kalıcı dişlerimizin tamamı çıkmış olmalıdır. Bu yaşlarda yapılacak kontroller çok önemlidir. Çocuğun ağzında süt dişi kalmış olabilir , çeneler arası uyumsuzluk veya çarpık dişler mevcut olabilir. Zamanında yapılan teşhislerle tüm sorunları , kısa sürede ve daha masrafsız bir şekilde halletmek mümkündür. Yaş ve problemler ilerledikçe , halletmek daha zor ve masraflı olmaktadır. Bu nedenle erken teşhis çok önemlidir. Erken teşhis için 6 ayda bir düzenli olarak diş hekimine kontrole gidilmelidir. Beslenme : 0-12 yaşlar arasındaki beslenme, dişlerin gelişimini etkileyebileceğinden büyük öneme sahiptir . Bu dönemde flor , kalsiyum ve vitaminler yeterli miktarlarda alınmalı , gerekiyorsa takviye edilmelidir . ( 2-12 yaşlar arasında flor tabletlerinin kullanımı tavsiye edilmektedir.) Tatlı besinlerden ve dişlerin yüzeylerine yapışan gıdalardan uzak durulmaya çalışılmalıdır. Tatlı olarak meyve gibi doğal besinler.tercih edilmelidir. Tükürük salgısını arttırdığı için şekersiz sakızların da kullanılması önerilmektedir. Ağız bakımı : Çocukların ağız bakımı ilk önceleri ebeveynler tarafından sağlanır. Yemek sonrasında ağzın çalkalanması , dişlerin silinmesi veya mümkünse fırçalanması gerekir. Bunlar yapılamıyorsa son gıda , süt veya peynir olmalıdır. Bunların içerisindeki kalsiyum ve kazein dişlere faydalıdır. Sonraki dönemlerde çocuklar kendi ağız bakımını sağlayabilir. Ağız bakımının doğru bir şekilde yapılabilmesi için dişlerin fırçalanması ve diş ipi kullanımı mutlaka bir diş hekimi tarafından öğretilmelidir.
[More]
SEZARYAN İLE DOĞUM NASIL OLUR?
İsteğe bağlı sezaryenlerde en sık karşılaşılan neden anne adayının normal doğumdan korkması, uzun sürebilecek olan eylemi çekmek istememesi, bebeğini en ufak bir risk altına sokmak istememesi ile normal doğumun uzun dönem sonrası olumsuz etkilerinden (rahim ve mesane sarkmaları gibi) kaçınma isteğidir.Bebeğin rahim kanalına başla ilerlememesi: Bebeğin doğum kanalına yan, makat veya çapraz olarak gelmesi normal doğumda problemler yaratabilir. Normalde tüm gebeliklerin %95’inde bebek başla ilerlerken, diğer durumlar %5 oranında görülür. Bu tür durumlarda bebeği riske atmamak için pek çok hekim tarafından sezaryen uygulanmaktadır. Plasenta (eş) kısmının rahim ağzını tamamen kapatması: Bu durumda bebeğin doğum kanalında ilerlemesi kanamaya bağlı problemler yaratacak ve hem anne hem de bebek hayatını riske atacaktır.Plasentanın (eş kısmının) erken ayrılması: Plasentanın bebeğin doğumundan önce rahim duvarından ayrılmasına “ablasyo plasenta” ya da “plasental dekolman” adı verilir. Böyle bir durumda bebeğe oksijen ve besin kaynaklarının akışı bozulur. Kanamaya bağlı anne ve bebek hayatının riske girdiği için bu durumda acil olarak bebek doğurtulmalıdır.Makrozomi (İri Bebek): Ultrasonda bebeğin tahmini ağırlığının normalden fazla olması durumudur. Özellikle ilk gebeliklerde, doğuma yakın zaman içinde bebeğin tahimi ağırlığının 4000 gramdan fazla olarak saptanması durumunda, bebek normal doğum riskine atılmayarak direkt olarak sezaryen planlanabilir. Bebeğin kafası ile anne adayının kemik yapıları arasında uyumsuzluk (Sefalopelvik uygunsuzluk): Bu durum halk arasında ‘çatının dar olması’ olarak adlandırılmaktadır. Annenin kalça kemiğinin anatomik yapısı ve bebeğin başının bu bölgeye uygunluğu doğum şeklinin kararını etkiler. Yapışık ikiz (siyam ikizleri) varlığında da sezaryen uygulanır.Rahimdeki myomlar: Doğum kanalını daraltarak vajinal doğumu olanaksız hale getirebilirler. Dev kondilom (genital siğil) varlığında da vajinal doğumdan kaçınılır.Ikınmanın riskli olduğu durumlar: Bazı durumlarda anne adayının doğum sırasında ıkınması kendi sağlığını tehlikeye atabilir. İleri derecede kalp hastalıkları bu durumun en güzel örneğidir. Benzer şekilde beyin anevrizması gibi problemlerde de ıkınma sakıca yaratacağından sezaryen tercih edilir.Annede herpes enfekiyonu: Anne adayında aktif genital herpes enfeksiyonu varlığında bebek doğum kanalından geçerken enfeksiyonu kapabilir. Bu oldukça riskli bir durumdur. Günümüzde anestezi yöntemlerinin iyileşmesi, sterilite ve enfeksiyon problemlerine karşı güçlü antibiyotiklerin bulunması, ameliyatdikiş materyallerindeki gelişmeler ve cerrahi tekniklerin ilerlemesi sonucunda sezaryen ameliyatları son derecede güvenli ve kolay bir işlemhaline gelmişlerdir. Sezaryen hastanın isteğine bağlı yapılabileceği gibi bazı tıbbi zorunluluklar karşısında da yapılabilir. Bu tıbbi zorunluluklar, anne veya bebeğe bağlı olabileceği gibi gebeliğin kendine has özel durumlarına da bağlı olabilir. Yine yapılacak olan sezaryen ameliyatı, gebeliğin seyrine göre değişik gebelik haftalarında olabilir. Genel olarak amaç anne ve bebek açısından en uygun zamanı yakalamaktır.İsteğe bağlı (elektif) sezaryen: Ülkemizde, özellikle son senelerde hastanelerdeki isteğe bağlı sezaryen oranları gün geçtikçe artmaktadır.Burada herhangi bir tıbbi gereklilik olmaksızın, anne-baba adaylarının tercihleriyle, bebek gününü doldurduktan sonra (38. hafta sonrası), kararlaştırılan bir günde sezaryenin uygulanmaktadır.Aktif genital herpes varlığında vajinal doğum asla düşünülmez.Annenin önceden geçirdiği bazı ameliyatlar: Daha önceden geçirilen sezaryen, myomektomi (rahimden myom alınması), bel fıtığı veya vajinal ameliyatlar nedeni ile sezeryen gerekebilir. Vajinismus veya doğum korkuları: Vaginismus cinsel ilişki sırasında vajenin istemsiz kasılmaları ile karakterize bir durumdur. Genelde histerik yapıdaki bu kadınlarda vajinal muayene ile doğumu izlemek mümkün değildir. Anne adayının normal doğumdan aşırı korktuğu veya muayeneyi tolere edemediği durumlarda da hiçbir tıbbi gereklilik olmaksızın sezaryen yapılabilir.Bebeğin sıkıntıya girmesi: Doğum eylemi (travay) izlemi sırasında veya daha öncesinde yapılan NST incelemelerinde bebeğin sıkıntıda olduğunu düşündüren bulguların varlığında acil sezaryen gerekli olabilir. Yine yapılacak işlem sezaryen operasyonudur. Bazı durumlarda ise doktor anne adayına özellikle sezeryen önerebilir. Kalça kemik çatısının dar olduğu veya çatının normal olmasına rağmen bebeğin kafa çapının geniş olduğu durumlarda yine seçilecek olan yöntem sezaryendir.Çoğul gebelikler: Şart olmamakla bu tür gebeliklerde sezaryen tercih edilir. Özellikle üç ya da daha fazla sayıda bebek varsa vajinal doğumdan kaçınılır. İkiz gebeliklerde ise önde gelen bebeğin makat geliş arkadakinin ise baş geliş olması durumunda ilk bebeğin gövdesi doğduktan sonra arkadaki bebek ile kafaları kilitlenebileceğinden bu durum mutlak bir sezaryen gerekliliğidir.Bebekle ilgili bazı anormallikler: Bebeğin doğum kanalından geçmesini olanaksız kılan yapısal bazı anormalliklerin varlığında da sezaryen gerekliliği olabilir. Bu durumun en önemli örneği bebeğin karın duvarının kapanmadığı ve iç organlarının dışarıda olduğu “gastroşizis” ve “omfalosel” durumlarıdır. Vajinal doğum olduğunda bu organlarda ciddi zedelenmeler meydana gelir. Bazı iskelet sistemi hastalıkları ile nöral tüp defekti gibi durumlarda da sezaryen gereklidir.Gebeliğin çok zor elde edildiği ya da ikinci bir gebelik şansının düşük olduğu ileri anne yaşı, gebeliğin tüp bebek sonrası oluşması gibi durumlarda normal doğumun bebeğe yüklediği risklerden kaçınmak ve bebeğin sağ olarak dünyaya gelmesini garanti altına almak için sezaryen tercih edilebilir. Eskiden literatürümüzde "kıymetli bebek" olarak geçen bu durum, daha sonra bu terimin anlamsızlığı nedeniyle terk edilmiştir. Her ne olursa olsun tüm bebekler kıymetlidir kıymetsiz tek bir bebek bile olamaz.Bebeğin rahim içinde gelişme geriliği durumunda sıkı gebelik izlemine gerek vardır. Bebeğin sıkıntısının daha da artması acil sezaryeni gerektirebilir. Amniyon sıvısının mekonyumlu olması : Bebeğin barsak içeriğine (dışkısına) “mekonyum” denir. Bebeğin doğum eylemi (travay) sırasında mekonyumunu yapması sıkıntıda olduğunu gösterir. Eğer bebek mekonyumunu yutarsa doğum sonrası akciğer enfeksiyonu gelişebilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir.Doğum eyleminin (travayın) ilerlememesi: Rahim kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmaması veya bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumlarında sezaryen gerekliliği ortaya çıkar. Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girememesidir. Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda da sezaryen gerekir.Kordon sarkması veya kordonun önde gelmesi: Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir, bu duruma “kordon sarkması” denilir. Son derece acil olan bu durumda kordon sıkışarak bebeğe giden kanın kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir. Kordon sarkması varlığında bir kişi elini annenin vajenine sokarak kordonu rahim içine iter ve bu vaziyette ameliyat odasına gidilir. Bebek tamamen doğana kadar kişi elini vajinadan çıkarmaz. Kordon, su kesesi açılmadan elle muayenede önde geliyorsa bu duruma “kordonun önde gelmesi” denir.
[More]
VULVİT NEDİR?
İltihaplanma geçmezse kanser ihtimaline karşı biyopsi yapmak gerekebilir. Bu doktorun muayenehanesinde lokal anestezi ile yapılır. Nedeni kanser olmadıkça vulvit nadiren ciddi bir tehlike yaratır.İlaç TedavisiKullanılacak ilaçlar sorunun cinsine göre belirlenir. Sebep ne olursa olsun kortizonlu bir krem genellikle kaşıntıyı geçirir.Üreme organlarınızı temiz ve kuru tutun. Emici kumaşlardan bol ve pamuklu bir iç çamaşırı giyin. Sprey veya deodorant kullandıktan sonra vulvit inatçı bir şekilde tekrarlıyorsa doktorunuza danışın. Vulvit in sebebi alerjik olabilir. Alerjik tepkilerin ortaya çıkmasının birkaç gün aldığını unutmayın.İltihabın sebebi bakteri, virüs enfeksiyonu, mantar veya kanser de olabilir.Belirtiler- Vulvanın kızarıp kaşınarak şişmesi;- Akıntılı veya kabuklu kabarcıklar;- Durum müzminleştikçe vulvanın derisi kalınlaşarak beyazlaşır.TeşhisDoktorunuz alt karın muayenesi yapar ve kan testleri, idrar tahlili ve bir takım başka laboratuvar testleri isteyebilir. Eğer cinsel ilişkiyle bu!aşan hastalıklar söz konusu olabilirse bu konuda da testler yapılır. Vulvit dış üreme organı veya vulva nın iltihaplanmasıdır (Yunanca itis: iltihaplanma). Buna, vajinal bir spreye alerjik reaksiyon, iç çamaşırlarınızı yıkadığınız bir deterjan veya en basit neden olan vajinal temizliğe dikkat etmemek sebep olmuş olabilir.
[More]
GEBE İKEN SİGARA KULLANILIRMI?
Gebelikte sigara kullanımı göbek kordonu ve plasentada değişiklikler, plasentanın aşağı yerleşmesi, dış gebelik, bebekte gelişme geriliği, düşük, erken doğum, düşük doğum ağırlığı, idrar yolları anomalileri, bebekte doğum öncesi ve sonrası ani ölüm gibi önemli hastalık ve durumların riskini artırmaktadır. Ayrıca süt vermede sorunları, bebeğin fiziksel gelişimi, sinir sistemi fonksiyonlarında bozukluk, bebeğin entellektül gelişimi ve ruhsal durumunda bozulmalara neden olabilmektedir. Solunum sistemi, sinir sistemi, duyu organları, deri ve idrar yolları hastalıkları sigara içen annelerin çocuklarında daha sık görülmektedir. Sigarada nikotin dışında karbon monoksit, siyanid, anilin, metanol, hidrojen sülfit, arsenik, kurşun ve kadmiyum gibi birçok toksin bulunduğu için potansiyel olarak bebekte enomalilere neden olabileceği düşünülmektedir. Sigaranın içerisinde 3000’nin üzerinde toksin bulunmaktadır. Şimdi bu riskleri biraz daha istatistiksel bilgilerle ortaya koymak istiyorum.Düşük doğum ağırlığı nedenlerinin % 20-30’nun annenin sigara kullanımına bağlı olduğu düşünülmektedir. Genel olarak sigara kullanan annelerin bebekleri 200-250 gram daha düşük ağırlıkta ve 1 cm daha kısa doğmaktadır. Ayrıca doğum kilosu düşük olan bebeklerin kronik bir hastalığa yakalanma ve doğumdan sonraki ilk 1 ay içerisinde ölüm riski 40 kat artmaktadır. Doğum ağırlığındaki düşüş ile içilen sigara sayısı arasında direk bir bağlantı bulunmaktadır. Yani çok yaygın bir inanış olan 5 sigaranı zararı yoktur düşüncesi tamamen yanlış olup, sigaranın zararlı etkileri ilk sigara ile birlikte başlamaktadır. Gebeliğin ilk 16 haftasında sigarayı bırakan anne bebeklerinde doğum ağırlığı normal olmaktadır.Sigara içen gebelerde düşük ve erken doğum olasılığı 2 kat artmakta ve doğumdan sonraki ilk 1 yıl içerisinde ölüm riski artmaktadır. Doğumdan sonra 2-5. aylar arasında “ani bebek ölümü” en önemli bebek ölüm nedeni olup, sigara içen annelerin bebeklerinde bu risk içilen sigara sayısına bağlı olarak 2-6 kat artmaktadır.Gebelik sırasında sigara bırakıldığı zaman doğum sonrası bebek ölümlerinde %10 ve gebeliğin son dönemleri ile doğum sonrası erken dönemde bebek kaybı riskinin ise %12 düzeyinde azalacağı tahmin edilmektedir. Gebelikte sigara kullanımın bir diğer önemi de bebeğin sinir sistemi gelişimi üzerindeki olumsuz etkileridir. Yapılan çalışmalarda doğum öncesi sigaraya maruz kalan bebeklerde hiperaktivite, dikkat eksikliği, heceleme ve okuma zorluklarınındaha sık olduğu görülmüştür. Yine bazı çalışmalarda bu bebeklerde entellektüel gelişimde yetersizlik ve bazı davaranış bozukluklarının daha sık olduğu gösterilmiştir. Bunun sonucunda dikkat eksikliği, okuma ve matematik problemlerinin öğrenilmesi ortalama olarak 4-5 ay daha geç olmaktadır. Sigara içerisindeki karbonmonoksitin beyin proteinleri, DNA, noradrenalin ve seratonin konsantrasyonlarını azaltması, dopamin dolaşımını değiştirmesi ve nikotinin beyin oksijenlenmesini azaltmasının yukarıda sözettiğimiz etkilerden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Burun spreyinin en önemli avantajı ise sigarayı bırakmaya belirtileri hızlı bir şekilde hafifletmesi ve kilo alımının daha geç görülmesidir. Yani kilo alımını önlememekte, ancak daha geç ortaya çıkmaktadır.Sigaranın genel olarak sağlık üzerindeki olumsuz etkileri iyi bilinmektedir. Sigara kullanımı ile akciğer kanseri, kalp-damar hastalıkları, kronik akciğer hastalıkları, mesane kanseri, mide-barsak kanserleri ve rahim ağzı kanseri gibi birçok hastalığın riskini artırdığı birçok çalışmada gösterilmiştir. A.B.D’de yılda 450.000 ölümden sorumlu nedenler arasında sigara da yer almaktadır. Ayrıca sigaranın neden olduğu hastalıklar nedeniyle yapılan harcamaların 157 milyar dolar olduğu belirtilmektedir. Bu istatistikler sigaranın gerek sağlık, gerekse ekonomik açıdan ne kadar önemli bir sorun olduğunu net olarak göstermektedir. Gebelik sırasında sigara kullanımının hem kadın, hem de bebek üzerinde çok önemli olumsuz etkileri bulunmaktadır. 4. Diğer tedaviler: Daha az kullanılmakla birlikte Klonidin ve Nortriptilin gibi ilaçlarda sigarayı bırakmak için kullanılmaktadır.5. Bilişsel-Davranışçı Tedaviler: Öncellikle sigara isteği uyandıran durumlarda sigara içilmemesi sağlanmalıdır. İçilen sigara sayısı tek tek kaydedilmeli ve sigaranın zararları her defasında hastaya anımsatılmalıdır. Sigara içilmesini teşvik eden nedenler ve çevresel etkenmeler mümkün olduğunca azaltılmalı ve hastanın sigara içmediği dönemdeki psikolojik etkilerini nasıl azaltabileceği konusunda bilgi verilmelidir. Sigara bırakma konusunda bir gün belirlenmeli ve bir eksersiz programına başlanmalıdır. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada ise sigaraya maruz kalan bebeklerin daha hiperaktif olduğu, stressle başa çıkmada daha çok sorun yaşadıkları, daha az uyudukları, daha sık soludukları, beslenme sorunlarının daha sık olduğu, daha çok terledikleri ve daha sık ateşlendikleri gösterilmiştir. Sonuç olarak gebelikte sigaranın bebek üzerinde doğum öncesi ve sonrası dönemde çok önemli yan etkileri bulunmaktadır. Genel olarak sağlık üzerindeki olumsuz etkileride gözönünde bulundurulduğunda sigara bırakmanın önemi açıkça görülmektedir. Burada direk olarak değinmemekle birlikte sadece aktif değil, pasif içicilikte aynı olumsuz etkilere yol açmaktadır. Gebelikte Sigara Bırakmanın YollarıGebelik dönemi kadınların sigarayı bırakma konusunda en motive olduğu dönemdir. Ancak buna rağmen birçok kadın sigara bırakma konusunda başarısız olmakta veya hiç bırakma girişiminde bulunmamaktadır. Burada hekime de çok önemli görevler düşmektedir. Öncellikle sigaranın bebek üzerindeki olumsuz etkileri hastaya detaylı bir şekilde anlatılmalı, hastaya sigarayı bırakma yolları konusunda bilgi verilmeli ve gerekirse bir psikiyatrist veya psikolog ile konsulte edilmelidir. Birçok hasta gebelikte 5 sigaranın hiçbir zararı omadığını düşünmekte ve yine birçoğu bu bilgiyi direk olarak bir hekimden aldığını belirtmektedir. Bu kesinlikle doğru olmayıp, daha önce de belirttiğim gibi sigaranın olumsuz etkileri ilk sigara ile birlikte başlamaktadır. Sigara bırakma yolları benim direk olarak alanıma girmediği için sadece başlıklar şeklinde verceğim:1. Sigara bırakmanın motive edilmesi: Bunun için hastaya sigrayı bırakmanın önemi ve sigaranın riskleri anlatılmalı, sigaranın bırakılması ile elde edeceği ekonomik kazançlar anlatılmalı ve gerekirse hasta belirli aralıklarla kliniğe çağrılmalıdır.2. İlaçlar: Bupropion SR (Zyban): Uzun dönemde sigara bırakma oranını 2 kat artırmaktadır. Tek başına veya nikotin replasman tedavisi (yapıştırma, sakız, sprey gibi) ile birlikte kullanılabilir.3. Nikotin Replasman Tedavisi: Bunun için yapıştırma, sakız, solunum yolu veya burun spreyi şeklinde alınabilir. Nikotin yapıştırma bantları sigarayı bırakma oranını 2 kat artırmaktadır. Yine yapılan çalışmalarda nikotin sakızlarının sigarayı bırakma oranını %30-80 artırdığı gösterilmiştir.
[More]
KADIN ÜREME NASIL OLUR?
Küçük dudaklarla vajina girişi arasındaki genelde 1-2cm’lik mukoza yapısına kızlık zarı adı verilir.Kızlık zarı(himen) nadiren tam bir perde olup her kadında farklı bir yapıya sahiptir. Ancak o ay gebelik ürünü yoksa rahim iç zarındaki /tabakasındaki hazırlık dokusu atılır, bu adet kanaması olarak bilinir. Rahim içi boşluğu sağda ve solda bulunan birer tüp ile karın içi boşluğa açılır. Tüplerin karın içine açılan uçlarında sağda ve solda birer yumurtalık(over) bulunur. Rahimağzına tıp dilinde serviks adı verilir. Rahimağzı dölyatağı olan rahim boşluğu ile vajina arasındaki bağlantıyı sağlar Rahim tıp dilinde uterus olarak adlandırılır. Yumurtalıklarda dişi üreme hücresi(ovum) geliştirilir, yumurtlama(ovulasyon) gerçekleştirilir.Ayrıca yumurtalıklar kadına kadınsı özellikleri veren ilk sırada östrojen olmak üzere, progesteron ve diğer bazı hormonların salgılanması işini yürütür. Çoğunlukla vajina girişini daraltan muntazam bir halkasal dokudur. İlk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır. İçGenitalOrganlarCinsel ilişki sırasında erkek cinsel organı penisin içine girdiği 9-10 cm’lik kanaldan ibaret olan vajina ile başlar. Vajinaya hazne de denir. Yumuşak ve ıslak yapıdaki bu organ doğum sırasında olağanüstü bir şekilde esneyip bebek başının çıkmasına izin verir. Vajinada daha yukarıda rahimağzı ile karşılaşılır. Rahimin en iç tabakası/zarı(döl yatağı), döllenmiş yumurtayı kabul edecek şekilde her ay hazırlanır. O ay yumurta döllenmişse,gebelik ürünü rahim içine gelir, gömülür ve gelişmeye devam eder. Avret ya da haya yeri olarak ifade edilen idrar çıkış deliği ve cinsel aktivite organı girişinin bulunduğu küçük dudaklar,büyük dudaklar ve kıllı deriden oluşan bölgedir. Bu kısma tıp dilinde vulva denir.Vulvada kadının yüzüne yakın tarafında idrar deliği, hemen daha arkasında da cinsel ilişki organı olan vajina-ki hazne olarak da bilinen bebeğin doğum kanalıdır- yer alır. Bu iki girişi sağ ve solda önce küçük dudaklar çevreler. Küçük dudakları da sağ ve solda büyük dudaklar çevreler. Küçük dudaklar kılla kaplı değilken büyük dudaklar kılla kaplıdır. Küçük dudaklar bacaklar kapalıyken genelde görülmezler, ancak bazı kadınlarda büyük dudaklardan dışarı taşabilirler.
[More]