Beyin, sinir sisteminin en karmaşık parçasıdır. Kafatası kemikleri, menenjler ve beyin-omurilik sıvısı tarafından tamamen muhafaza altına alınmıştır. Karıncık adı verilen dört boşlukta toplanan beyin-omurilik sıvısı menenjler arasındaki boşluğa akar ve en sonunda yeniden kan dolaşımına karışır. Böylelikle sürekli yenilenmiş olur. Omurlar arasındaki diskler de, omuriliğin tepesinde yer alan beynimize amortisör vazifesi görürler.
Vücut ağırlığımızın yalnızca yüzde 2sini oluşturan beynimiz, toplam enerji üretimimizin yüzde yirmisini tüketmektedir. Bu enerjiyi kanın taşıdığı glikoz ve oksijenden alır. Kanımızdaki glikoz (kan şekeri) seviyesi düşerse, önce acıkır ve huzursuz oluruz. Seviye daha da alçalırsa beyin faaliyetini azaltır, biz de yarı baygın bir hale geliriz.
Oksijen daha da hayati önemdedir. Oksijensiz kalan beyin hücreleri en fazla beş dakika içinde ölür. Beynin bir bölümünde kan dolaşımı duracak olursa, o bölgede hayatiyet sonar erer. Mesela felç inmesi böyle bir durumdur.
Gayet karmaşık bir organ olan beyini daha kolay anlamak için üç kısma ayırabiliriz: Beyin sapı, beyincik ve asıl beyin.
Beyin sapı omuriliğin uzantısıdır. Beyin sapı içinde hayat merkezi diye adlandırılan özel nöron grupları nefes alıp verme, kalp ritmi ve kan basıncı gibi gayri iradi faaliyetleri yönetir.
Beyinciğin en önemli fonksiyonu fiziksel koordinasyonu sağlamaktır. Kaslarımızın hareketlerini yönetir, aynı anda yaptığımız çeşitli hareketlerin birbiriyle uyumlu olmasını sağlar, iç kulaktaki denge organlarından ve eklemlerle kaslardan sürekli bilgi alan beyincik dengemizi korumamızda önemli rol oynar.
Asıl Beyin
Beynin en büyük ve en karmaşık kısmına asıl beyin adı verilmektedir. Korpus kallosum da dahil olmak üzere çeşitli sinir lifi hatlarıyla birbirine bağlanan iki büyük yarım küresi vardır. Bu yarımküreler beyaz madde (miyelin kaplı sinir lifleri) ihtiva eden bir merkezle bunu çevreleyen ve beyin kabuğu adı verilen bir gri madde tabakasından oluşur. İradi hareketlerimizi başlatıp durdurmak beyin kabuğunun vazifesidir. Bilinçli olarak algıladığımız bütün vücut duyumları beyin kabuğuna gelir, öğrenme, değer biçme, yaratıcılık ve bazı hislerimiz de yine beyin kabuğunun sorumluluğu altındadır.
Beyin kabuğunun her bölümü başka bir işe yarar. Mesela her iki yarımküredeki “motor çizgi” iradi hareketleri kontrol eder. Sağ beyin kabuğu vücudun sol tarafının, sol beyin kabuğu ise sağ tarafının iradi hareketlerinden sorumludur. Sıcak, soğuk, basınç, ağrı veya acı gibi duyumlar da ters yandaki beyin kabuğu tarafından algılanır. Beyin kabuğunun başka bazı bölgeleri de görme, duyma, tat ve koku gibi duyumları alır. Mesela kafatasımızın arkasındaki görme merkezi gözlerimizden gelen mesajları almaktadır.
Çoğu insan beyninin sol yarısını daha çok kullanır. Solakların azınlıkta olması da bundan ileri gelmektedir. Sağ elini kullanan insanların çoğunda (ve solakların da bir bölümünde) konuşma, konuşulanı anlama, okuma, yazma ve mantık yürütme beynin sol yarımküresinin sorumluluğundadır. Sağ yarımküreyse daha çok müzikten anlama, sanat kabiliyeti, yaratıcılık ve duygular üzerinde rol oynar.
Uyuduğumuz zaman beyin kabuğunun tüm faaliyetleri yavaşlar. Beyin kabuğumuz hastalanacak ya da hasar görecek olursa sersemler, hatta bilincimizi kaybederiz. Bazı ilaçlar da benzer problemler doğurabilir.
Mesela felç inmesi durumunda olduğu gibi, beyin kabuğunun bir bölümünün hasar görmesi, o bölümün yönettiği fonksiyonun kaybına yolaçacaktır. Yani, sol yarımkürenin motor bölümünde bir damar tıkanması vücudumuzun sağ tarafının tamamen veya kısmen felç olmasına ve belki konuşma kabiliyetimizi de kaybetmemize sebep olabilir.
Buna karşılık bazen de beyindeki bir hasar sonucunda belli bir bölge tahriş olur ve nöronlar aşırı faaliyet göstermeye başlar. Bu durumda, o bölgenin kontrolü altındaki organlarda, denetlenemeyen, şiddetli hareketler başgösterebilir. Sara hastalığı böyle doğmaktadır.
Beynin derinliklerindeki bazı bölgelerin hafızadan sorumlu olduğu bilinmektedir, fakat hafızanın mekanizması henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Fakat biri kısa vadeli, diğeri de uzun vadeli olmak üzere iki tür hafıza olduğu kesindir.
Hafızamızdaki bilgileri kullanabilmemiz nöron bağlantılarıyla mümkün olmaktadır. Bunu sağlayan çağrışım zincirleri tekrar tekrar kurulacak olursa, her an kullanılmaya hazır hale gelirler. Hafızanın kullanıldıkça geliştiği tahmin edilmektedir.
Sol Yarımküre Asıl Beyin
Karmaşık düşünceler, beynimizin en büyük parçası olan asıl beyinde gelişir.
Hipotalamus, vücudumuza direktif gönderen iki sistemi, sinir sistemi (elektrik) ile salgı sistemini (kimyevi) koordine eder.
Talamus
Talamus, beynimize gelen duyusal mesajları tasnif ve tevzi eden bir dağıtım merkezidir. Beyincik, motor sistemle birlikte çalışarak, hareketlerimizi koordine eder.
Beyin Sapı
Sindirim, solunum ve dolaşım sistemlerimizin kontrol merkezleri beyin sapında yer alır.
Bitkileri Toplama Zamanı
1. Bitkiler yer üstü kısımları bitki çicek açmadan evvel veya çicekte iken toplanmalıdır.
2. Çiçekler tamamen açılmadan evvel veya tomurcuk halinde.
3. Yaprakları toplanacak bitkiler, bitki çicek açmaya başladığı zaman.
4. Kökler (Toprak alt kısmının) Bitkinin toprak üstü dalları kuruduktan sonra.
5. Tohumlar olgunlaştıktan sonra, bir kısmı ise henüz olgunlaşmadan toplanmalıdır.
6. Ağaç ve dal kabukları bitki yapraklarını dökdükten sonra veya ilk baharda bitkiye su yürümeye başladığında
Bitkileri Kurutma Zamanı
Çicek ve yapraklaları gölgede kurutulur.
Kökler ve sulu bitkiler güneşte kurutulur
Tibbi bitkilerin 1 yılın sonunda etkileri azaldığından her yıl taze olarak toplanıp kullanılmalıdır.
Alacağınız bitkinin taze olmasına bilhassa dikkat edilmelidir.
Bitkilerin Kullanma Biçimleri
1. Toz haline getirilen bitki, tohum , kabuk, yaprak su ile içilebildiği gibi hap haline getirilerek; kase içinde veya su ile karıştırılıp içilebilir.
2. Haşlama halinde, bitkiler ve yumuşak yapraklar ufalanmak sureti ile (toz halinde değil) ağaç kabukları, kök ve benzeri sert meyve ve tohumlar ufak parcalar haline getirilip kullanılır.
3. Kaynatma şeklinde, bazı ağaç kabukları, kökleri veva benzeri sert kısımlar kaynatılması belirtilmişse ufak parçalar haline getirilir. Tarif edilen şekillerde kaynatılıp kullanılır. Haşlama veya kaynatma şeklinde kullanılacak droglar günlük taze olarak hazırlanmalıdır.
4. Kabuk – kök ve benzeri sert meyve veya tohumları toz haline getirilip kullanılabilir.
5. Bitkileri kullanırken tarif edilen doza mutlaka riavet edilmeli yan etkisi ortaya çıktığında tedavi bırakılmalıdır. Dozuna riayet ederek kullanılan çok faydalı bir bitki dozuna riayet etmediğimiz takdirde bizim için zararlı neticeler meydana
getirebilir.
6. Kullanmak mecburiyetinde kaldığımız bu bitkilerin tarif edilen dozların üzerinde alındığında tehlikeli zehirlenmelere sebep olacağı ve hatta ölüme bile sebebiyet verebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
7. Bitkiler: Merhem haline getirmek sureti ile haricen kullanılırlar. Lapa halinde, tibbi yağ şeklinde, hülasa halinde, tentür şeklinde ve hap şeklinde kullanılırlar.
Hülasa; Bitkinin su, alkol veya eter gibi çözücüler içerisinde bekletilmesi neticesi elde edilen sıvının belli bir orana kadar kaynatılarak tüketilmesi ile elde edilir.
Tentür: Bitkinin yağ, su, alkol veya eter gibi çözücüler içerisinde bir müddet bekletilmesi ile elde edilen sıvıdır. Tentür alkol içerisinde 2-3 gün bekletmek su içerisinde ise 2-3 hafta bekletmek sureti ile yapılır.
Hazırlanması: 1 ölçü bitki 5 ölçü alkol, su veya eter içerisine konur. Ağzı kapalı bir kavanoz veya şişeye doldurulur. 10 gün oda sıcaklığında ve karanlık bir yerde bekletilir. Sık sık çalkalanıp süzülür, Bu şekilde tentür elde edilmis olur.
Tıbbi yağ: Bitkinin saf zeytinyağı veya özel tarif edilen yağ içerisinde 15 gün kadar bir muddet bekletilmesi sureti ile elde edilir.
Lapa: Kulanılacak bitki taze veya kurutulmuş halde lapa yapımında kullanılır. Lapa hazırlarken su, un veya başka bitki kısımları da ilave edilebilir. Birinci defada ağrı geçmezse, 1 defa daha tatbik etmekte fayda vardır.
Hap: Bitki ya toz halinde ya da un, bal, leblebi tozu gibi şeylerle hap yapılır.
Saçımız
Saç teli, folikül adı verilen bir bezciğin altından büyür. Her folikül, duygularla yada soğuk gibi etkenlerle kasılan küçük bir kasa sahiptir. Bu kaslar kasıldığında saçlarımız dikilir. Yaygın deyişle tüylerimiz diken diken olur.
Foliküllerde aynı zamanda sebum adı verilen et yağı üreten salgı bezleri bulunur. Sebum, saç çubuğunu ve onu çevreleyen deriyi kayganlaştırır. Bulûğ çağında bu salgı bezleri çok fazla çalışarak, çok miktarda yağ üretir. Bu yağ, gözenekleri tıkayarak, sivilcelerin oluşmasına yolaçar. Saçın yoğunluğu, vücudun çeşitli kısımlarında farklılık gösterir. Bulûğ çağından sonra cinsiyet hormonları kadın ve erkek vücudunun farklı bölgelerinde saç ve tüy çıkmasına yol açar.
Kirpikler üç-dört ay içinde ölüp dökülürken, baştaki saçlar dökülüp, yerini yenisine bırakmadan önce üç-dört yıl yaşayabilir. Baştaki saçlar ayda 1.3 santimetre kadar uzar. Saçın yalnızca kök kısmı canlı olduğu için, saç kestirmek büyümeye engel teşkil etmez. Saçımızın rengi, pigment miktarı ve saç çubuğunda bulunan hava bölümlerinin sayısı ve boyutuna bağlıdır. Saçımızın rengi, kalınlığı, azami uzunluğu ve biçimi kalıtımla geçer. İnsan yaşlandıkça, saçtaki pigment miktarı azalır ve saç rengi önce gri, sonra da beyaz olur.
ımız
Saç teli, folikül adı verilen bir bezciğin altından büyür. Her folikül, duygularla yada soğuk gibi etkenlerle kasılan küçük bir kasa sahiptir. Bu kaslar kasıldığında saçlarımız dikilir. Yaygın deyişle tüylerimiz diken diken olur.
Foliküllerde aynı zamanda sebum adı verilen et yağı üreten salgı bezleri bulunur. Sebum, saç çubuğunu ve onu çevreleyen deriyi kayganlaştırır. Bulûğ çağında bu salgı bezleri çok fazla çalışarak, çok miktarda yağ üretir. Bu yağ, gözenekleri tıkayarak, sivilcelerin oluşmasına yolaçar. Saçın yoğunluğu, vücudun çeşitli kısımlarında farklılık gösterir. Bulûğ çağından sonra cinsiyet hormonları kadın ve erkek vücudunun farklı bölgelerinde saç ve tüy çıkmasına yol açar.
Kirpikler üç-dört ay içinde ölüp dökülürken, baştaki saçlar dökülüp, yerini yenisine bırakmadan önce üç-dört yıl yaşayabilir. Baştaki saçlar ayda 1.3 santimetre kadar uzar. Saçın yalnızca kök kısmı canlı olduğu için, saç kestirmek büyümeye engel teşkil etmez. Saçımızın rengi, pigment miktarı ve saç çubuğunda bulunan hava bölümlerinin sayısı ve boyutuna bağlıdır. Saçımızın rengi, kalınlığı, azami uzunluğu ve biçimi kalıtımla geçer. İnsan yaşlandıkça, saçtaki pigment miktarı azalır ve saç rengi önce gri, sonra da beyaz olur.
Beynimiz vücudumuzun dışından gelen bilgileri nasıl alır? Bu bilgiler, gözlerimiz, kulaklarımız ve diğer duyu organlarımız tarafından toplanmaktadır.
Bir duyu organı çok sayıda iki uçlu alıcı hücreye sahiptir. Bu hücrelerin dış ucu ışık süzmelerinden, ses dalgalarından, basınçtan, hatta bazen havada uçan gıda moleküllerinden bilgi toplar. Alıcı hücre, topladığı bu bilgileri elektrik sinyallerine dönüştürür.
Alıcı hücrenin iç ucundan, duyu sinirleri bu elektrik sinyallerini beynin özel bölgelerine taşırlar. Beynimiz, sinyalleri seslere, görüntülere, kokulara, basınçlara ya da acıya çevirir.
Burnumuz
Koku duygusu, ilkel hayat türlerinde milyonlarca yıl önce oluştu. Bazı böcekler karşı cinsin kokusunu kilometrelerce uzaktan alabilirler. Diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında, insanın koku duyusu oldukça zayıf kalmaktadır.
Kokular, havada yüzen kimyevi parçacıklardır. Kokulara karşı hassas alıcı hücreler burun boşluklarının üst bölümlerinde ve genizde bulunur. Bu hücreler posta pulu büyüklüğünde bir alana yayılmıştır.
Koku hücreleri üzerinde sümükle kaplı küçük tüyler bulunur. Bu sümük tarafından emilen kokular koku hücresi çubuklarıyla temasa geçer. Koku hücresi çubukları genzin hemen üstünde bulunan koku tüpüne elektrik sinyalleri gönderir. Koku tüpü, bu sinyalleri beyin zarının belirli bir bölgesine iletir. Burada beynimiz kokuları birbirinden ayırır.
Beynin çeşitli kokularla uyarılması sinir sisteminden gelen otomatik tepkilerle gerçekleşir. Mesela güzel yiyecek kokuları sindirim sistemimizde salya ve sindirim sularının üretilmesine yol açabilir. Kötü kokular öğürme, hatta kusmaya yol açabilir. Koku duyumuz bizi duman ya da zehirli gazlara karşı uyarır. Kokuşmuş ve bozulmuş yiyeceklerin kokusunu önceden alarak, onları yememizi engeller.
Normal solunum esnasında havadaki kokunun küçük bir miktarı koku hücresi çubuklarına ulaşır. Eğer o kokuyu tanımlamak istersek, daha derin soluyarak koklarız. Dilimiz
Yiyeceklerdeki kimyevi maddelerin bir bölümü ağzımızdaki tükürükte erir. Dilimizin tat tomurcuklarındaki alıcı hücreler bu kimyevi maddelerle temasa geçince tat hissi meydana gelir.
Her tat tomurcuğu alıcı hücrelerden oluşan bir topaktır. Dilimizin ucunda, kökünde ve yumuşak damakta tat tomurcukları bulunur.
Genel olarak dört tür tat bulunduğu öne sürülmektedir. Acı, ekşi, tatlı ve tuzlu. Ancak bunların birçok tür ve karışımları olan ara tatlar da vardır. Dilimizin belirli bölümleri belirli tatları algılar. Dilin arka kısmı acıya, ön kısımları ise tatlıya duyarlıdır. İnsan yaşlandıkça tat tomurcuklarının sayısında, dolayısıyla tat duyusunda azalma meydana gelir. Bu azalma, yemek zevkinin de azalmasına yolaçar. Nitekim kimi yaşlıların genellikle iştahsız oldukları vakidir.
Duyu sinirleri tat tomurcuklarından beyine sinyaller taşırlar. Daha sonra bu sinyaller beyin tat merkezine iletilir. Tat dediğimiz şeyin büyük bir bölümü kokudur aslında. Bunu soğuk algınlığı nedeniyle burnumuz tıkandığı zaman anlayabilirsiniz. Bir arada çalışarak koku ve tat duyularımız binlerce değişik yiyeceği birbirinden ayırdetmemizi ve yemek yemeyi bir zevk haline getirmemizi sağlarlar.
Burnun Ve Dilin Diğer Görevleri
Duyu sistemimizin yanı sıra dilimiz ve burnumuz, vücudumuzdaki diğer sistemlere de hizmet ederler. Burnumuz, solunum sistemimize soluduğumuz havayı ısıtarak, temizleyerek ve nemlendirerek yardımcı olur. Dilimiz ise yiyecekleri ezip, ağız içinde sindirim suları ve salya ile karıştırarak, sindirim sisteminde de önemli bir görev üstlenir. Gerek burun, gerekse dil konuşmamıza yardımcı olurlar. Dilimiz sesimizi biçimlendirir. Genzimiz, başımızdaki birçok boşluk, boğaz, ağız, sinüsler, ses tellerimizin ürettiği yumuşak sesleri yükselterek, diğer insanların bizi duymasını sağlar.
BİR ALICI HÜCRE BEYNE NASIL HİZMET EDER?
Bir alıcı hücre bilgiyi todar ve beyinden geçen elektrik sinyallerine dönüştürür.
Kokuları ve Tatları Toplamak
Gerek tat ve gerekse koku algılayıcılarımız sıvı içinde erimiş kimyevi moleküllere tepki gösterir. Bu sıvı ağızda salya, burunda sümüktür.
Koklamak ve Tatmak
Koku alıcılarımız, kokulan sinyallere çevirerek, beyin korteksindeki koku merkezine yollar. Dilimizdeki tat alıcıları ise sinyalleri beynin tat merkezine iletir.
Koku merkezi
Güçlü kafatası kemikleri gözümüzü çevreler. Güçlü ve saydam kornea (saydam tabaka) gözbebeği ve göz merceğini korur. Gözkapağı ve kirpikler gözü yabancı maddelerden korur. Gözyaşı bezi sürekli nem sağlayarak, saydam tabakanın temiz kalmasını sağlar. Bu sıvı, gözyaşı kanallarından buruna boşalır.
Tüm duyularımız arasında, görme duyusu en önemlisidir. Gözlerimiz, baktığımız her şeyle ilgili bilgileri beyine aktarır. Okuma yoluyla gözlerimiz, başka gözlerin ve beyinlerin bilgilerini de beynimize iletir. Bir varsayıma göre, bilgilerimizin 5te 4ü beynimize gözlerimiz aracılığıyla aktarılmaktadır.
insanlar genellikle gözleri fotoğraf makinesi ile karşılaştırır. Gerek göz, gerekse fotoğraf makinesi görüntüleri odaklayan merceklere sahiptir. Her ikisi de gerekli miktarda ışığın geçişini ayarlayan sistemdedir. Göz, beyine elektrik sinyalleri aracılığıyla sürekli bir görüntü akışı sağlar. Bu, tıpkı bir televizyon kamerasının evimizdeki alıcıya görüntü aktarması gibidir. Ancak, göz, herhangi bir TV kamerasından çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir.
Işık Huzmelerinden Edinilen Bilgi
Gözler, ışık huzmelerinden bilgi alır. Işık huzmeleri güneşten ya da çevremizdeki diğer ışık kavramlarından gelir ve objelerden yansır.
Işık huzmeleri objeler tarafından emilir ya da yansıtılır. Üzerine düşen ışık huzmelerinin tümünü emen cisimler siyah, tümünü yansıtan cisimler ise beyaz renkte görünür. Renkli cisimler ışık spektrumundaki belirli bölümleri emip, diğerlerini yansıtırlar. Bir şeye baktığımızda, o cisimden yansıyan ışık huzmeleri, gözümüzün saydam tabakası korneadan geçer. Daha sonra göz merceği ışığı retina üzerinde odaklar. Buradaki görüntü, aynadaki gibi ters ve başaşağıdır. Elektrik sinyalleri retinadaki görüntüyü beyine düzelmiş şekliyle iletir.
iris, kahverengi, mavi ya da başka bir renkte olabilir, gözbebeğini çevreler. Güçlü bir ışık altında gözbebeğinizi inceleyen bir göz doktoru, retina üzerindeki damarları görebilir. Göz merceği kornea ile arasındaki sıvı ile korunur. Merceğin arkasında göz berrak ve yoğun bir sıvıyla doludur.
Sağlıklı, genç bir insanda elastik göz merceğinin kasları, merceğin şeklini değiştirerek, farklı uzaklıklardaki cisimlerin görüntülerini retina üzerine net biçimde odaklama yeteneğine sahiptir. Ancak eğer retina göz merceğine çok yakın ya da çok uzaksa, cisimlerin görüntüleri retinada net olarak oluşmaz. Bir doktor gözlerinizi kontrol ettiği zaman, sonucu normal bir gözle kıyaslayabilecek rakamlarla açıklar. 20 — 40
Normal gözün görebilme uzaklığı
40 feet iken, sizin gözünüzün bu görüntüyü ancak 20 feet yakından görebildiği anlamında 20 — 20
Normal görüş anlamında 20 — 200 Körlük anlamında
Gözbebeğinin Işık Huzmelerini Kabulü
Renkli iris tabakasının ortasındaki gözbebeği, ışığı geçiren deliktir. Gözbebeği çevresinde bir spinter kası bulunur. Bu kas kasıldığında gözbebeği küçülür. Diğer kaslar, gözbebeğinden iris tabakasının çevresine uzanır. Bu kaslar kasıldığında gözbebeği büyür.
Eğer gözünüz görüntüleri netleyemiyorsa, göz merceğinizin gözlük ya da kontak lens gibi diğer merceklerle desteklenmesi gerekir. Astigmat hastalığı, göz merceğinin ya da korneanın şeklinin bozulmasından ötürü meydana gelir. Bu rahatsızlık da gözlük takılarak giderilebilir.
Retina tabakası, gözün iç kısmındadır. Retinanın içinde çubuklar ve koniler adı verilen alıcı hücreler bulunur. Bu hücrelerde ışığa duyarlı kimyasal maddeler vardır. Çubuklar, ki bir gözde yaklaşık 120 milyon tane bulunur, loş ışıkta siyah ve beyaz görüntülerin algılanması işini görürken, 7 milyon civarındaki koniler parlak ışıkta renklerin algılanması görevini üstlenirler.
Renk körlüğü, bu konilerin hasara uğraması ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Değişik renklere duyarlı koni türleri vardır ve bu sayede renk körleri bazı renkleri gördükleri halde, diğerlerini ayırdedemezler. Renk körlüğü kalıtımsaldır ve kadınlarda çok seyrek olarak rastlanır.
Yeni doğmuş bir bebek, uzaktaki cisimleri net olarak görebildiği halde, aylar boyunca yakın cisimleri net olarak göremez. Çocuklar genel olarak normal görüşe sahiptirler, fakat büyüdükçe normal görüşü kaybedebilirler.
Bazı yaşlılar gerek yakın, gerekse uzaktaki cisimleri net olarak göremezler ama, bu durum onların göz merceklerinin esnekliğini yitirmesinden ötürüdür. Bu durum çift mercekli gözlüklerle çözümlenebilir.
Küçük kaslar gözlerin hareketini kontrol eder. Beyin, bu kaslara emirler yollayarak, iki gözün de aynı yönde hareket etmesini sağlar. Eğer bu kasların güçlerinde dengesizlik meydana gelirse, şaşılık ya da şehlâlık gibi hastalıklar ortaya çıkar.
Göz sağlığı için iyi beslenme önemlidir. Yeterli miktarda A vitamini almayan insanlar gece karanlığında iyi göremezler. A vitamini havuç ve yapraklı bitkiler yenerek karşılanabilir.
Gözden Beyine İletilen Mesaj
Gözlerimizin algıladığı görüntü bilgisi, başımızın arka kısmındaki görüntü korteksinden geçer. Sağ ve sol gözümüz cisimleri farklı açılardan görür. Sol gözün sağ kısmından ve sağ gözün sağ kısmından gelen görüntü görteksin sağ kısmına düşer. Sol gözün aldığı görüntü optik kiyasmadan geçerek, bu görüntünün üstüne geçer.
Kulaklarımız
Kulaklarımız, duymayla ilgili yegâne organlarımızda ama, aynı zamanda vücudumuzun dengesini de sağlarlar. Çevrimizi kuşatan havadan ses dalgalarını toplarlar ve onları beynin duyabileceği elektrik sinyallerine dönüştürürler. Aynı zamanda, kulaklarımız, dik durmamıza yardımcı olurar.
Dış kulaklarımız ses dalgalarını toplayarak, kulak kanalına aktarır. Kulak kanalı, tüyler ve özel bezlerce üretilen kulak kiri sayesinde korunur. Bu tüyler ve kulak kiri, havadaki toz ve diğer zararlı maddelerin kulak zarına ulaşmasını engeller. Kulak zarı, kulak kanalının sonunda, ince bir deri parçasıdır.
Kulak zarının ardında orta kulak vardır. Üç küçük hassas kemik, bir zincir oluşturarak kulak zarına gelen ses titreşimlerini ortakulağa taşır. Şekillerinden ötürü bu kemikler» örs, çekiç ve üzengi adı verilmiştir. Üzenginin kökü iç kulağın girişinde, ince bir deri tabakası olan oval pencereyi kaplar. Oval pencere kulak zarından çok da ha küçük olduğu için, sesler orta kulaktan geçerken daha yoğunlaşır.
Orta kulak, 4 santim uzunluğunda östaki borusuyla boğaza bağlanır. Östaki borusu genellikle kapalıdır ama, yutkunduğumuz ya da esnediğimizde otomatikman açılır. Bu, kulak zarının dışında ve kulak içindeki hava basıncının dengede kalmasını sağlar.
İç Kulak: Duyma Organı
İç kulak, kafatasımızın iç bölgesinde, göz çukurunun hemen altındadır. Duymayı algılayan alıcı hücreler kulak salyangozunun içinde bulunur. Bu organ bir deniz minaresini andırır. Merkezi, bir kemik etrafında 2.5 kez dönen, içi sıvı dolu bir tüptür. Bu titreşimler salyangoz içindeki sıvıya sarkan küçük tüy görünümünde sinir uçlarını hareketlendirir. Bu sinir uçlarından her kulakta yaklaşık 25 bin tane vardır. Alıcı hücreler titreşimleri elektrik sinyallerine dönüştürür ve akustik sinir vasıtasıyla sinyaller beynin ilgili merkezine ulaştırılır.
Kulak: Denge Organı
Salyangozun yanıbaşmda bulunan organ dengemizi sağlamamıza yarar. Biri yere paralel, diğerleri yüze ve başın yan kısmına bakan üç yarım daire şeklinde kanaldan oluşur iç kulak. Bu kanallarda bulunan alıcı hücreler beynimize başımızın hareketleri ile ilgili bilgi iletir. Çok hızla döndüğümüz zaman, baş dönmesi dediğimiz durum meydana gelir, çünkü iç kulak kanallarında sıvı hâlâ dönmektedir. Diğer alıcı hücreler iç kulağın içinde ve yakınında bulunur. Eğilip büküldüğümüzde küçük kalsiyum kristalleri alıcı hücrelerin üzerine düşerler. Vücudumuzun durumu ve yerçekiminin gücü ile ilgili bilgileri beyine iletirler. Suyun altında gözlerimiz kapalı yüzerken bile aşağı ya da yukarı gibi yön algılarını kaybetmeyiz.
Başımızın Hareketini Nasıl Hissederiz?
Başımızın her iki yanındaki yarım daire şeklinde kanallar, başın hareketlerini beyine iletir. Sıvıyla dolu olan bu kanallarda, alıcı hücrelerden oluşan denge organları vardır. Başımızı eğdiğimizde, sıvı alıcı hücreler üzerindeki tüylere basınç yapar. Hücreler, basına elektrik sinyallerine çevirip, beyine yollar.
KOL VE BACAK AĞRILARI
Tekrarlayan uzun ağrılar, çocuklukta normaldir ve endişelenmeye gerek yoktur. (Balon büyüme ağrıları) Çocuğunuz ağrıyan uzvunu kullanamıyorsa, ağrı 24 saatten uzun sürüyorsa veya kendini halsiz hissediyorsa, doktora başvurun.
Hafif incinmeler dışında başka bir belirti yoksa; bu ağrılar genellikle oyun sırasında sık sık olan çarpma veya düşme sonucu görülen ağrılardır, özel bir tedaviye gerek yoktur. Çocuğunuz ağrıyan organını kullanmıyorsa, ağrı 24 saatten uzun sürüyorsa veya kendini halsiz hissediyorsa, doktora başvurun.Kol
Kırık çıkıklarda gerekli ilkyardım Çocuğunuz ağrıyan uzvunu kullanmakta güçlük çekiyorsa veya uzvun normal pozisyonunda bir anormallik dikkati çekiyorsa, kemik kırılması veya çıkma olabilir.
Genel bilgiler
— Kemiği veya eklemi yerine yerleştirmek için hiçbir şey yapmayın, bu müdahaleyi yalnızca doktor yapmalıdır.
— Tıbbi müdahaleyi beklerken çocuğu sıcak tutmaya çalışın ve olabildiğince sakin davranın.
— Yiyecek veya içecek hiçbir şey vermeyin, kemiğin tedavisi için genel bir anestezi gerekebilir.
— Hemen tıbbi yardım sağlanabilmişse, çocuğu yerinden oynatmak için hiçbir şey yapmayın.
— Tıbbi yardımın sağlanması zaman alacaksa veya çocuğu yerinden oynatmak gerekiyorsa, aşağıda tarif edilen bandajlar yardımıyla en rahat pozisyonu sağlayarak yerinden kaldırın.
— İlk yardım uygulandıktan sonra tıbbi yardım sağlamaya çalışın veya çocuk ayağa kalkabiliyor ve vürüyebiliyorsa (kol kırılmalarında olduğu gibi) en yakın hastaneye götürülmelidir.
Yaralı kolu, göğüs hizasına dikkatlice yerleştirin (göğüs ve kol arasına bir havlu koyabilirsiniz). Boyun çevresinden başka bir havluya bağlayarak, kolun rahatça tasınabilmesini sağlayın .Gerekiyorsa, bandaj kullanarak kolun vücuttan uzaklaşmasını önleyin. Sargı yapıldığı takdirde kol daha emniyetli olur. Omuz, köprücük kemiği, dirsek veya kol, çocuğun en rahat olduğu pozisyonda, askıya alınır.
Sargılar
Sargı, yaralanan uzvun hareket etmesini enseleyerek daha fazla zarar görmesini engeller ve ağrıyı dindirir. Bu sargılar sıkı bir destek şeklinde olmalıdır. Acil durumlarda, rulo yapılmış gazete gibi çevrede sıkça rastlanan herhangi bir şey yardımıyla sargı yapabilirsiniz. Sargıyı daima yaradan uzakta iki ayrı noktadan bağlayarak sağlamlaştırın. Bu müdahale için geniş kumaş parçalarını veya bandajları tercih etmek gerekir (tel veya benzeri şeyler kulanılmamalıdır.) Sargının çok fazla sıkı olmaması gerekir. (Parmağınızın gireceği kadar boşluk bırakmalısınız.)
Sargı tekniği:
Her evde bulunabilen gazete kâğıdı, acil durumlarda sargı yapmakta kullanılabilir. İki ayrı tahtadan bağlayarak sargıyı sağlamlaştırın. Ve fazla sıkı olmamasına dikkat edin. Bacak için yapacağınız sargıda, iki bacak arasına yumuşak bir şey sıkıştırarak sargıyı sağlamlaşurabilirsiniz.
Bacak
Yaralı bacağı sağlam olana bağlamak yoluyla emniyete alın. İki bacak arasına yumuşak bir şey yerleştirebilirsiniz
Eklem yerini çocuğun en rahat olduğu pozisyonda sağlamlaştırmak gerekir. Diz bükülmüş durumdaysa, sargı, bu durum hiç bozulmadan yapılmalıdır. Diz bükülemiyorsa, bacağı alttan tahta veya benzeri bir şeyle destekleyin. Bacak ve tahta arasına da yumuşak bir havlu koyun.
Kanımızda Neler Var?
Kanımız, her birinin kendine has bir vazifesi olan alyuvarlar, akyuvarlar, trombositler ve plazmadan oluşur. Alyuvarlar vücut hücrelerimize oksijen taşır. Akyuvarlar (bir sonraki safyada göreceğiniz gibi), hastalıklarla mücadele eder. Trombositler, damardan kan sızıntısını önlemekte rol oynar.
Yüzde 90 nisbetinde sudan oluşan plazma, kanımızın sıvı bölümüdür. Plazma al ve akyuvarları, trombositleri, besin maddelerini ve hormonları taşır, ısıyı dağıtır. Ayrıca hücrelerimizin içinde ve etrafında ihtiyaç duyulan sıvıyı da plazma temin eder.
Olgun bir alyuvarın hücre çekirdeği yoktur, yani hücre bölünmesi yoluyla üreyemez. Bu yüzden, kemik iliğimiz sürekli olarak yeni alyuvarlar imal etmekle meşguldür. Yetişkin bir erkeğin kanında yaklaşık 3 trilyon alyuvar vardır. Ortalama dört ay yaşayan alyuvarlar yıprandıklarında büyük çoğunluğu dalakta olmak üzere vücut tarafından parçalanırlar.
Alyuvarlar incecik kılcal damarlardan bile süzülecek esnekliktedir. Oksijen molekülleri alyuvarın taşıdığı hemoglobin adı verilen bir maddeye bağlanır. Hemoglobinin ana malzemesi demirdir. Kılcal damarlara ulaşan alyuvar, taşıdığı oksijeni civar dokulara verir.
Normalde, alyuvarlar kan hacmimizin yaklaşık yüzde 45′ini oluşturmaktadır. Kansızlık hastalığı çeken kişilerde ise yeterli miktarda sıhhatli alyuvar yok demektir. Getir-Götür işleri
Kan plazmamız ve alyuvarlarımız kılcal damarlardan civar dokulara lüzumlu malzemeyi taşır ve buralardaki atık maddeleri toplarlar. Kılcal damarlar o kadar incedir ki, 10 tanesi bir araya gelse, kalınlıkları ancak bir saç teli kadar olur
Trombositler kemik ilimiğimizdeki büyük hücrelerin ufalanmasıyla oluşmuş minik parçacıklardır. Ortalama ömrü dört gün olan trombositlerin vazifesi birbirlerine yapışıp pıhtılaşma oluşturarak, kan kaybını önlemektir. Eğer kanda yeterince trombosit yoksa, pıhtılaşma gerçekleşmez, bu yüzden de en ufak kesik bile büyük bir tehlike arzedebilir.
Sızıntının Kapanması
(1) Elimize batan bir iğne, bir kan damarına rastlayabilir. Damardan derimizin içine kan akar.
(2) Kandaki küçük trombositler yarayı kapatmak için olay yerine hücum eder.
(3) Trombositler yapışkan iplikler halinde bir maddenin teşekkül etmesini sağlar. Bu iplikler kanı pıhtılaştırıp, kanamayı durduran bir ağ oluşturur.
(4) Yaranın üzeri yeniden sıhhatli deri hücreleriyle örtülür. Hemofili hastalarında kan pıhtılaşması çok güç olmaktadır.
Mor Bir Leke
Kolumuzu veya bacağımızı sert bir cisme çarpıp, berelediğimizde, cildimizde mor bir leke ortaya çıkar. Bu durumda, cilt yüzeyimizin altında, çatlayan kan damarlarından kan sızmaktadır.
Akyuvarlarımız
Akyuvar hücreleri alyuvarların iki katı büyüklüğüne ulaşabilmektedir. Kanımızdaki her bir akyuvara karşılık 500 ilâ 1000 alyuvar vardır.
Akyuvarlar hem kemik iliğinde, hem de lenf şebekemizde imal olunur. Damar duvarlarından kolaylıkla süzülerek içeri ve dışarı geçebilen akyuvarlar zor durumdaki dokuların yardımına koşar.
Vücuda hastalık yapan organizmalar (virüs veya bakteriler) girdiği zaman, vücut hastalıkla mücadele etmek için otomatik olarak akyuvar üretimini hızlandırır. Üretilen bu akyuvarların büyük bölümü çöpçü hücrelerdir. Çöpçü hücreler bakterileri, artık maddeleri ve ölü hücreleri yiyerek sıhhatimizi kazanmamıza yardımcı olur.
Akyuvar üretiminin kontrolsüz biçimde artmasına kan kanseri adı verilmektedir. Olgunlaşamayan bu faydasız akyuvarlar bir süre sonra o kadar kalabalıklaşır ki, kanda sıhhatli al ve akyuvarlara yer kalmaz. Bütün akyuvarlar, alyuvarlardan daha büyüktür. Bu akyuvarda bileşik hücre çekirdeği görülüyor.
ZİHİN BULANIKLIĞI
Zihinsel bulanıklığı olan çocuklar saçma sapan konuşurlar, dalgın ve huzursuzdurlar. Olmayan şeyleri görüp işittiklerini sanırlar. Bu belirtiler üzerinde önemle durulması ve doktora başvurulmasını gerektirir.
Daha önce iyi olan bir çocuk başından aldığı bir darbe sonunda dalgınlaşma bunun nedeni yavaş yavaş oluşan bir iç beyin kanamasının beyin içi basıncını artırması olabilir.Menenjit
Tedavi
Çocuğunuz, beyninde ya da kafatasındaki tahribatın yeri ve yoğunluğunun anlaşılması için hastaneye kaldırılır. Orada kendisine kafatası röntgeni ve BBT testleri yapılacaktır. Ameliyat gerekebilir.
BBT BBT (Bilgisayarlı beyin tomografisi) teşhise geniş çapta yardımcı olabilen ve acı vermeyen bir işlemdir. Klasik röntgen metotlarına, benzemeyen BBT sayesinde, kan pıhtıları ve tümörler gibi yumuşak dokular da görülür. Bu işlem, vücudun etrafında dolaştırılan ve yüzlerce röntgen ışmı yayınlayan kamera aracılığıyla gerçekleştirilir. “Elde edilen veriler bir bilgisayar aracılığıyla incelenir ve alanın seri resimleri alınarak incelenir.
Baş BBT’si BBT ‘yi yaptırmak için çocuk başı makinanın içinde olarak bir masaya yatırılır. Resimlerin bulanık çıkması için kendisinden kıpırdamaması istenir.
Virüs veya bakteriyal bir enfeksiyonun neden olduğu beyin zarı iltihaplanmasıdır.
Tedavisi
Kesin bir teşhis konulabilmesi için çocuğunuz, büyük bir olasılıkla omurilik sıvısından örnek alınması için bir hastaneye kaldırılacaktır. Serum ve bakteriyal enfeksiyon için antibiyotik verilecektir.
Göz seviyesinde BBT
Kafanın üstü yukarıda kalacak şekilde yapılır. Beyaz kısımlar kemik, gri kısımlar doku ve siyah kısımlar hava boşluğudur.
Başın üst kesitine uygulanan BBT
Solda başm üst kesitinden alınan BBT’de hastanın durumu görünüyor. Ortadaki gri kısım beyindir.
Doktor çocuğunuzun kulaklarına özel bir itina göstererek muayene edecek ve sizden genel gelişmesini öğrenecektir. Çocuğunuzun geç konuşmasının belirli bir sebebi bulunamazsa, doktor çocuğun kendiliğinden konuşmaya başlamasını beklemenizi, bu arada büyüklerin ve çocukların konuşmalarını bol bol dinlemesi imkanını yaratmanızı isteyecektir. Sağırlıktan şüphelenirse, diğer işitme testlerinin yapılabilmesi için çocuğunuzu bir uzmana gönderir. iyi anlaşılmayan konuşmalar sağırlık belirtisi olabilir. Doktora başvurun. Tedavi
Doktor bir ön işitme testi uygulayacak ve çocuğunuzun kulaklarını muayene edecektir, Sağırlıktan şüphe ederse diğer test ve tedavilerin yapılabilmesi için çocuğunuzu bir uzmana gönderir.
Kelimeleri telaffuz ederken bir zorluk çekmiyorsa, konuşmak istemeyişinin sebebi konuşma mekanizmasındaki bir bozukluk veya sağırlık olamaz. Uzman bir doktora danışın.
Küçük çocukların çoğu konuşmada bir çekinme dönemi geçirirler. Bunun nedeni; heyecanlandıkları zaman beyinlerinin konuşabildiklerinden daha hızlı çalışmasıdır. Normal bir durum olup, hemen hemen her çocuk bu devreyi geçirir.
Ne yapmalısınız?
Kelimelerin sonunu onun yerine getirerek ona yardımcı olmaya çalışmayın. Bu kekemeliğine dikkat çekmek olur ve kekeleme süresini uzatabilir.
Küçükken geç konuşma özelliği gösteren çocuklarda büyüme yıllarında kekeleme görülebilir. Bu durum endişe duygusu ve heyecanlanma halinde daha da kötüleşır. Doktora başvurun.
Tedavi
Doktor çocuğunuzu tedaviye alabilir. Küçük yaşta tedavi gören çocuklar genellikle bu güçlüklerini yenerler.
Kulağınızda zaman zaman vızıldamalar olur. Fısıltı gibi sesler işitilmesi, kulak hastalıklarının bir belirtisi olabilir.
Barotravma adı verilen durumda orta ve dış kulak arasındaki basınç dengesi bozulur. Özellikle yolculuk sırasında soğuk algınlığı veya burun tıkanması varsa, sorunun nedeni bu olabilir.
Ne yapmalısınız?
Burun deliklerinizi elinizle tıkayarak burnunuzdan hava vermeye çalışın. Bu girişim çok zaman, çınlamayı ortadan kaldırır. Sorun 24 saatten daha uzun süre devam ederse, doktora başvurun.
Kulağa böcek kaçtığı zaman uygulanacak ilkyardım
Kulağa böcek kaçacak olursa, başınızı o kulak Üstte kalacak şekilde eğip kulağa ılık su koymanız yeterlidir. Başka birinin yardımıyla daha iyi becerebileceğiniz bu iş, böceğin yüzeye çıkmasına neden olur. Bunun yerine su dolu banyo küvetine, kulaklarınız su| altında kalacak şekilde sırt üstü de uzanabilirsiniz. Bu önlemler fayda vermezse, doktora gitmeniz gerekir.
Kulağa su doldurduğunuzda, kulak memesini de hafifçe çekiştirin.
Dış kulak kanalınıza bir böcek ya da başka bir yabancı cisim kaçmış olabilir.
Kulağın yapısı
Kulak, başlıca üç bölümdür. Dış kulak, kulağın kafa dışında kalan kısmı olan kulak kepçesini içerir. Kulak kepçesi ses dalgalarını toplayarak dış kulak kanalı yoluyla kulak zarına iletir ve onun titreşmesini sağlar. Orta kulakta kulak zarıyla üç küçük kemik (çekiç, örs ve üzengi kemikleri) vardır. Bu kemikler kulak zarındaki titreşimleri iç kulağa iletir. Orta kulaktaki nava basıncı, burasıyla boğaz arasındaki östaki borusu aracılığıyla hep dış ortam basıncına eşit tutulur.
iç kulak sıvıyla doludur. Burada orta kulaktan gelen titreşimleri sinirsel uyarılar halirte dönüştüren salyangoz (koklea) vardır. Bu uyarılar işitme siniriyle beyne ulaştırılır. İç kulakta ayrıca, vücudun dengesini devam ettiren labirent de vardır.
Aynı odayı paylaşma gereksiz rahatsızlıklarla sonuçlanabilir. Bunun sebebi, sizin çıkardığınız ve bebeğinizi rahatsız eden sesler kadar bebeğinizin yakınlığının onun hareketlerinden fazlasıyla haberdar olmanıza ve sıklıkla çıkardıkları ufak sesleri uyanıklığının bir işareti olarak düşünmenize yol açmasıdır. Çoğu bebek uyurken hareketlidir ve rahatsız edilmezlerse uyumaya devam ederler.
Ne yapmalısınız? Mümkünse bebeğinizi ayrı bir odaya geçirin. Gerçek bir ağlamayı duymamanız pek mümkün değil. Ama önemli olmayan seslerle rahatsız olma ihtimaliniz azdır. Bebeğinizi soğuk uyandırıyor olabilir.
Ne yapmalısınız? Uykuda çok hareket eden ve üstünü açan bir bebek geceleri bir uyku tulumu veya ısıtacak bir pijama ile sıcak tutulabilir.
Endişe, bebekte uyku bölünmesinin sebebi olabilir. Alışılmış ev yaşantısındaki küçük değişiklikler hile bazı bebekleri tedirgin eder.
Ne yapmalısınız? Bebeğinize endişelenecek bir neden olmadığını telkin etmek birkaç gün alabilir. Bu arada düzende daha fazla değişiklik olmamasına gayret edin. Bebeğiniz gece uyandığ zaman içecek bir şey verin ve kucağınıza alın, ama kendisinin tekrar yatağına yatırılacağını anladığından emin olun, aksı takdirde geceleri uyanıp oyun oynamayı bekler ve bunu far alışkanlık haline getirir . Kulak ağrısı muhtemelen bir orta kulak iltihabı sonucudur ve önceleri iyi uyuyan bir bebekte gece uyanmaları ve huzursuzluğun sık rastlanan bir nedenidir.
Uyuma düzenleri
Bebeklerin uyuma düzenleri ve uyku ihtiyaçları birbirlerinden farklıdır, bu yüzden, bebeğiniz bir tanıdığınızın aynı yaştaki çocuğundan daha az uyuyorsa, bebeğinizin normal olmadığı düşüncesine kapılıp yanılgıya düşmeyin.
Yeni doğan bir bebek zamanının çoğunu uyuyarak geçirir, yaklaşık 3 saatte bir ihtiyaçları için uyanır. Üc aylardan sonra, çoğu bebek geceleri daha çok uyuyacak ve belki de gecede yalnız bir kere uyanacaktır. Gündüz uykusuz geçen süreler de muhtemelen uzayacaktır.
6 aylık Bebek 6 aylık olduğu zaman artık gecenin büyük kısmını uyuyarak geçirir, fakat sabahın erken saatlerinde bir şey içmek için uyanabilir. Günün büyük kısmını uyanık geçirecektir ama muhtemelen sabah ve öğleden sorna hafif bir uykuya ihtiyacı olacaktır.
Bir Yaş
Bir yaşındaki bebek genellikle gece boyunca uyanmadan uyur. (ortalama 10-12 saat arası) Bu yaştaki bebeğin muhtemelen günde bir kez hafif bir uykuya ihtiyacı olacaktır.
Gece beslenme çağını aşmış bebeklerde sizin varlığınızdan emin olmak ve bunun verdiği rahatlık ihtiyacı, gece uyanmalarının nedenidir.
Ne yapmalısınız?
Bebeğinizi belirli bir düzene sokmak için elinizden geleni yapın.
Bebeğinizin uyumasına yardımcı olma) Bebeğiniz gece uyanırsa içecek bir şey verin fakat yatağından kaldırmaktan kaçının kendi varlığınızdan emin olmasını sağlamak ve kendinizi her şeyin yolunda olduğuna inandırmak için bebeğinizin yanında gerektiğinden fazla kalmayın. Odayı terk ettiğinizde bebeğiniz ağlarsa, geri dönmeyin. Tekrar uyumadan önce birkaç dakika ağlaması bebeğinize hiçbir zarar vermez.Ancak gece gündüzün büyük kısmım uyuyarak geçirirken; yavaş yavaş gündüz uyanık, gece uyuyan bir rejime geçmek bütün bebeklerde görülen bir durumdur.
Atardamarlar kalpten aldıkları kanı diğer organlara götürür. Tıpkı bir ağaç gibi dallara ayrılan atardamarlar, her dallanmada biraz daha daralır. En küçük kan damarları olan kılcal damarlar, alyuvarlarımızın ancak geçebileceği genişliktedir. Aynı şekilde toplardamarlar da dallara ayrılır ve küçük dallardan büyüklere doğru topladıkları kanı nihayet kalbe ulaştırır.
Sıhhatli kan damarlarının duvarları düz ve esnektir. İnsan yaşlandıkça atardamarların duvarları sertleşebilir, iç yüzeyleri de (yağ benzeri bir madde olan) kolestrol veya kalsiyum birikmesi yüzünden pütürlenebilir. Bu duruma damar sertliği adı verilmektedir.
Bu şekilde daralan damarlarda kan pıntılaşması ortaya çıkmakta ve atardamar tıkanabilmektedir. Bunun neticesinde de, bu atardamarlarla beslenen dokular besin maddelerinden ve oksijenden mahrum kalarak ölebilir. Bu durum beyinde meydana gelirse, insane felç iner. Kalp atardamarlarında meydana geldiğinde ise kalp kasının bir bölümü ölür. Buna kalp krizi adı verilmektedir.
Kan basıncını kalbimizin pompalama hareketi ve kan damarlarımızın esnekliği belirlemektedir. Tansiyon diye adlandırılan kan basıncı genellikle koldan ölçülür.
Kalbin her atışında koldaki atardamara kan hücum eder ve kan basıncı en yüksek seviyesine çıkar. Buna büyük tansiyon denir. Kalp karıncıkları gevşediği zaman ise kan basıncı en düşük seviyesindedir. Buna da küçük tansiyon adı verilir. Tansiyon ölçümü, mesela 12/8 gibi iki sayı halinde kaydedilir. Bu örnekte büyük tansiyon 12, küçük tansiyon ise 8′dir. (Aslında bu rakamlar 120/ 80′dir ve tansiyon aletinin tüpündeki civanın gösterdiği milimetrelere tekabül etmektedir.)
Büyük tansiyon 140′ı, küçük tansiyon da 90′ı geçiyorsa, o insanda yüksek tansiyon var demektir. Yüksek tansiyon, düşük tansiyondan daha tehlikeli bir rahatsızlıktır. Ne var ki, tansiyon fazla düştüğü takdirde de beyine yeterince kan ulaşmaması gibi bir tehlike doğar. Ara sıra başınız dönüp, kulaklarınız uğulduyorsa, eğilerek veya yatarak başınızı ayaklarınızla aynı seviyeye indirmek, düşük tansiyona karşı etkili bir çare olacaktır.
Tansiyonun çok yükselmesi, bir kan damarının çatlamasına sebep olabilir. Nitekim, tıpkı kan damarlarının tıkanması durumunda olduğu gibi, damar çatlamasından ileri gelen, beyin kanaması da felç inmesine yol açabilmektedir.
Kan Damarlarının Yapısı
Atar ve toplardamarlar üç doku tabakasından oluşur. En içte yer alan tabaka epitel hücrelerden örülmüş düzgün bir astardır. Atardamarlarda orta tabaka kaslardan oluşur. Büyük atardamarlarda ise bu tabaka esnek bir dokudur. Toplardamarlarda kaslardan oluşan ince bir orta tabaka bulunur. Gerek atar, gerekse toplardamarları bağ dokudan müteşekil bir dış tabaka örter.
Kan – Yerçekimi Mücadelesi
Toplardamarlarımızın bir çoğunda, kanın kalbe geri dönebilmesi için yerçekimine karşı mücadele etmesi gerekmektedir. Kendi kasları epeyce güçsüz olan toplardamarlarda kanın akışı kas hareketleri ve civar atardamarların basmayla sağlanır. Ayrıca, toplardamarlarımızda tek yönlü kapakçıklar da vardır.
En büyük atardamar (aort) ile gene en büyük iki toplardamar (büyük ve küçük vena kava) yaklaşık 2.5 santim çapındadır. Kas dokuları, atardamar duvarlarının toplardamarlara nazaran daha kalın ve sağlam olmasını sağlar. Kılcal damarlar ise buradan gördüğünüz noktadan çok daha küçüktür.
Elektrikli Mesaj Servisi Kafatası sinirleri (12 çift) hem otonom tepkilerin bir kısmım hem de başımızı ve buradaki duyu organlarını kontrol eder.
Otonom Sinir Sistemi
Otonom sinir sistemi vücudumuzun iç ortamını kontrol eder. İç organlarımızdan gelen bilgileri alır ve bu organların faaliyetlerini düzenler.
Somatik Sinir SistemiSomatik sinir sistemi vücudumuzun dış çevreyle ilişkisini kontrol eder. Dışarıdan gelen bilgileri alır ve iradi hareketlerimizi yönetir.
Sinir Sistemi
Sinir sistemi yalnız vücudumuzun bütün duyum ve hareketlerini değil, aynı zamanda düşüncelerimizi, hislerimizi ve hafızamızı da kontrol eder.
Karmaşık bir sinir ağı, beynimizin elektrikli sinyaller aracılığıyla vücudumuzun diğer kısımlarıyla sürekli olarak haberleşmesini sağlar. Sinir sistemimiz her an vücudun içinden ve dışından bilgi toplamakla meşguldür. Bir yandan da bu bilgileri türlerine göre ayırıp, kimini ileride kullanmak üzere depolamakta, kimini de hemen işleme koyup, kaslarımıza ve iç organlarımıza bu doğrultuda mesajlar göndermektedir.
Mesala siz bu sayfayı okurken, beyniniz (hem de saniyenin binde biri kadar bir zamanda ve büyük bir beceriyle) bir sürü değişik işlem gerçekleştiriyor: Bir yandan, beyninizin yönetimi altında, bu işle görevli kaslar gözlerinizin soldan sağa, sağdan sola hareket etmesini sağlıyor. Böylelikle gözlerinizden beyninize sürekli bir bilgi akışı gerçekleşiyor. Beyniniz her bir harfi değerlendirip, kelimeler ve cümleler halinde tasnif ediyor. Bu bilgilerden bir kısmını hafızada depolamaya başlıyor. Ayrıca, yeni bilgileri daha kolay anlayabilmek için, hafızada depolanmış eski bilgilerden bir kısmım da yeniden devreye sokuyor.
Aynı anda, sinir sisteminiz bir sürü iskelet kasının sizi oturur pozisyonda tutmasını sağlıyor. Daha başka birtakım kaslar da yaklaşık olarak dakikada 25 kere gözlerinizi kırpmanıza yardımcı oluyor.
öte yandan, sinir sisteminiz, iç organlarınızdan gelen mesajları da değerlendiriyor ve bu mesajlar doğrultusunda kalp ritmini, kan basıncını, nefes alma sıklığını, vücut sıcaklığını, besinlerin sindirilmesini ve daha pek çok faaliyeti yönlendiriyor. Sinir sisteminiz sayesinde, yorgun olduğunuzu anlıyor veya yemeğin pişmekte olduğunu hissediyorsunuz. Beyniniz, nerede olduğunuzu, saatin kaç olduğunu biliyor, aç olup olmadığınıza karar veriyor. Ve bütün bunlar sinir sisteminizin şu anda yapmakta olduğu işlerin ancak küçük bir bölümünü oluşturuyor.
Sinir Sistemimizin Parçaları
Merkezi sinir sistemimiz beynimizden ve omuriliğimizden meydana gelmektedir. Beynimiz asıl beyin, beyincik ve beyin sapını kapsar . Omurilik, beyinle vücudun alt bölümleri arasında gidip gelen mesajları taşır.
Dış sinir sistemimiz beyinden çıkan kafatası sinirleri ile omurilikten çıkan omurilik sinirlerinden oluşur. Dış sinirlerin çoğunda iki ayrı tür lif bulunmaktadır. Duyu lifleri derimizden, kaslarımızdan ve mesela göz gibi özel duyu organlarından gelen mesajları merkezi sinir sistemine ulaştırır. Motor liflerse merkezi sinir sisteminin emirlerini iskelet kaslarına taşır. Bu sistem, vücudumuzun dış düzeyle ilişkisini kontrol eden somatik sinir sistemidir.
Dış sinirlerimizin bir bölümünde iç organlarımızla veya dolaşım, sindirim, solunum ve üreme sistemlerinin salgı bezleriyle bağlantı sağlayan lifler de bulunur. Bu sinir lifleri otonom sinir sistemine dahildir. “Otonom” teri” mi iradi olmayan, yani bilincimiz dışında gerçekleştirilen faaliyetleri anlatır.
Otonom sinir sistemimizin kontrol merkezi beyin sapı ile beynin derinlerinde (hipotalamusda) bulunur. Bu sisteme dahil sinirler sempatik ve parasempatik sinirler şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Her iki tür sinir de salgı sistemimizin hormonlarıyla işbirliği içinde çalışır.
Beynimizi Kullanmak
Beynimizde milyarlarca nöron (sinir hücresi) vardır. Tabii bu kadar çok nöron arasında da neredeyse sınırsız sayıda bağlantı kurmak mümkündür. Yeni bir beceri edindiğiniz zaman, nöronlarınızı yeni bir bağlantıya sevk etmiş olursunuz. Yeni fikirler de yeni bağlantılardan doğar.
Vücudumuz yeni nöronlar üretemez, fakat sahip olduğumuz nöronlar arasında yeni bağlantılar kurmak elimizdedir. Beynimizi ne kadar çok kullanırsak, kapasitesi de o kadar artacaktır.
Sinirlerimiz
Sinir sistemimizin temel hücreleri nöronlardır. Nöronların elektrik sinyallerini taşımak ve iletmek gibi özel bir kabiliyeti bulunur.
İnsan vücudunda 10 milyar ile 100 milyar arasında nöron bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu nöronların büyük bölümü beyinde yer alır. Doğumdan önce büyük bir hızla (dakikada 250.000 kadar) oluşan nöronların üremesi doğumdan sonra tamamen durur. Hasar gören nöronlar bir ölçüde kendilerini tamir edebilirler, fakat ölen nöronların yerine yenisi gelmez.
Nöron, bir hücre gövdesiyle bu gövdeden uzanan bir akson ve bir sürü sinir lifinden ibarettir. Epeyce kısa olan sinir lifleri duyu alıcılarından ve diğer nöronların aksonlarından gelen elektrik sinyallerini hücre gövdesine iletirler. Uzun bir lif olan akson ise hücre gövdesinden gelen sinyali kaslara, salgı bezlerine ve diğer nöronların sinir liflerine iletmekle görevlidir.
Bilhassa beyindekiler olmak üzere, bazı nöronlar çok küçüktür. Bazılarıysa aksonlarının uzunluğu sayesinde vücudumuzdaki en uzun hücreler arasında yer alırlar. Omuriliğimizin alt bölümünden ayak parmaklarımıza kadar uzanan nöronların boyu 1.3 metreyi bulabilmektedir.
Sinir liflerinden bazıları miyelin adı verilen yağlı bir malzemeyle örülmüş bir kılıfla kaplıdır. Miyelin, nöronların etrafındaki özel hücrelerden oluşur. Elektrik sinyalleri nöron kılıflanndaki boşluklardan “atlayarak” geçer. Miyelinle kaplı lifler elektrik dürtülerini kılıfsız liflere nazaran çok daha hızlı taşıyabilmektedir. Miyelinle kaplı en kalın lifler dürtüleri saniyede 150 metre gibi bir hızla iletebilirler. Kılıfsız liflerin hızı ise saniyede ancak bir metre kadardır.
Nöronlar birbirleriyle doğrudan temas içinde değildir. Kimyasal bir işlem nöronlar arasında mesaj alışverişini mümkün kılar. Bir nörona ait aksonun bir diğer nöronun sinir lifine uzandığı noktaya sinaps adı verilir. Aksonla sinir lifi arasında sinaptik yarık diye adlandırılan minik bir boşluk vardır.
Nöronun hücre gövdesinden gelen elektrik sinyali aksonun ucuna kadar gider. Burada, belirli kimyasal maddelerin küçük damlacıklar halinde sinaptik yarığa akmasını sağlar. Sinir iletkeni adı verilen bu kimyasal maddeler yarığın öbür yakasına ulaşıp komşu nöronun sinir liflerine tutunurlar. Bunun üzerine uyarılan sinir lifi kendi hücre gövdesine elektrikli bir sinyal gönderir. Bütün bu işlem bir saniyenin lO.OOO’de biri (100 mikrosaniye) bile sürmez.
Nöronların hücre gövdeleri
omuriliğimizin veya beynimizin içinde muhafaza altındadır. Çok sayıda kısa lif hücre gövdesi namına mesaj toplar. Akson adı yerilen uzun bir lif ise sinaps diye adlandırılan kavşakta mesajı diğer hücrelere iletir. Kimyasal iletkenlerin yardımıyla, mesaj bir hücrenin aksonuyla diğer hücrenin sinir lifi arasında yer alan boşluğu (yani sinaptik yarığı) aşar. Mesajın sinapstan geçmesi 1/10.000 saniye (100 mikrosaniye) bile sürmemektedir.
Omuriliğimizin Kesiti
Duyusal sinirlerimiz genellikle bilgileri doğrudan doğruya beyine gönderir ve onun kararını beklerler. Fakat acil bir durum doğmuşsa, mesela tuttuğumuz kibrit parmaklarımızı yakıyorsa, daha acı hissi beyne ulaşmadan omuriliğimiz hemen parmaklarımıza kibriti atmasını emreder. Burada omuriliği yukarıdan, bir boyun omurunun koruyucu kemik yapısıyla çevrelenmiş durumda görüyoruz.
Omuriliğimiz
Omuriliğimiz beyinden başlayıp omurganın üçte ikisi boyunca devam eder. Omurilikten çıkan sinirler dallara ayrılarak vücudumuzun her tarafına uzanırlar. Omuriliğin alt ucunda yer alan sinir lifleri omurlar arasındaki kanalın sonuna kadar gider.
Omurilik ve beyin, menenj adı verilen üç kat koruyucu zarla kaplanmıştır. Kan plazmasından üreyen ve beyin-omurilik sıvısı diye adlandırılan bir sıvı en içteki iki menenj katmanının arasındaki boşluğu doldurur. Beyin-omurilik sıvısının başlıca vazifesi darbelere karşı yastık işlevi görerek merkezi sinir sistemini korumaktır. duğundan gri madde diye adlandırılır.
Gri maddenin etrafında yağsı (miyelinli) kılıflarla örtülmüş sinir lifleri bulunur. Bu lifler de beyaz ve parlak göründükleri için beyaz madde diye adlandırılmaktadır.
Bu lifler düzenli aralıklarla demetler halinde omurilikten dışarıya dallanarak omur sinirlerini meydana getirirler. Vücudun çeşitli bölgelerine uzanan omur sinirleri toplam 31 çifttir. Bu çiftlerin her birinde binlerce duyu siniri ve motor sinir lifi bulunur.
Refleks Hareketler
Omuriliğin başlıca iki fonksiyonu vardır. Birinci olarak, beyinle diğer organlar arasında gidip gelen dürtüleri taşır. İkinci olarak da refleks merkezi vazifesi görür. Refleksler, çeşitli uyarımlara karşı beynin müdahalesi dışında gerçekleşebilen otomatik hareketlerdir.
Doktor dizimizin belli bir noktasına vurduğunda, bacağınız otomatik olarak havaya kalkar. Basit bir refleks olan bu hareket, biri duyu, öbürü motor olmak üzere sadece iki nöronun işidir. Parmağınız yanarsa elinizi otomatik olarak ateşten çekersiniz. Daha acı duygusu omurilikten beyninize ulaşamadan gerçekleşen bu hareket de yine basit bir reflekstir.
Herhangi bir bakteri veya virüs menej bölgesine girmeyi başardığı takdirde, beyin-omurilik sıvısı enfeksiyonun çok kısa sürede yayılmasına yol açar. Menenjit, yani menenj iltihabı ölüme kadar gidebilen bir merkezi sinir sistemi hastalığıdır.
Omuriliğin merkezi H biçiminde dizilmiş hücre gövdelerinden oluşur. H’nin arka kollarında duyu sinirlerinin gövdeleri, ön kollarında ise motor sinirlerinin gövdeleri yer alır. H biçimindeki bu kütle grimsi renkte olabilir
DAVRANIŞ SORUNLARI
Güvensizlik ve mutsuzluk bazı çocukların bu şekilde davranmalarına yol açabilir. Kötü davranışlar çocuğun kendine ya da başkalarına karşı kızgınlıklarını göstermenin bir yoludur ve genellikle çocuğunuzun daha çok ilgi ve sevgiye ihtiyacı olduğunun bir işaretidir.
Ne yapmalısınız?
Bu sıkıntılı günler süresince sabırlı olmanız gerekir ama aşırı hoşgörü göstermek de doğru olmaz. Davranışları konusundaki her zamanki kurallarınızı sürdürün.Fakat güvensizliğin nedenini anlamak için her fırsatta çocuğunuzla konuşun ve ona ihtiyaç duyduğu güvenceyi verip her gün çocuğunuzla başbaşa kalacak ve yalnızca onunla ilgileneceğiniz bir zaman ayırın. Evde meydana gelen büyük değişiklikleri öğretmene bildirmek, çocuğunuzun derslerde gösterebileceği başarısızlığın bir süre hoşgörüyle karşılanmasını sağlayacak ve kendisine Kırıcı ve sert davranılmasını önleyecektir. Eğer çocuğunuzun huysuz davranışlarıyla başa çucamıyorsanız, ya da bu davranışların çok uzun sürdüğüne inanıyorsanız doktora danışın.
Davranışları son zamanlarda aşağıdakilerden biri gibi mî oldu?
• Şiddetli
• Yıkıcı, kırıcı
• İçine kapanık
• Genellikle söz dinlemeyen.
Belli bir neden olmaksızın başlayan huysuz davranışların altında birçok neden gizlenmiş olabilir. Sizin bilmediğiniz okul sorunları; örneğin arkadaşlarının kendisine aşırı şekilde sataşmaları onu rahatsız ediyor olabilir. Çocuğunuz gelecekte olacak bir olay için endişeleniyor, ya da evdeki bir gerginliği sezinliyor olabilir. Çocuğunuzun okulu yetersiz bulması ya da evde yapıcı davranışların eksikliği de bu tür tepkilere yol açabilir.
Çocuğunuzun bu durumunu açıklayan nedeni en iyi siz bilebilirsiniz.
Ne yapmalısınız?
Çocuğunuzun enerjisini spor, ailece yapılan geziler ya da resim, model yapma, elişi gibi yaratıcılık gerektiren çalışmalara doğru yönlendirmeye çalışın. Derslerini düzenlemesi ya da ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenmesi için çocuğunuzun öğretmeniyle konuşun.
Çocuğunuzun aşağıdakilerden birini yaptığından endişeleniyor musunuz?
• İçki içmek
•Hap kullanmak
• Uyuşturucu kullanmak
Aşırı hareketlilik (Hiperaktivite)
Hiperaktivite çocuklarda, durmak dinlenmek bilmeden bedensel ve / veya zihinsel hareketlilik durumunu göstermek için kullanılan bir terimdir. Aşırı hareketli çocuklar bu konuya ancak kısa süre ilgi duyarlar; huysuzluk nöbetleri vardır; enerjileri tükenmez ve az uykuyla yetinebilirler. Bu davranışlar sizi çok yorabilir. Aşırı sabır ve anlayış gerektirir. Özellikle Amerikalı bazı doktorlar aşın faaliyetin diopnostik testle bile belirlenemeyecek kadar küçük bir beyin hasarı yüzünden olduğunu ileri sürerler. İngiliz doktorların çoğu ise ; aşırı faaliyetin, normal davranış1 tarzının bir ucu olduğunu savunurlar. Bu tür davranışlara anne babanın göstereceği tepkinin yaratacağı sorunlar ailenin huzur ve düzertıni de bozabilir
Tedavi, doktorun olaya yaklaşımına göre değişir.
Kurallar ve disiplin
Yapabilecekleri hareketlerin sınırını belirleyen ve kabul edilen davranışların derecesini açıklıkla anlatan kuralların olması, çocuklar için son derece yararlı olacakür. Her ailenin kendine has davranış kuralları ve üslubu vardır. Bir ailede anlayışla karşılanan bir hareket tarzına bir başkasında müsamaha edilmeyebilir. Annebaba olarak belirti kurallar ve yasakları niçin koyduğunuzu öncelikle kendiniz açıkça bilmelisiniz. Örneğin, bir kuralı çocuğunuzun güvencede olması için mi; yoksa, başkalarının hak ve duygularını göz önünde bulundurduğunuz için mi koyuyorsunuz? Belli kati standartlara “bağlı olmak ile, bunları arada bir uygulama arasında sağlam bir denge kurmanız gerekir. Çocuğunuza, koyduğunuz kurallar içinde Kalmak kaydı ile serbestçe karar alabilme şansı vermelisiniz ki girişimci ve kendinden emin bir kişi olarak yetişsin. Yoksa onu isyankar olmaya itersiniz. Ceza
Esas olan, isteklerinizi çocuğunuza kabul ettirmek için ceza yoluna başvurmak zorunda kalmamanızdır. Amacınız, sorunları çocuğunuzun da katkısı ile ve tartışmalara yol açmayacak yumuşak yöntemlerle halletmek olmalıdır. Bu yöntemlerin arasında, methetme ve ödüllendirme ile, olumlu davranışları teşvik etmek ve koymak istediğiniz kuralların nedenlerini açıklamak da bulunmalıdır. Yine de, her annebabanın ara sua ceza yoluna başvurması gerekecektir. Çocukların çoğu belli esaslara dikkat edilerek verilen cezayı saygı ile kabullenirler.
Bu konuda aşağıdaki öneriler size yardımcı olabilir;
• Cezanın, işlenen suça uygun olmasına dikkat edin. Mümkünse cezayı hatalı hareketin sonuçlarını düzeltme şeklinde verin.
• Cezalar yapılan hatadan hemen soma verilmeli ve ertelenmemelidir.
• Uygulamayı istemediğiniz cezalarla çocuğunuzun gözünü korkutmayın. Çocuklar boş tehditleri hemen farkederler.
• Çocuğunuza verdiğiniz cezayı, ona olan sevginizin azaldığı anlamında kabul görmesini sağlayın. Çocukların çoğu için kızgınlığınız yeterli bir cezadır. Bir vesile ile ona sarılmak ve güven verici bir havada onunla konuşmak konunun tatlıya bağlanmasını sağlayacaktır.
• Fiziksel bir ceza (dayak) çocuğunuzun size yardımcı olmasını sağlamak için yetersiz bir yöntem olmasının yanı sıra, darılmaya yol açan ve tepki yaratan bir yöntemdir. Çok ender olmak şartı ile, atılacak bir tokat uzun süreli bir zarara yol açmayabilir.
Eğer sinirinizi kontrol altına alamayacağınızdan ve çocuğunuza zarar vereceğinizden korkuyorsanız, durumu güvendiğiniz bir yakınınız, dostunuz, ya da doktorunuz ile konuşun.
Okul sorunları iki ana gruba ayrılır. Bunlardan biri; belirli bir derste ya da genel olarak tüm derslerde karşılaşılan öğrenme güçlüğü; diğeri ise okul ve sınıftaki davranış bozukluklarıdır. Her iki durumda da, çocukta okula gitmekte bir isteksizlik görülür. E
Bu tür sorunlar, duygusal sorunların, fiziksel bozuklukların, sosyal etkenlerin ya da genel bir gelişme sorununun sonucu olabilir. Annebaba ve okul idaresinin konuşması ve var ise aile doktorunun olaya yardımcı olması okul sorunlarının çoğunda faydalı olacaktır.
Çocuğunuzun öğrenmesi yaşıtlarına oranla her zaman daha mı yavaştı? EVET Zihni gelişme yavaşlığı, çocuğunuzun bazı zekasal yetenekleri normalden daha geç kazanması anlamına gelir. Ancak, birkaç yıl içinde, çabuk öğrenen arkadaşlarıyla aynı düzeye gelmesi mümkündür. Ayrıca duygusal sorunları ya da zeka düzeyleri normalin alanda olan çocukların normalden daha yavaş öğrenmesi de olağandır.
Ne yapmalısınız? Çocuğunuzun gelişmesini öğretmeniyle tartışın. Çocuğunuzun öğrenme hızında bir gerilik olmadığını söyleyerek sizi rahatlatabilir. Bazı durumlarda zeka testi yaptırmak ve genel yetenek testlerinden geçirmek faydalı olacaktır. Yavaş öğrenen birçok çocuk, özel eğitilmiş öğretmenler tarafından verilen dersler sonucu arkadaşlarına yetişebilirler. Ancak bazı ağır durumlarda da çocuğunuzu özel bir okula göndermeniz gerekebilir.
“Dyslexia”
Dyslexia kelimelerde ya da konuşmada ve yazmada zorluk çekmek anlamına gelir.Diğer yönlerden normal olan bir çocuğun okuma ve yazmada, belirgin bir neden olmadan, zorluk çekmesini tanımlar. Bu tür çocuklar özellikle imlada ve sesli okumada zayıftırlar. B azılan “Dyslexia”yı beyindeki sinir yollarında ve anormalliğe, bazıları da doğum esnasında ya da bebeklikte geçirilen bir hastalıkla beynin hafif zedelenmesine bağlar.
“Dyslexia”nın teşhis ve tedavisi Eğer çocuğunuz okumayazma öğrenirken zeka seviyesinden beklenenden çok daha fazla zorlanıyorsa “Dyslexia” ihtimalini gözönünae bulundurmanız gerekir. Öğretmenleri sizi çocuğunuzun ilerlemesinin normal olup olmadığı konusunda aydınlatabilirler. Çocuğunuzun, sağlık ve gelişme durumu incelendikten sonra sorunun “Dyslexia” olduğuna karar verilirse, bu durumu gidermek için özel ders aldırarak çocuğa yardımcı olunmalıdır.
Okuldaki başarının görülen bir neden olmadan ani olarak azalması, görme ya da duymada bozukluk gibi Fiziksel bir nedene bağlı olabilir. Bu durumu sosyal yaşantının getirdiği uyumsuzluklara, ya da bilinmeyen bir ruhsal nedene de bağlamak mümkündür. Doktora danışın ve durumu çocuğunuzun öğretmenleriyle de tartışın.
Tedavi
Doktor görme ve duymaya özel ilgili göstererek çocuğunuzu fiziksel açıdan ayrıntılı bir şekilde muayene edecek, fiziksel bir bozukluk bulunamazsa, sorun yaratan nedenleri bulabilmek için çocuğunuzun öğretmenleriyle tartışmanızı ögütleyecektir. HAYIR
Duygusal güvensizliğin, hemen hemen her zaman çocuğun derslerine etkisi vardır.
Ne yapmalısınız? Sorunun nedenini çözebilirseniz durumu düzeltebilirsiniz. Çocuğunuzun ders durumunu etkileyebilecek ev sorunlarını öğretmenlere haber vermek, çocuğunuza anlayış göstermelerini ve gerektiğinde ona yardımcı olmalarım sağlayacaktır. Çocuğunuzun bu durumunun nedenini bulmanıza rağmen dersleri düzelmezse ya da sorunu çözemezseniz bir uzmana ihtiyaç olup olmadığını söylemesi için bir doktora başvu
Belirli aralıklarla meydana gelen baş ağrıları çocuklarda duygusal nedenlere bağlanır.
Ne yapmalısınız?
Fiziksel bir neden olmamasına rağmen baş ağrısı vardır. Çocuğunuzun baş ağrılarını gidermek için yapabileceğiniz şeyler için aşağıdaki paragrafa bakın. Yaptıklannızdan bir netice elde edemiyorsanız, başka şikayetleri ortaya çıkarsa, veya genel bir rahatsızlık hali varsa doktora başvurun. Başağrıları daha sıklaşırsa da doktorun tavsiyesini alın.
Başağrıları okuduktan, ya da göz mesafesine yakın bir iş yaptıktan sonra mı oluyor? EVET
Doktor çocuğunuzu muayene edecek ve göz testleri uygulayacaktır. Çocuğunuzun başağrılarını gidermek için;
• Önerilen dozda Parasetamol verin.
• Karnı açsa ona hafif bir şey yedirin mesela bir bardak süt ve bisküvi.
• Birkaç saat loş sessiz bir odada yatırarak istirahat etmesini sağlayın.
Çocuğunuzu muayene eden doktor bir görüş bozukluğundan şüphelendiğinde sizi bir göz doktoruna gönderir. Çocuğunuzun gözlük takması gerekebilir.
Tekrarlayan şiddetli başağrılarına migren adı verilir. Ağrıdan başka bulantı, kusma veya görmede zorluk gibi belirtileri vardır. Büyüklerde daha çok rastlanır. Bu tür başağrısı yakın akrabalarda varsa çocukta da görülebilir. Doktora danışın.
Tedavi
Doktor ağrının ne şartlar altında başladığını soracaktır. Peynir ve çikolata gibi gıda maddeleri migrenin başlamasında başlıca etkendir. Doktor ağrı durdurucu ilaçlar da verebilir.
1 »Bir endişeden kaynaklanan gerilim başağrıları vardır, örneğin; okul ödevleri, ya da aile içi sorunlar bu tür baş ağrılarına sebep olabilir.Bu yüzden fazla endişelenmemek gerekir.
Ne yapmalısınız?
Yukarıdaki tavsiyelere uyun. Bu yöntemlerden bir netice alamazsınız veya genel bir rahatsızlık hali varsa doktora başvurun.
Zaman zaman olan nedeni belirsiz başağrıları için endişe etmeyin. Gerilim veya açlıktan ileri gelmiş olabilir. Çocuğunuzun başağrıları devam ediyorsa veya diğer bir rahatsızlığı varsa doktora başvurun.
Her ağladığında mama veriyor musunuz? Bebeğinizin yavaş kilo almasının altındabir hastalık yatıyor olabilir. Doktora başvurun.
Yetersiz süt verilmesi
Bebeğinizin yeterli beslenmediği anlamına gelebilir. Fakat bebeğiniz 3 aylıktan büyükse belki de katı gıdalara geçmeye hazırdır. Doktora danışın, verdiğiniz süt miktarını artırabilir veya sütten kesmenizi önerebilir.
Yavaş kilo almanın sebebi olabilir. Ne yapmalısınız?
Bebeğiniz açlığını size ağlayarak anlatır. Katı bir beslenme yönetiminde ısrar etmek, bebeğinizin gerekli miktarda süt almasını önleyip, sizin de sütünüzde azalmaya yol açabilir. Bu yüzden bazen reddetse dahi bebeğinize her ağladığında mama verin.Bebeğiniz 3 haftada kilo almaya başlamazsa doktora başvurun.
Yavaş kilo almanın nedeni yeterli besin almamak olabilir.
Ne yapmalısınız?
Ağlamak bebeğin size açlığını bildirmesinin voludur. Sıkı bir beslenme disiplininin uygulanması onun yeterli süt alamamasına neden olabilir. Bu nedenle bazı seferler almak istemese bile ağladığında ona mama verin, iki hafta içinde kilo almaya başlamazsa doktora başvurun.
Mamaların fazla sulandırılması bebeğin yeterli gıda almaması sonucunu doğurur.
Ne yapmalısınız?
Mamayı üzerindeki tarife tam uyarak hazırlayın. Bebeğinizin susamış olduğunu düşünüyorsanız, kaynamış su verin. İki hafta içinde kilo almaya başlamamışsa doktora başvurun.
Ne yapmalısınız?
Gerekli olduğunu düşündüğünüzde fazla süt verin, bebeğinize doyuncaya kadar mama verebilirsiniz. Üç aylıktan büyükse katı gıdalara geçmeye hazır olabilir, iki hatta içinde normal kilo almaya başlamazsa ya da sütten kesmeyi düşünüyorsanız doktora başvurun.
Hamilelik sırasında “Kızamıkçık” geçirmek ya da bu hastalığın mikrobunu almak, çocuğun sağır doğmasına neden olabilir.
Tedavi
Doktorunuz hamilelik döneminde ki bu durumdan haberdar ise, çocuğun işitme duyusunu büyük bir ihtimalle izleyecektir. Dolayısiyle ciddi bir sorun halinde sizi uyarmış olması gerekir. Ama kendi kuşkularınızdan söz ederseniz doktor hastenede daha donanımlı bir kulak muayenesi yaptırabilir. Çocuk sağır ise, özel bir eğilim görmesi gereklidir.
Doğuştan işitme bozuklukları, “Kızamık” mikrobu yada aileden gelen bir sağırlık ‘ söz konusu değilse, çok ender rastlanan bir durumdur. Ancak, doktora geçmiş hastalıklardan kaynaklanan bu endişelerinizi anlatmanız ve araştırmanız yararlı olur.
Tedavi
Doktor, çocuğun genel sağlığı ve hamilelik döneminde herhangi bir ilaç alıp almadığınız konusu üzerinde duracaktır. Daha güvenilir bir teşhis için çocuğun donanımlı bir hastanede muayene olması yararlıdır.
Tıkanma
Orta kulakta sıvı birikiminden kaymaklanan bu hastalık çocuklarda orta kulak iltihabına yol açabilir.
Doktora başvurun.
Tedavi
Doktor sıvının dağılması ve şişkinliğin giderilmesi için kan toplanmasını önleyen, ya da . alerjiye karşı ilaçlar verecektir. Bu tedavi sonuç vermezse, doktor kulağı cerrahi girişimle boşaltacaktır. Bunun ardında kulak hemen normale döner.
AŞIRI KİLO ALMA
Ne yapmalısınız?
Çocuğunuz büyük bir ihtimalle şişmanlık probleminin birinci içindedir ve bu yüzden o da sıkıntıdadır. Bir diyetin yararlı olabilmesi işin sizin tarafınızdan verilecek desteğe de gerek vardır. Aşağıda verilen diyet örneklerinden fikir alarak, onun için en yararlı olacağım düşündüklerinizi çocuğunuza zayıflatma rejimi olarak uygulayabilirsiniz. Onun da sizle işbirliği yapması gereklidir. Yoksa bir diyeti zorla uygulamaya çalışırsanız sizden gizli olarak yemeye başlar. Hiçbir şey yemeden zayıflama yöntemine de izin vermeyin.Bu fiziksel ve duygusal yönden zararlıdır. Birkaç ay içinde tesiri görülen yavaş yavaş uygulanan bir rejim daha yararlı olacaktır.
Öncelikle yapacağınız şey, verdiğiniz besinlerden enerji (kalori) içeren, buna karşılık besleyici gücü az olan gıdaları çıkartmak olmalıdır. Bu kategorideki gıdaların başında şeker, tatlılar, bisküviler ve şekerli içecekler gelir. Yemek zamanlarında tatlı yerine çocuğunuzu meyve yemeye teşvik edin ve Kola yerine su veya şekersiz içecekler içmeye alıştırın. Sadece bu değişiklik bile onun kilo vermesini sağlayabilir.
Ailece yapacağmız sağlıklı bir diyet çocuğunuzun da kilosunu ayarlayacaktır.
Egzersizin önemi
Çocuk ne kadar hareketli olursa fazla yağlarını yakması o kadar kolay olur. Onu yürümeye alıştırın. Pusetinde oturacağına yürümeye teşvik edin. Evde oynanacak sakin oyunlardan çok dışarda oynanan oyunları sevmesine yardımcı olun. Çocukları başarılı olmadıkları bir sporu yapmaya ikna etmek güçtür. Şişman bir çocuk için dans etmek, yüzmek ve bisiklet gibi rekabeti az olan sporlar daha uygundur.
Desteğiniz
Şişman çocukların kilo verebilmeleri için hiçbir zaman kendilerine ayrıcalıklı davranmayın. Kendisini dışlanmış hissetmemesine özen gösterin. Uyguladığınız diyeti ailece tatbik edin. Size de bir zararı olmayacaktır. Egzersiz zamanlarım gene bütün ailenin iştirak edeceği zevkli bir saat haline getirin. Hepsinden daha önemlisi, çocuğunuz diyeti kendisine verilen bir ceza olarak görmesin.
Onu sevdiğinizi belli edin, alacağınız neticeler daha olumlu olacaktır. Özellikle kız çocukların buluğ çağına yaklaştıkça kilo almaları normaldir. Bunun nedeni, hormonol değişikliklerdir.
Aşırı kilo almanın nedeni ise çok fazla yemektir ki: bu da duygusal bir güvensizlikten ileri gelebilir.
Ne yapmalısınız? Kilosu biraz fazla ise, yediklerine biraz daha özen göstermekten başka bir şey yapmanız gerekmez. Eğer aşırı kilo alıyorsa bunun nedenini araştırın. Okulda veya evde sorunları mı var? Kilo vermesini sağlayacak bir rejime sokun ve asıl sebebi de bularak onun kendine güven duygusunu pekiştirmesine yardımcı olun.
Şişmanlığın sağlığa zararları
Şişman çocuklar büyüdüklerinde de kilolarını korudukları için kalp ve kan dolaşım sorunları ortaya çıkar. Bunların zayıflara oranla göğüs hastalıklarına daha çok faydalandıkları doktorlarca ileri sürülmektedir. Fazla şeker yemeleri nedeni ile diş problemleri artar. Şişman çocukların fazla hareketli olmamaları sonucu kalori yakmaları da zorlaşmaktadır.
Sosyal ve psikolojik zararları Sosyal yaşamlarında yalnız kalabilirler. Arkadaşlarının alaylarına hedef olabilirler. Bu onlar için üzücü bir durumdur. Kabul edilme isteğinin yoğunlaştığı buluğ çağı yaklaştıkça kendilerinden emin olmanın getirdiği bir çekingenliğin içine girdikleri gözlenir.